Yoğun gelişmeler sebebiyle Güneydoğu’da yaşananlar gündemin dışında kaldı. Oysa bu bölge kaynıyor. Terör örgütü tarafından karakol inşaatları, şantiyeler basılıyor, iş makineleri yakılıyor. Yollar kapatılıyor, adam kaçırılıyor, askere polise saldırılıyor. Şehirlerarası yollar günlerdir trafiğe kapalı. Açılım sürecini başlatan ve ne pahasına olursa olsun yürütmeye kararlı görünen AKP’nin önde gelenleri, bölgede dolaşamıyor. Son olarak H. Çelik Van’da karşılaştığı duruma her halde kendisi bile şaşırmıştır.
Terör yol kesme, yakma, yıkma ile de bitmiyor. İzmir ve Diyarbakır bölgesinden çocuklar dağa kaçırılıyor.. PKK’ya karşı mücadele eden köy korucuları, son dönemde işlenen ve arkasında PKK’nın olduğu cinayetler sebebiyle, endişeli günler yaşıyor. Nitekim korucu cinayetlerinin sayısı 8’e yükseldi.
Gezi olaylarının yıldönümünde silahsız katılımcılara, 10 yaşındaki çocuklara, hatta yoldan geçenlere, acımasızca müdahale eden polis, Güneydoğu’da kendisini yakmaya teşebbüs edenlere karşı gayet yumuşak...
PKK’nın kaçırdığı çocukları için eylem yapan aileler, temizlik gerekçesiyle Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından zabıtaların müdahalesiyle dağıtılıyor.
Dağa kaldırılan çocuklarının geri getirilmesini isteyen anneler feryat ederken devlet bütün organlarıyla seyirci.
Haksızlık etmeyelim. Başbakan her zamanki gibi esip, gürleyerek şöyle diyor; “Ey BDP ey HDP neredesiniz? Bunların adreslerini, nerede rehin olduğunu iyi biliyorsunuz. Alıp geleceksiniz. Alıp gelmediğiniz takdirde bizim de “b”, “c” planımız devreye girer.”
BDP cevap veriyor; “Eğer çözüm sürecinde istediğimiz adımlar atılmazsa “b” ve “c” değil alfabenin bütün harflerinin planları devreye girse bile sonuç kötü olur.” Başbakan “Biz alıp getirmeyi biliriz” diyor, BDP “Kaymakamınız iki gün PKK’nın elinde kaldı ne yapabildiniz?” diye soruyor. Lice’de Bingöl kara yolunu kapatıp, güvenlik güçlerine el yapımı patlayıcı, molotoflarla saldıran göstericilerin eylemi sürerken, Diyarbakır-Bingöl kara yolu trafiğe kapatılıyor, 7 askerimiz yaralanıyor, Diyarbakır Valisi M. Cahit Kıraç, “Halen Diyarbakır Lice yolunda önemli bir sorun var. Yol kapama eylemi Diyarbakır’a yakışmayan bir eylem. Yapanlara buradan çağrıda bulunuyorum. Bölgenin değerini düşürücü bu tür faaliyetlerde kimse bulunmasın. Devletin yolu kapanır mı?” diyor. Devletin valisi teröristlerden ricada bulunuyor! Başbakanın konuşması daha sert bir üslup kullanılıyor gibi görünse de gereğini yapmaktan uzak.
“Çözüm süreci” denilen aslında bölünme veya çözülme süreci olan süreç gereği güvenlik güçlerinin elleri kolları bağlı. Hatta Şırnak Valisi gibi, bulundukları mevkiin sorumluluğunu unutanlar var. Şırnak Valisi Hasan İpek, “Çözüm sürecini bu aşamaya getiren Başbakanımız Tayyip Erdoğan’ı ve bu konuda ciddi gayretleri olan Abdullah Öcalan’ı takdirle karşıladığımı belirtmek istiyorum. Halkın bu yoğun ilgisine hiç kimse karşı çıkmasın istiyorum...” diyor.
35.000 canımızın katledilmesinden sorumlu bir şahsı takdir eden kişi T.C. Devleti’nin Valisi değil olsa olsa terör örgütünün temsilcisi olabilir. Her halde Şırnak’a vali tayin edilmesinin sebebi de budur.
Olaylar Güneydoğu’nun dışına da taşmış durumda. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyan milliyetçi öğrencilerin, ellerinde infaz listesi bulunan PKK’lıların tehdidi yüzünden okula gidemedikleri belirtiliyor. Görevliler; “Başınızın çaresine bakın” demekle yetiniyor. Bu öğrenciler, okulları yerine Tandoğan’da sınava giriyor.
Bu arada İmralı’ya gidip gelen Sırrı Süreyya Önder; Hükümetin ilk defa çözüm sürecini yasal zemine oturtma konusundaki iradesini beyan ettiğini, meselenin devletin bürokrasisinde görüşülmekten çıkıp siyasi heyetler üzerinden yürütülmeye başlandığını açıkladı.
Önder’in sözlerinden İmralı’nın başından itibaren masaya koyduğu taleplerin artık ciddi bir şekilde takvime bağlandığı anlaşılıyor ki Beşir Atalay’ın açıklamaları da bu kanaati güçlendiriyor. Önder’in ifade ettiği gelişmeler neler, heyetler kimlerden oluşuyor, gündemleri nedir? Bunların hiç birisi ne halka, ne medyaya, ne de TBMM’ye açıklanıyor. Türkiye zor bir dönemden geçiyor. İçeride ve dışarıda öncelikle doğru stratejiler belirlenerek uygulanmasına ihtiyaç var. Unutulmamalıdır ki doğru tedavi ancak doğru teşhis ile mümkündür. PKK taşeron bir örgüttür, varlığının ve eylemlerinin, tüm Kürt kökenli yurttaşlarımızla özdeşleştirilmesi mümkün değildir...
Örgüt, Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen emperyalist güçler tarafından kullanılmaktadır. Nitekim ölü veya diri ele geçen PKK militanlarının bazıları Ermeni bazıları da diğer milletlerdendir. Bu durumda açılım sürecinin uzun dönemde başarı şansı nedir? Bir zamanlar ASALA vardı. O’nun eylemlerinin azaldığı dönemde PKK ortaya çıktı. Türkiye’ye yönelik imha iradesi ortadan kalkmadıkça yapılan pazarlıklar boşunadır.
Hukuk otoritesini ve kamu güvenliğini sağlamak hükümetlerin ilk görevidir. Ne pahasına olursa olsun bu görev ifa edilmelidir.