Dünya’nın içinde bulunduğu yeniden yapılanma sürecinin en önemli parametresini enerji kaynakları oluşturuyor. Giderek azalan enerji kaynakları yanında, Çin ve Hindistan gibi nüfusu kalabalık ülkelerin çağdaş yaşamdan pay almaya başlamaları, enerji kaynakları üzerindeki kavgayı daha da kızıştırıyor. Geleceğin dünyası, geçmişten daha şiddetli rekabet ve daha acımasız bir yapıda olacak gibi görünüyor. Tek dişi kalmış olan canavar, giderek daha fazla canavarlaşmaktan çekinmiyor. Geçmişten tek farkı ise, yüzünde çağdaşlık maskesi olması.
Gerçek artık gün gibi ortadadır. Hak haklının değil, güçlünündür… bunu ispatlayan sayısız olay gerçekleşiyor insanoğlunun gözleri önünde. Adalet ve hukuk yeni dünyanın efendilerinin umurunda bile değil. Peki, biz ne yapacağız? Tarih boyunca istisnalarımız olsa da; temel çizgide hep adaleti öncelemiş bir medeniyetin temsilcileri olarak geleceğin dünyasında nasıl bir rol üstleneceğiz?
Bugünkü mecalimiz ne yazık ki gelecek için ümit vermiyor. Borçluyuz, iç meselelerimizi halledemedik ve enerjimizi birbirimizin üzerine boşaltma hastalığımızdan vazgeçemedik. Ekonomik açıdan çevremizde örülmeye başlayan ateş çemberi, dünya pazarlarından daha fazla pay almamıza engel olmaya başladı. En temel problemimiz üretememektir. Devlet versin ben yiyeyim zihniyeti, beyinlerimizi öylesine kilitlemiş ki, toplumsal bünyemizde devletin malını söğüşlemek adeta meşruiyet kazanmış! Garibimize gitmiyor kamu malını söğüşlemek. Kamu malına karşı göstermiş olduğumuz bu tavır, aslında kendi ayağımıza ateş etmekten başka bir anlam taşımıyor. Kamu malını yağmalama yarışı adeta çağdaş vandalizme dönüşmüş durumda.
Birileri bu saçmalığı topluma anlatmalıdır. Köylü istiyor, memur istiyor, çalışan istiyor, işveren istiyor, işsiz istiyor, herkes istiyor! İyi de hiç kimse bunun kaynağını nasıl oluşturacağız diye düşünmüyor. Sahip olduğumuz refah düzeyini çalışarak değil, borçlanarak sağladık. Yani geleceğimizi satarak, çocuklarımızın sırtına borç yükü bırakarak refah içinde yaşadık. Evlerimiz, yazlıklarımız, arabalarımız bunların hepsi sanal, yani üreterek değil, borçlanarak ya da para basarak sağladık çoğunlukla bu malları.
Biz suçlu bir kuşağız, çünkü tarihten aldığımız mirası ve bize verilmiş olan hedefleri gerçekleştiremedik. Muasır medeniyeti yakalayamadık. Yakalamak için de yeterli gayreti gösterdiğimiz söylenemez. Övünmek, hamaset yapmak kuru gürültüden ibarettir. Özden yoksun kuru laf kalabalıkları ile birbirimizi kandırmaktan vazgeçip, gerçeklerimizi görmek ve kendimizi sorgulamak zorundayız. Yamuk bir kuşağız ve kaynaklarımızı israf edip, yan gelip yattık. Yani bu gerçeği kabul etmemek bize ne kazandırır. Herkes birbirinin kucağına topu atmaktan vazgeçmeli ve suçu kendinde arama erdemine sahip olabilmelidir.