Gutenberg çağının çocukları

Her şey; çok eski bir matbaanın ağır aksak işleyen makine homurtularının gölgesinde başladı... Haber yapmak, gazete tasarlamak, arşivin tozunu yutmak, fotoğraflara büyülenircesine bakmak, renkli bir dergi düşlemek ve hatta bir bakkalın vitrinine henüz koyduğu renkli gofretin reklamını hazırlamak, “oyun hamuru” olmuştu bir zaman sonra...

Abone Ol

Her şey; çok eski bir matbaanın ağır aksak işleyen makine homurtularının gölgesinde başladı... Haber yapmak, gazete tasarlamak, arşivin tozunu yutmak, fotoğraflara büyülenircesine bakmak, renkli bir dergi düşlemek ve hatta bir bakkalın vitrinine henüz koyduğu renkli gofretin reklamını hazırlamak, “oyun hamuru” olmuştu bir zaman sonra...

Süslü sloganlar üreterek “reklam” tasarlamak “yaşamak içindi” belki ama asıl heyecan; harfleri, çizgileri, sözleri ve resimleri “yaşatmak içindi.”

Kumpas, tekne, antelin, çember, kalıp, hurufat, klişe ve diğerleri… Hepsi, doğru yerlerde bir araya gelerek, “ağır abi Frankenthal’in içine girmek için can atardı...

Ah Frankenthal; canına yandığım, inadı inat, güçlü, anaç… Sabahlara kadar hazırladığımız “tasarım abidelerini”, nihayet Seka’nın "pütürlü” kağıtları ile buluşturduğunda, kocaman ağzından öyle bir savururdu ki; işte o manzara, her şeye değerdi...

***
 
Ustalar ve bu “çok özel” kahramanlar, çoktan çekildi köşelerine…
 
Bugün artık hiçbiri yok…
 
Febus Medya’nın “fikir takımı”, bugün teknolojinin ruhsuz ama “harikulade” araç ve gereçlerini kullanıyor olsa da, “o kahramanları” hiç unutmadı…

Temmuz 2011

 

TEŞEKKÜR / Belli bir çağa kadar “korkunun” adıydı ben de Ragıp Okutmuş. Sonra korku gitmiş; yerini sırayla asilik, serserilik, ‘dığa’lık almıştı. Bıyığım terlediğinde “babaya saygıyı” öğrenmiş, bunu zaman zaman başarmış, zaman zaman kenarından köşesinden kaçırmıştım.

Tren yolculuklarını bugün hala seviyor olmamı ona borçluyum, horozları ‘mahkum’ ve ‘çilem’ hiç çıkmaz aklımdan nedense… Ayakta duramayacak olduğum gecelerde bile kitapla haşır neşir uykuya dalışımı, tommiks-teksas sevdamı, bulmaca çözme hastalığımı, fiyakalı bir takım elbise gördüğümde dayanamayışımı, fanatik Fenerbahçe sevdamı, yıkık dökük davamı ve “asabi” tavrımı “ondan” almış olmalıyım.

Sanırım en çok onunla yaptığım kavgaları, inatlaşmaları ve hiddetli tartışmaları özleyeceğim. Allah’ın kuluna “eyvallah” etmeyişi, “ortama” göre değil “kitabın tam ortasına” göre davranışı ve delikanlılığı; bende ki en büyük izleridir.

Vefat haftasında; arayan-soran-uğrayan, taziyelerini ve duygularını paylaşan eşine-dostuna-arkadaşına selam olsun. “Babam” Ragıp Okutmuş sizlerden razıydı, Allah da sizlerden razı olsun.