Kazanıp kaybedilmesi şansa ve talihe bağlı olan oyunlara kumar denir. Bu kumar tarifi futbol maçlarına tıpa tıp uymaktadır. Âdeta, futbol topu zar, futbol sahası zarın içine konularak atıldığı kotik, oyuncular da ara gazıyla beslenen, alkışlarla ileri atılıp pof poflarla çalışan kurma kollu oyuncaklardan ibarettir. Deplâsmanda yenildiği takımı kendi sahasında ve de şakşakçıları önünde yenmenin hikmeti de işte budur.
Bütün futbol maçlarının neticesinin şansa ve talihe bağlı olduğunu futbol severler, “belli olmaz top yuvarlaktır” şeklinde ifade etmektedirler.
Profesyonel futbol spordan ziyade, bir kazanç kapısı, bir dumansız fabrikadır. Hiçbir futbolcu bir yüzücünün, bir güreşçinin hatta bir atletin dengeli vücut yapısına sahip değildir. Futbolcuların, Şahmeran gibi belden aşağıları gelişmiş belden yukarıları dumura uğramıştır.
Türk Milletinin futboldan hayır görmesini bir tarafa bırakalım herhangi bir elle tutulur başarıya da imza atmamışlardır. Yallah Maaş'Allah bir üçüncülükleri bir de çeyrek finale yükselmeleri var.
Bu ve benzeri, sözüm ona, başarının ardın-dan uçtum akıllılar sokaklara dökülüyor memleketi tımarhaneye çeviriyorlar, maganda kurşunuyla can verenlerin sayısını bilen yok!
Hele bir yerde maç olmayı görsün, polisler asli görevlerini bırakıp doluyorlar sahalara, sokaklar da uğursuzlara emanet. Vatandaşın vergilerinden maaş alan polisin görevi para kazanmak hırsıyla top oynayanların güvenliğini sağlamak olmamalıdır. Bir futbolcuya astronomik paralar ödeyen kulüpler, bir zahmet emniyetleri için de paraya kıyıp 'Özel güvenlik' birimleri oluştursunlar.
Sen tut vatandaştan aldığın vergilerle devasa stadyumlar yaptır sonrada onları para kazanmak hırsıyla yanıp tutuşan futbol kulüplerinin emrine ver. Bu olmaz işte, buna tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirtmek denir. Efendim, devletin yaptırdığı stadyumları özelleştirin, satın futbol kulüplerine; almazlarsa sera yapın salatalık yetiştirin; topluma daha faydalı olursunuz!
Sivas Sporun çalıştırıcısı, “Biz şampiyon olmak istemiyoruz” dedi. Sebep: Şampiyon olurlarsa para babası kulüplerin bastırıp parayı futbolcuların elinden alacaklarını biliyordu. Onun bu istemi kulübün kârına futbolcularının zararınaydı.
Galatasaray Avrupa şampiyonu olunca yabancı kulüpler gözde futbolcularını satın aldı. Bu da hem kulübün hem de sporcuların yararına oldu. Görüldüğü gibi futbolda her şey para üzerinden dönmektedir. Bu halleriyle futbol asla milletimizi temsil edemez!
Güreş minderlerinde aslan gibi mücadele edip Avrupa, Dünya ve Olimpiyat şampiyonu olan güreşçilerimizin tırnaklarının ucu kadar bile olamayan futbolcular üzerine kurulan spor politikamızın nedeni Lozan antlaşması mı acaba; çünkü bu antlaşmanın bir maddesinde, “Gençlerinize futbol öğreteceksiniz” dayatması yer almaktadır!
Devletimizde ikinci sınıf sporcu muamelesi görmelerine rağmen canlarını dişlerine takarak ülkemize altın madalyalar kazandıran ferdi sporcularımızın bu başarılarının üzerini külleyip Lozan atlaşmasının dayatmasını kuzuların sessizliğinde uygulamak devlet politikasıysa olmaz olsun böyle politika.
Acaba bu zihniyet nedeniyle mi ya sakat ya da hemen sakatlanacak sporcularla Pekin Olimpiyatlarına gittik! Haklılar, sağlam sporcularla gidip madalya aldıkları taktirde, bin müşkülle halkta oluşturdukları futbol sevgisine gölge düşürüp Lozan atlaşmasını ihlâl edemezlerdi ya! Ancak, Süreyya Ayhan'ı harcayıp bizi iki yüz elli gramlık Elvan'ın eline bırakmalarının hikmetini anlamak mümkün değildir.
Birkaç sözümüz de güreşçilerimize olacaktır.
Yiğitler, güreşi bırakmanın zamanını iyi tespit edin, ne siz üzülün ne biz üzülelim.
Dünya şampiyonumuz Mustafa Dağıstanlı güreşi zamanında bırakmış diğer bir şampiyonumuz Hüseyin Akbaş bu zamanlamayı yapamayıp bizi de üzmüştür kendi de üzülmüştür. Keza Olimpiyat şampiyonlarımızdan İsmet Atlı, Mahmut Atalay, Ahmet Ayık, Mahmut Demir güreşi zamanında bırakmış ne bizleri üzmüş ne de kendileri üzülmüştür; ayrıca alttan gelen gençlerin de önlerini açmışlardır.
Ne demek istediğimizi, umarız, kendileriyle gurur duyduğumuz bazı güreşçiler anlamıştır.
Olimpiyat Şampiyonu olan Mehmet Akif Pirim'e yazdığım bir şiirden bir iki dörtlükle bu yazımızı noktalayalım.
Yaşlardan ıslandı yastıkla yaygı
Sevinçten gözüme girmiyor uyku.
Yıllar yılı özlediğim bir duygu;
Matkapla bağrımı oymuş ne güzel.
Yıllarca bekledim bir yiğit doğa.
Allah deyip söke yüklense dağa.
Ne mutlu anana seni kundağa,
Sarıp da beşiğe koymuş ne güzel.