İnsan hayaller kurar hep… Hayalini oldurma yolunda duadadır hep…
Hayalini yaşadığının bile farkında olmaz bazen … Bazen, gerçekleri hayallerine yetmez, bazen hayalleri gerçeklerine sığmaz… Bazen içinde kurduğunu dışında bozar… Bazen içinde yıktığını dışında tamir eder durur… İçler dışlar çarpımıdır sanki bilmez… Oysa gerçekler hayallerin sağlaması değil midir? Sağlamsa hayal, zaten gerçektir!…
Hayal, görünmezin görünür olması, bilinmezin bilinir olmasıdır başka bir anlamda... Hayal, hayli gerçektir istikrarlıysa…
Hayalini gerçekleştiren insan başarıya ulaşır… Elbette ki o başarı asla yeterli değildir… Hemen dahası için planlar yapmaya başlar… Her başarı, başka bir başarıyı istetir… Yani hayal doğurgandır… Hiçbir insan hayaline ulaştığı şey ile sonsuza kadar mutlu olamaz… Yani hayal değişkendir…
İnsan... Hayallerine kavuşmanın peşindedir bir ömür… Bu uğurda yakmaktadır zamanı, sanki bir kömür…
Ve insan elbet hayal ettiği müddetçe yaşar üstad Yahya Kemal’in dediği gibi… Hayal etmeyen de hiç yaşamamıştır zaten… Ve bütün mesele yaşamaktır ölmeden önce… Hayallerini yaşayamazsa, ölmeden önce ölmüştür kişi…
Fakat insan bildiği kadarının hayalini kurabilir… Bu da bir gerçektir… Bildiği ise kendini geliştirip ‘ol’duğu kadardır…
İnsan, hayallerinin peşinden koşar durur… Belki farkında olmasa da, yaşadığı tam olarak hep hayal ettiğidir…
Bir hikayeye bağlayalım bu derin mevzuyu…
Sultan 4. Murad devrinde Erzurum’da yaşayan ve Habib Baba diye bilinen gönül ehli bir derviş, Hacca gitmeye niyet etmiş... Önce İstanbul’a, oradan da gemiyle kutsal yolculuğuna çıkacakmış... Uzun bir yolculuktan sonra İstanbul’a varmış ve bir hamama gitmek istemiş... Fakat gittiği hamam o gün sultanın vezirleri için tahsis edilmiş olduğundan, hamamcı, yaşlı dervişi içeri almak istememiş… Habib Baba, çok uzak yoldan Kabe’ye gitmek üzere olduğunu, İstanbul’u bilmediğini, zamanının da dar olduğunu söyleyince, hamam sahibi fazla dayanamamış ve yaşlı dervişi içeri alıvermiş ve dervişe: “Aman ne olur, şu kuytu köşede yıkanıver de hemen çık, sultanın vezirlerine de sakın görünme, başıma iş açmayayım!” diye de sıkıca tembihlemiş…
Kısa bir süre sonra sultanın vezirleri hamama gelmiş ve hamam sefasına başlamışlar…
Vezirlerinin hamama gittiklerini duyan Sultan 4. Murad da tebdil-i kıyafet hamama gelmiş...
Hamamcı onu da içeri almak istememiş; fakat ısrarları karşısında dayanamamış ve onu da Habib Baba’nın yanına götürüp “Sen de burada yıkanıver de çık, aman diyeyim vezirlere görünme!” diye de yalvarmış…
Sultan Murad dervişin yanında yıkanmaya başlamış, bir taraftan da vezirlerini gözetleyerek... Bu arada yanında yıkanmakta olan Habib Baba’ya, “Baba gel istersen birbirimizin sırtını keseleyelim.” diye de bir teklifte bulunmuş…
Yaşlı derviş bu teklife olumlu yanıt verince de, Sultan almış eline keseyi ve Habib Baba’nın sırtını keselemeye başlamış...
Bu arada dervişin kulağına eğilip demiş ki:
“Ah Baba ah!… Görüyor musun şu paşaların halini… Onlar neşe ve eğlence içerisinde yıkanıp hayatın tadını çıkartıyorlar, biz ise burada gizlice yıkanmaya çalışıyoruz, adalet mi bu?... Bu devirde Sultan Murad’a vezir olmak varmış!”
Habib Baba hemen cevap vermiş: "Boşver bunları evlat!... Ben öyle bir sultana vezir olmak isterim ki, benim şu uyuz sırtımı, bu gördüğün vezirlerin sultanına keseletsin!..”
Hayalini yaşadığının bile farkında olmaz bazen … Bazen, gerçekleri hayallerine yetmez, bazen hayalleri gerçeklerine sığmaz… Bazen içinde kurduğunu dışında bozar… Bazen içinde yıktığını dışında tamir eder durur… İçler dışlar çarpımıdır sanki bilmez… Oysa gerçekler hayallerin sağlaması değil midir? Sağlamsa hayal, zaten gerçektir!…
Hayal, görünmezin görünür olması, bilinmezin bilinir olmasıdır başka bir anlamda... Hayal, hayli gerçektir istikrarlıysa…
Hayalini gerçekleştiren insan başarıya ulaşır… Elbette ki o başarı asla yeterli değildir… Hemen dahası için planlar yapmaya başlar… Her başarı, başka bir başarıyı istetir… Yani hayal doğurgandır… Hiçbir insan hayaline ulaştığı şey ile sonsuza kadar mutlu olamaz… Yani hayal değişkendir…
İnsan... Hayallerine kavuşmanın peşindedir bir ömür… Bu uğurda yakmaktadır zamanı, sanki bir kömür…
Ve insan elbet hayal ettiği müddetçe yaşar üstad Yahya Kemal’in dediği gibi… Hayal etmeyen de hiç yaşamamıştır zaten… Ve bütün mesele yaşamaktır ölmeden önce… Hayallerini yaşayamazsa, ölmeden önce ölmüştür kişi…
Fakat insan bildiği kadarının hayalini kurabilir… Bu da bir gerçektir… Bildiği ise kendini geliştirip ‘ol’duğu kadardır…
İnsan, hayallerinin peşinden koşar durur… Belki farkında olmasa da, yaşadığı tam olarak hep hayal ettiğidir…
Bir hikayeye bağlayalım bu derin mevzuyu…
Sultan 4. Murad devrinde Erzurum’da yaşayan ve Habib Baba diye bilinen gönül ehli bir derviş, Hacca gitmeye niyet etmiş... Önce İstanbul’a, oradan da gemiyle kutsal yolculuğuna çıkacakmış... Uzun bir yolculuktan sonra İstanbul’a varmış ve bir hamama gitmek istemiş... Fakat gittiği hamam o gün sultanın vezirleri için tahsis edilmiş olduğundan, hamamcı, yaşlı dervişi içeri almak istememiş… Habib Baba, çok uzak yoldan Kabe’ye gitmek üzere olduğunu, İstanbul’u bilmediğini, zamanının da dar olduğunu söyleyince, hamam sahibi fazla dayanamamış ve yaşlı dervişi içeri alıvermiş ve dervişe: “Aman ne olur, şu kuytu köşede yıkanıver de hemen çık, sultanın vezirlerine de sakın görünme, başıma iş açmayayım!” diye de sıkıca tembihlemiş…
Kısa bir süre sonra sultanın vezirleri hamama gelmiş ve hamam sefasına başlamışlar…
Vezirlerinin hamama gittiklerini duyan Sultan 4. Murad da tebdil-i kıyafet hamama gelmiş...
Hamamcı onu da içeri almak istememiş; fakat ısrarları karşısında dayanamamış ve onu da Habib Baba’nın yanına götürüp “Sen de burada yıkanıver de çık, aman diyeyim vezirlere görünme!” diye de yalvarmış…
Sultan Murad dervişin yanında yıkanmaya başlamış, bir taraftan da vezirlerini gözetleyerek... Bu arada yanında yıkanmakta olan Habib Baba’ya, “Baba gel istersen birbirimizin sırtını keseleyelim.” diye de bir teklifte bulunmuş…
Yaşlı derviş bu teklife olumlu yanıt verince de, Sultan almış eline keseyi ve Habib Baba’nın sırtını keselemeye başlamış...
Bu arada dervişin kulağına eğilip demiş ki:
“Ah Baba ah!… Görüyor musun şu paşaların halini… Onlar neşe ve eğlence içerisinde yıkanıp hayatın tadını çıkartıyorlar, biz ise burada gizlice yıkanmaya çalışıyoruz, adalet mi bu?... Bu devirde Sultan Murad’a vezir olmak varmış!”
Habib Baba hemen cevap vermiş: "Boşver bunları evlat!... Ben öyle bir sultana vezir olmak isterim ki, benim şu uyuz sırtımı, bu gördüğün vezirlerin sultanına keseletsin!..”