“Ben ki ozan, söz tanrısı” Tahsin Saraç
“Ve şairler ki sevda askerleridir.” Hilmi Yavuz
Şairler “Söz Tanrısı” ve “Sevda Askerleri”… Neden böyle diyorlar bu iki değerli şairimiz, bunun yanıtını bir başka büyük şair desin:
“İnsan kendinden kopara kopara şiir yazar. İnsan yazarken bir yaşamasını, öteki yaşamasına verir.” Fazıl Hüsnü Dağlarca
Ve şimdi bu büyük sözlerden, günümüzün gerçeklerine dönelim. Günümüz insanı, yurdum insanı, “Söz Tanrısı”nı reddediyor, “Sevda Askerliği”ne gülüyor, “Kendinden kopara kopara şiir yazılması” ise umurunda bile değil.
Şiir kitapları satılmıyor, yayınevlerinin gündemine şiir kitapları ancak şairinin parasını ödemesi koşuluyla var olabiliyor. Ortalık işte böylesi şairlerle dolu, parasıyla basılmış şiir kitapları yığınla ama şiir dergileri okunmuyor, şair olduğunu iddia eden, kitap çıkaran çoğu kimsenin Türk şiirinden haberi yok…
Son TÜYAP Kitap Fuarında gerçek şairlerin, yani söz tanrılarının, yani sevda askerlerinin imza günlerinin olduğu stantlara baktığımda, hepsinin boynunu bükük gördüm. Birkaç yakın dostları dışında, uğrayan yok, uğransa da eline alıp kitaba bakan yok. Araştırma-İnceleme yapıtlarım olmadan önce benim de durumum bu arkadaşlar gibiydi.
Bu duruma isyan etmek, bir şiir savaşımı başlatmak gerek. Bu ne ile olur? Şiiri ciddiye almakla olur en başta. 25 yıl önce “Kocaeli Üniversitesi Şiir Okulu” deneyimini ve her yıl düzenlenen “Şiir Günleri”ni yaşamış, şiirin her hâlini bilen, çilesini çekmiş birisi olarak söylüyorum bunu. Şiirin her önüne gelenin işi ve haddi olmadığı kafalar dank ettirilmeli. Bu en başta şairlere düşer. Gerçek Şairler, ürünlerinin kavgasını vermeliler. Şiir Yarışmalarının adil olanlarını düzenlemeyi, nitelikli ürünlere gereken değeri vermeyi/verdirmeyi ve aydınımızın kafasına şiiri sokmayı becerebilmeli günümüz şairleri. Bu elbette bireysel çabalarla değil, örgütlü savaşımlarla olur. Örgütlü savaşım, unvan simsarı ve şark kurnazlarının oluşturduğu “şair dernekleri” ile asla olmaz. Dergilerle, okullarla ve benzeri girişimlerle olur. Şiirin itici gücü eskiden, ideolojiler ve ile müzikti… İdeolojiler artık eskisi kadar araçsal değiller ama müzik hâlâ şiirin itici gücüdür, buna yönelik birliktelikler olmalı mutlaka.
Yoksa şiir tükenecek, haberiniz ola!
Eveeet, TÜYAP Kitap Fuarında karşılaştığım şair dostum Bahrem Yıldız’ın şiir kitabından söz edecektim ama yukarıdaki gibi bir giriş yapmazsam edeceğim sözlerin bir etkisi ve katkısı olmayacağını gördüm.
Bahrem Kardeşimin kitabının adı: “Güneş Yapışmış Gözlerine”, Yayınevi ise “Babıâli Kitaplığı”… Şairimizin 8. Kitabı bu kitap.
80 sayfalık yapıtta en çok beğendiğim şiiri “Emek Ayakta” adlı şiiri oldu:
“Sustu tüm takırtılar çarklarda/Dişliler sustu/Petrol mavisi gözler/Pamukta beyaz sustu/Arpa sarısında altınlar/Buğdayda başak sustu/Karanlığında ormanların/Camların yeşilinde/İninde dağ aslanı/Ilgaz’da vaşak sustu/Yiğitliğin/ O kahreden pençesi/Kayada şahin sustu/Atmacam/ Gökdoğanım/Yücede kartal sustu
Misk-i Amber göbeğine gizlenmiş/Kara gözlerinde yaşam sevinci/Sevmekle ölümün iki yakası/Bağlamamda tel sustu/Harran’da maral sustu/Dinledi gelen sesi/Divriği’de demir sustu/Fersah fersah toprakta/Bakır gözlerin/Kara kaderin/Zonguldak’ta kömür/Murgul’da bakır sustu/Kırka’da çalan davul/Yiğidin harman yeri/Tadıyla boraks sustu/Aydın’da/Üzüm sustu
Fırtına öncesi sessizliklerin/Bulutlarda katman katman isyanlar/Küllenmiş köz beyinlerde/Tende can/Takattir dizlerinde/Damarlarda kan sustu/Kış uykusunda ayazlar/Zemheri’de kara kış/Güneşte ateş sustu/Susmamak için bir daha/Yürekte şimşek sustu/Van sustu/Canlar sustu”
İşte size şiirle çizilmiş bir Türkiye tablosu. Gerçekler var acı acı, renkler var çarpıcı, imgeler düşündürücü… Bunlar okunmalı, yeni kuşaklara okutulmalı, belleklere ezber olarak yerleşmeli, yeri geldiğinde kılavuz olmalı bakışlara, işlere, oluşlara, eylemlere…
Bahrem Yıldız’ın “Anlıyor musun?” adlı şiirinde de bir çağrısı var, ona da kulak ve gönül verilmeli:
“Anadolu yaylalarında kalmış rüyalar/Bir serzeniş/Esen rüzgârlarda kırılgan/Bir çağrı/İnceden ince/Dönüşsüz bir yol/Pişmanlık yok ağıtlarında/Bir cevap ağrılı/Yiğitlere harman oldu Ankara/Geliyor musun?”
“Geliyorum” denecek bir çağrı öyle değil mi?
Bu kitapta şairin destan tarzı yazılmış şiirleri de var çokça. Tarih bilgisi ile işli ve iletili. “Kuvva” şiirinden dizeler sunayım bu dediklerime örnek olsun:
“Kır düşmüş saç tellerine/Öykü çileler/Sevda kelebektir/Kalır çiçekte/Ezgiler de süslenmiş/Dünler yarınlar/Hangi heybet seslenir/Davulun tokmağında dağlar/Korku bilmez puslu vadiler/Umut/Gün ışığı çam diplerinde”
Bahrem Kardeşime şiir kavgasında ve kendini aşmada başarılar ve daha nitelikli, iletili, imgeli şiirler dilerim.
Şairler “Söz Tanrısı” ve “Sevda Askerleri”… Neden böyle diyorlar bu iki değerli şairimiz, bunun yanıtını bir başka büyük şair desin:
“İnsan kendinden kopara kopara şiir yazar. İnsan yazarken bir yaşamasını, öteki yaşamasına verir.” Fazıl Hüsnü Dağlarca
Ve şimdi bu büyük sözlerden, günümüzün gerçeklerine dönelim. Günümüz insanı, yurdum insanı, “Söz Tanrısı”nı reddediyor, “Sevda Askerliği”ne gülüyor, “Kendinden kopara kopara şiir yazılması” ise umurunda bile değil.
Şiir kitapları satılmıyor, yayınevlerinin gündemine şiir kitapları ancak şairinin parasını ödemesi koşuluyla var olabiliyor. Ortalık işte böylesi şairlerle dolu, parasıyla basılmış şiir kitapları yığınla ama şiir dergileri okunmuyor, şair olduğunu iddia eden, kitap çıkaran çoğu kimsenin Türk şiirinden haberi yok…
Son TÜYAP Kitap Fuarında gerçek şairlerin, yani söz tanrılarının, yani sevda askerlerinin imza günlerinin olduğu stantlara baktığımda, hepsinin boynunu bükük gördüm. Birkaç yakın dostları dışında, uğrayan yok, uğransa da eline alıp kitaba bakan yok. Araştırma-İnceleme yapıtlarım olmadan önce benim de durumum bu arkadaşlar gibiydi.
Bu duruma isyan etmek, bir şiir savaşımı başlatmak gerek. Bu ne ile olur? Şiiri ciddiye almakla olur en başta. 25 yıl önce “Kocaeli Üniversitesi Şiir Okulu” deneyimini ve her yıl düzenlenen “Şiir Günleri”ni yaşamış, şiirin her hâlini bilen, çilesini çekmiş birisi olarak söylüyorum bunu. Şiirin her önüne gelenin işi ve haddi olmadığı kafalar dank ettirilmeli. Bu en başta şairlere düşer. Gerçek Şairler, ürünlerinin kavgasını vermeliler. Şiir Yarışmalarının adil olanlarını düzenlemeyi, nitelikli ürünlere gereken değeri vermeyi/verdirmeyi ve aydınımızın kafasına şiiri sokmayı becerebilmeli günümüz şairleri. Bu elbette bireysel çabalarla değil, örgütlü savaşımlarla olur. Örgütlü savaşım, unvan simsarı ve şark kurnazlarının oluşturduğu “şair dernekleri” ile asla olmaz. Dergilerle, okullarla ve benzeri girişimlerle olur. Şiirin itici gücü eskiden, ideolojiler ve ile müzikti… İdeolojiler artık eskisi kadar araçsal değiller ama müzik hâlâ şiirin itici gücüdür, buna yönelik birliktelikler olmalı mutlaka.
Yoksa şiir tükenecek, haberiniz ola!
Eveeet, TÜYAP Kitap Fuarında karşılaştığım şair dostum Bahrem Yıldız’ın şiir kitabından söz edecektim ama yukarıdaki gibi bir giriş yapmazsam edeceğim sözlerin bir etkisi ve katkısı olmayacağını gördüm.
Bahrem Kardeşimin kitabının adı: “Güneş Yapışmış Gözlerine”, Yayınevi ise “Babıâli Kitaplığı”… Şairimizin 8. Kitabı bu kitap.
80 sayfalık yapıtta en çok beğendiğim şiiri “Emek Ayakta” adlı şiiri oldu:
“Sustu tüm takırtılar çarklarda/Dişliler sustu/Petrol mavisi gözler/Pamukta beyaz sustu/Arpa sarısında altınlar/Buğdayda başak sustu/Karanlığında ormanların/Camların yeşilinde/İninde dağ aslanı/Ilgaz’da vaşak sustu/Yiğitliğin/ O kahreden pençesi/Kayada şahin sustu/Atmacam/ Gökdoğanım/Yücede kartal sustu
Misk-i Amber göbeğine gizlenmiş/Kara gözlerinde yaşam sevinci/Sevmekle ölümün iki yakası/Bağlamamda tel sustu/Harran’da maral sustu/Dinledi gelen sesi/Divriği’de demir sustu/Fersah fersah toprakta/Bakır gözlerin/Kara kaderin/Zonguldak’ta kömür/Murgul’da bakır sustu/Kırka’da çalan davul/Yiğidin harman yeri/Tadıyla boraks sustu/Aydın’da/Üzüm sustu
Fırtına öncesi sessizliklerin/Bulutlarda katman katman isyanlar/Küllenmiş köz beyinlerde/Tende can/Takattir dizlerinde/Damarlarda kan sustu/Kış uykusunda ayazlar/Zemheri’de kara kış/Güneşte ateş sustu/Susmamak için bir daha/Yürekte şimşek sustu/Van sustu/Canlar sustu”
İşte size şiirle çizilmiş bir Türkiye tablosu. Gerçekler var acı acı, renkler var çarpıcı, imgeler düşündürücü… Bunlar okunmalı, yeni kuşaklara okutulmalı, belleklere ezber olarak yerleşmeli, yeri geldiğinde kılavuz olmalı bakışlara, işlere, oluşlara, eylemlere…
Bahrem Yıldız’ın “Anlıyor musun?” adlı şiirinde de bir çağrısı var, ona da kulak ve gönül verilmeli:
“Anadolu yaylalarında kalmış rüyalar/Bir serzeniş/Esen rüzgârlarda kırılgan/Bir çağrı/İnceden ince/Dönüşsüz bir yol/Pişmanlık yok ağıtlarında/Bir cevap ağrılı/Yiğitlere harman oldu Ankara/Geliyor musun?”
“Geliyorum” denecek bir çağrı öyle değil mi?
Bu kitapta şairin destan tarzı yazılmış şiirleri de var çokça. Tarih bilgisi ile işli ve iletili. “Kuvva” şiirinden dizeler sunayım bu dediklerime örnek olsun:
“Kır düşmüş saç tellerine/Öykü çileler/Sevda kelebektir/Kalır çiçekte/Ezgiler de süslenmiş/Dünler yarınlar/Hangi heybet seslenir/Davulun tokmağında dağlar/Korku bilmez puslu vadiler/Umut/Gün ışığı çam diplerinde”
Bahrem Kardeşime şiir kavgasında ve kendini aşmada başarılar ve daha nitelikli, iletili, imgeli şiirler dilerim.