Hac, bir seyahat değildir!

Diyanet İşleri Başkanı, hacca rehber din görevlisi olarak gideceklere bir konuşmasında şunu söylemişti: “Rehberlik ettiğiniz hacı adaylarına haccın bir seyahat olmadığı şuurunu veriniz.”

Abone Ol

Diyanet İşleri Başkanı, hacca rehber din görevlisi olarak gideceklere bir konuşmasında şunu söylemişti: “Rehberlik ettiğiniz hacı adaylarına haccın bir seyahat olmadığı şuurunu veriniz.”

El hâk çok iyi ve doğru söylemişti. İnşallah öncelikle rehber din görevlileri haccın gerçek şuuruna vakıf olurlar ve rehberlik ettikleri hacı adaylarına da bu şuuru verirler. Ne yazık ki öncelikle din görevlilerinin büyük bir kısmıhaccı turistik bir seyahat ve ticaret fırsatı gibi görüyorlar. O yüzden rehberlik ettikleri hacı adaylarına da haccın şuurunu vermekte yeteri kadar etkileri olmadığı yaygın bir kanaat halindedir.

Bu vesile ile önemle vurgulamak gerekir ki; Hac ve umre sıradan yapılan bir turistik seyahat değil çok önemli ve anlamlı bir ibadettir. Hac ve Umre yoluna tam bir ibadet şuuruyla çıkanların bu şuurla hac ibadetini yapıp döndüklerinde analarından yeni doğmuş gibi günahlarından arınmış olacaklarına dair Hz. Peygamberin müjdesi vardır.

Ancak bu müjdeden nasiplenmek her babayiğidin harcı değildir. Haccın makbul olması ve peygamber müjdesinin gerçekleşmesi için bir takım hususların dikkate alınması ve harfiyen yerine getirilmesi lazımdır. Temel dini kaynaklarımızda anlatılan ve dikkat edilmesi gereken bu hususları şöylece sıralayabiliriz:

1- Bir kere hacca giderken kazanılmış paranın kaynağı temiz olmalıdır. Yani helalinden, alın teriyle kazanılmış, üzerinde kimsenin hakkı olmayan parayla bu ibadeti yapmaya gidilmelidir. Başkasının hakkına tecavüz ederek, çalıp çırparak, helal-haram hassasiyetine dikkat etmeden elde edilen parayla gidilecek hac ne makbul olur ne de dönüşte anadan doğmuş gibi günahsız olmak mümkün değildir. Özellikle kul hakkına riayet etmemek, helal-haram konusunda hassas olmamak bu hususta en büyük engeldir.

2- Hakkına tecavüz edilen herkesle ya hakkını vererek ya da kendini af ettirerek helallik alınmalıdır. Özellikle Allah’ın koyduğu helal ve haram ölçülerini dikkate almada hassasiyet göstermeyen insanların haklarına tecavüz etmiş oldukları muhtemel insanlarla helalleşmeleri gerekmektedir. Özellikle birbirlerine hakları geçmekte olan işçi ve işveren arasında, hısım akraba ve miras ortakları ve sair dünya hayatına taalluk eden akçeli işler dolayısıyla birbirleriyle ilişkileri olan insanların bu helalleşme hususuna önem vermeleri gerekir.  Bunu yapmadan gidilecek hac yolculuğu bir turistik seyahat olmaktan öteye geçmeyecektir.

3- Çıkılan bu hac yolculuğunun meşakkatli bir ibadet yolculuğu olduğunun şuurunda olarak, meşakkatlere karşı sabırlı olmak hiç unutmamalıdır. Kişisel çıkarlarını bir kenara bırakılmalıdır. Otel, yatak, mevki, yemek gibi dünyevi işlerin kalite üstünlüğü peşinde olunmamalıdır.

4- Hz. Peygamberin ayak bastığı o topraklarda hizipçilik, grupçuluk yapmamalı. Kimseyi hor ve hakir görmemelidir. İslam’ın tevhit anlayışını esas alarak ibadet yapılmalı ve diğer insanlarla ilişkilerde İslam kardeşliği esas alınmalıdır.

5- Her taraftan Kâbe’ye doğru oluk oluk akıp gelen insanların giydiği ihramın mahşer günü giyilecek kefen olduğunun şuuruna varılmalı. Kefen niyetiyle giydiğin ihram içerisinde rabbinle baş başa olduğunu, dünyalık hiçbir şeyin artık seninle olmadığı şuuruyla sadece ibadete yönelmeli.  Böylece makam, mevki, para, cinsiyet arzularının yok olduğunu hissederek, yalnız Allah’ın davetine uyarak ona yönelmenin şuurunda olunmalı.

6- Bu şuurla gidip, bu şuurla ibadetini ifa edip döndüğünde de bir daha günah işlememeye çalışmalı ve özellikle kimsenin hakkına tecavüz etmeyecek şekilde hassasiyetle bir hayat sürdürülmeli; Ölüm hiç aklından çıkarılmamalıdır. Provasının Arafat’ta yapıldığı gerçek mahşer gününü ve orda verilecek hesabı düşünerek yaşamaya devam edilmelidir.

İşte bu hususlara riayet etmeden yapılacak hac yolculuğu; şuuruna varılmadan yapılmış bir ibadetten öte meşakkatli bir seyahatten ibaret olacaktır.

Ekim 2012