“Önemli olan balık vermek değil, balık tutmayı öğretmektir.”
Bayburt’un en beğendiğim STK yapılanmalarından birisi de “Dilendirmezler Derneği”dir. Bu derneğin kuruluşu yıllar öncesine dayanıyor; “Bayburt Müslüman Dilendirmezler Cemiyeti” adıyla 1913 yılında kurulmuş. Kuruluş amacının “yüceliği” ve “insan onuruna yakışan” yönleri düşünülürse, bu derneğin “insan olan ve yardım dileyen” herkese el uzatacağı da bir gerçek. Amacı net ve çok insani, çok kutlu: yardıma gereksinim duyanlara; incitmeden, utandırmadan el uzatmak.
1913’lü yıllarda herkes sıkıntı içinde… Demek ki sıkıntısı az olan, sıkıntısı çok olanın sorununa ortak olma duygusunu taşıyor. O günün koşullarında, Bayburtlular “elinde olanı” “elinde olmayan” ile paylaşmak çabasında. Bayburt, bu onurlu girişimin övüncünü yaşıyor, yaşamalı.
STK’ler de bu girişimin “felsefesini, ruhunu” örnek almalı. Ancak günümüz koşullarına uygun olarak.
Günümüzde yardımlaşmanın evrensel kuralları belirlenmiş: “Gerçek ihtiyaçlıya, gerektiği kadar ve onu “sadakaya” alıştırmadan”…
Elektriği olmayan köylere buz dolabı; doğal gaz ile ısıtılan konutlara kömür; nohut üreticisine bakliyat… dağıtmak… Üst düzey geliri olanı “yeşil kart” ile ameliyat ettirmek; çalışacak gücü ve ortamı olana “işsizlik yardımı” parası vermek; devlet aracılığıyla çeşitli kurumlara “işçi” olarak yerleştirilerek “iş başında işsizler ordusu” yaratmak…
Yardımlaşma olarak değerlendirilebilir mi?
STK’ler bu kötü örnekleri ötelemeli, çağdaş anlamda yardımlaşmanın öncülüğünü yapmalıdır. Toplumu, “sadaka kültürü”nün oluşturduğu olumsuzluklardan, yine o toplumun kurup yönettiği STK oluşumları kurtaracaktır.
STK’ler, yardımı “iş edindirerek”; “yeni iş alanlarının açılmasını özendirerek”; bu ereklere ulaşmak için toplumun yöneticileri, iş insanları, toplum önderleri, toplumu oluşturan bireyler ile çağdaş, gerçekçi, kucaklayıcı, kararlı ve özeleştirili iş birlikleri oluşturarak sağlamalıdır.
Elbette çalışamaz durumda olanlar, bu değerlendirmenin dışındadır. Onlara yapılacak yardımlarda gözetilmesi gereken koşul “kişi onurunu koruması, gerektiği kadar yapılması, yardımlarda ayrımcılıktan kaçınılması”dır.
Özellikle yurdumuzun birçok yerinde etkinliğini sürdüren “Bayburt Kültür ve Yardımlaşma Dernekleri”nin “Bayburtlu öğrencilere yardım” etkinliği yeniden ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. Bu etkinlikte öne çıkan derneklerimiz var. Onlarca öğrenciye “paylaşımcılarından” sağladıkları parayla” “burs” adı altında yardım yapılmaktadır. Aylık harcamalarına katkı vermeye çalışılmaktadır.
Bu yardımlaşmada şunlara özen gösterilmelidir:
1. Her başvurana değil, gerçek gereksinimlilere burs verilmelidir.
2. “Az olsun, çok kişiye verilsin”dense, “Hora geçecek kadar olsun, az kişiye verilsin” ilkesine uyulmalıdır.
3. Elbette onların duyguları gözetilerek yardım sağlanmalıdır.
4. İş edindirme ilkesi, öğrenci yardımlarının temelini oluşturmalıdır. Paylaşımcıların “yarım gün”; “gece/gündüz”; “saatli”; “hafta sonu” gibi seçeneklerle öğrencilere “çalışarak kazanma” ve “olanaklıysa kendi alanında uygulama yapma” alanları açması sağlanmalıdır. Bu önerinin uygulanabilirliğinin zor olduğu ne denli gerçekse, uygulanabilir olduğu da o denli gerçektir.
Bayburt Müslüman Dilendirmezler Derneği’nin soylu amacı, tüm yardımlaşma derneklerinin amacı olmalı; bu amaca, günümüz koşullarına uygun boyutlar katılmalı, “çalışarak yardım alma” anlayışı yaygılaştırılarak toplumda hızla gelişen “sadaka kültürü” önlenmelidir. Bunun yolu da “balık vermek değil, balık tutmayı öğretmek”tir.