Her karış toprağının ecdat kanıyla yoğrulduğu aziz Türkiyemizde, bir iki ne idüğü belirsiz satılmışların faaliyetinden korkuldukça, ben aşağıda ki fıkrayı hatırlarım:
Yahudinin biri yaptırdığı ev için dizdiği cam takımlarını bir küfeye koyarak hamalın sırtına verir…
Yol uzun, yük ağır olduğu için hamal epeyce yorulduktan sonra eve gelirler… Gelirler ama yük kırk basamakla çıkılan en üst kata çıkacak…
Hamalın bitkin hale geldiğini gören Yahudi biraz alay etmek ister… Bir iki basamak çıkan hamalı durdurur.
- ‘Mehmet be’, der, fakirlik mi eyidir, zenginlik mi? Fakirlik eyidir derlerse inanma! Zenginlik eyidir!..
Alnından akan terleri silerek dik merdivenleri tırmanmağa çalışan hamal ses çıkarmaz…
Bir kaç basamak daha çıktıktan sonra Yahudi yine hamalı durdurur:
- Mehmet be, der, evlilik mi eyidir, bekârlık mı? Bekarlık sultanlıktır derlerse de inanma! Evlilik eyidir…
Zavallı hamal gene ses çıkarmaz. Ikına sıkına tam otuz dokuzuncu basamağa gelince sırtındaki küfenin ipini bırakır verir…
Küfe paldır küldür yuvarlanırken Yahudi bağırmalıklı:
- Mehmet bee… Ne oldu?..
Hamal hiç istifini bozmadan cevap verir:
- Ûlen Yahudi; bu küfenin içinde kırılmadık tek cam kaldı mı? Kaldı derlerse de inanma; hepsi kırıldı!..
Çok enteresan bulduğum bu fıkrayı anlatırken aklıma gelmişken derim ki:
Aziz Türkiyemiz de kırılmadık, dış mihraklı terör örgütü kaldı mı? Veya onlara yataklık yapan satılmışlardan kırılmadık biri veya bir kaçı kaldı mı? Kaldı derlerse inanma, hepsi de kırıldı!..
Bayburt Postası Arşivinden
- - - - -