Her ölüm; tüm ölümleri bir zincirin halkası gibi birbirine ekleyip, tüm zamanların kederini aynı yerde toplar. Ve dünyanın o en eski kederi; yakınlarınız, tanıdığınız, sevdiğiniz insanlar göçüp gittiğinde, gelip bulur sizi.
Gazeteci Ali Sirmen, 19 Mart 2024’te son yolculuğuna uğurlandı. Ali Sirmen’den önce genç bir mühendis Berkan, şimdi de Dinçer’in vefat haberiyle sarsıldık.
Ali Sirmen Cumhuriyet Gazetesi'nin Cağaloğlu'ndaki binasında bulunan yazı ofisine ayda bir iki gün gelirdi. Diğer günlerde yazarlar katındaki odayı biz kullanırdık. Pek karşılaşmazdık. Ali Sirmen'in ofise uğradığını etrafa saçılan kâğıtlardan, ceviz ağacından yazı masasının üzerindeki deri sümenin üzerine, sağına soluna dökülen pipo tütünü ve odaya sinen tütün kokusundan anlardık. Bir keresinde haberden dönmüştük, odasında rastlaştık. Telaş içinde koltuğundan kalkarak, "Buyurun, buyurun ben de şimdi gidiyordum zaten. İlhan Bey'in (Selçuk) yanına bir uğrayıp çıkacağım, geçip oturun siz."
Sanki biz değil de o bizim ofisimizi kullanıyordu.
Düşünüyoruz da ne güzel insanlar tanımış, aynı yerde bulunmuş, sohbetler etmişiz keyifle... Sırf onlar orada olduğu için keyifle çalışmışız. Ali Bey gözlerinin içinden gülerdi. Davranışları ince ölçülüydü.
Gazetecilik, düz duvara, donmuş gözlerle saatlerce baktıran ağır bir faaliyettir. Nezih ustalarla bir arada olmakla, uğraşınızın tüm yükünü unutur, hafiflersiniz. Hafiflerdik. Ali Sirmen’in vefat haberini alınca, çok üzüldük. Törene maalesef yetişemezdik.
Anladık ki: Sayıca az bu insanlarla çalışmanın, düşüncelerimizi özgürleştirmesi, dünya görüşümüzü zenginleştirmesinin diğer tarafında; yaşam içerisinde daha azına razı olmamak gibi zorlayıcı bir karşılığı varmış. İstanbul bir beyefendisini kaybetti.
Özellikle son on beş yıldır, bilhassa gençlerimizi kanserden sıklıkla kaybediyoruz. Daha dün iki genç insanı; her şey kenara insan potansiyelimizdi; ikisini de kaybettik.
Berkan Yılmaz, İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği son sınıf öğrencisiydi. Aile büyüklerimiz uzak akraba, yıllarca da komşu idiler.
Dinçer Dülgeroğlu müzik öğretmeniydi. Çocukluğunu biliyoruz. On yaşlarındaydı. Daha sonra hiç görmedik. Ara sıra ziyaretlerimizde müzikle uğraştığını, evlendiğini, eşinin de müzisyen olduğunu annesi Sevil Abla, babası İlhan Abi’den dinlerdik. Son habere kadar hep güzel haberlerini alarak andık. Kızımın çocukluk arkadaşıydı. Sakindi. Derindi. Çok zeki bir çocuktu. Berkan’ın, ailesi ve arkadaşları arasında çok sevilen, akıllı, sakin ve çok zeki bir genç olduğunu çevresinden öğrendik.
Şair Cemal Süreya, “Üstü Kalsın” şiirinde, “Her ölüm erken ölümdür” der. Ama çocuklar; 20’li, 30’lu yaşlarda; iki kara yağız fidandılar, gerçekten de çok erken ayrıldılar ışıklara doğru aramızdan…