Gençliğimiz

Bayburt eski Valimiz Ali Haydar Öner, Dernek Başkanı olarak ben ve Anadolu Yakası Dernek Başkanı Lütfü Silo, 9. Cumhurbaşkanı Sn. Süleyman Demirel’i ziyarete gitmiştik. Sayın Cumhurbaşkanı Çankaya’da bizlere çok büyük bir yakınlık gösterdiler. Bir buçuk saaatlik sohbetimizde Bayburt’la ilgili çok ilginç ve güzel sözleri duymak fırsatını bulduk.  

Abone Ol

Bayburt eski Valimiz Ali Haydar Öner, Dernek Başkanı olarak ben ve Anadolu Yakası Dernek Başkanı Lütfü Silo, 9. Cumhurbaşkanı Sn. Süleyman Demirel’i ziyarete gitmiştik. Sayın Cumhurbaşkanı Çankaya’da bizlere çok büyük bir yakınlık gösterdiler. Bir buçuk saaatlik sohbetimizde Bayburt’la ilgili çok ilginç ve güzel sözleri duymak fırsatını bulduk. 

Sayın Demirel’in “Türkiye’de iki küçük il vardır ki, nev’i şahsına münhasır bu iki il Bayburt ve Rize’dir. Bu iki il Türkiye’nin siyasi, sosyal ve ticari hayatında hep etkin olmuşlardır.” Demesi bildiğimiz bir husus olmakla birlikte, bir Cumhurbaşkanının ağzından bu ifadeleri duyuşumuz bizleri gururlandırmıştır.

Gerçektende Bayburt, özellikle 1950-1965 yılları arasında sosyal ve kültürel yapısı itibariyle ve de ilçe olmasına rağmen ülke standartlarının üstünde bir yerdi.

Okuma yazma oranının yüksekliği, üniversite gençliğinin okuma sevgisi ve de özellikle yaz ve sömestr tatillerindeki kültürel aktiviteleri övgüye değer.

Yaz aylarında kişisel çabalarla çıkartılan gazeteler, kaliteli piyeslerin sahneye konulması ve bu piyeslerin Erzurum, Trabzon ve Gümüşhane gibi çevre illerde de sahnelenmesi, hem büyüklerimizin gençliğe olan güvenini artırıyor, hem de biz gençleri kamçılıyordu.

Büyüklerimizin de bizlerle birlikte hareketi, ayrıca övgüye değerdi. Rahmetli Hikmet Çağlar, Osman Okutmuş, yaşayan ağabeylerimizden Kalfa Fikret ve de ortaokul müdürümüz Ali Bağdatlıoğlu ile rahmetli hocamız Nevin Sarıca’nın katkıları asla unutulmayacaktır.

Rahmetli Golluk Fuat’ın (Fuat Akkoyunlu) sahneye koyduğu ve yönetmenliğini yaptığı, ayrıca rol aldığı “KAMP 17” oyunu, Erzurum ve Trabzon’da sahneye konmuş ve fevkalade başarılı oyunlarımız yerel gazetelerde övgü ile dile getirilmişti.

21 Şubat kutlamalarında başta rahmetli Hikmet Çağlar’ın, Kalfa Fikret’le sahneledikleri skeçler hala belleklerdedir.

Yine bir 21 Şubat kurtuluş gününde sahneye konulan “Andaval Palas” piyesinde, sahnede ben, Kalfa Fikret ve Fahri Yılmaztürk iyi bir performans sergilemiş, Kalfa Fikret’in “Bendeniz Andaval Palasta mis sabunu çıkartma pavlukası umum direktörü Dırvan vb.” derken, suratıma tükürüklerini yapıştıra yapıştıra konuşması asla unutamadığım bir anıdır. Bir ara sessiz bir şekilde Fikret ağabey suratıma yağmur yağdırıyorsun dediğimde, “Poh yeme” deyip, tuluata devamı, hem beni hem de Fahri ağabeyi sahnede zor duruma düşürmüş, gülmemek için kendimizi zor tutmuştuk.

Yaz tatillerinde ben, Fikri Birdal, rahmetli ağabeyim Sait, rahmetli Rıdvan Okumuş, Aydın Toraman, M.Ali Yarımer, rahmetli Özcan Köprücü, İlhan Bilgin, Mitat Müftüoğlu, Cengiz Kurşunoğlu, Diler Varınca, Metin Çağlar, rahmetli Golluk Fuat, Yüksel Adiloğlu ve İhsan Şimşek kendi çabalarımızla önce “Cümcük”, daha sonra “Merdiven” gazetelerini çıkarmış ve kültürel faaliyetlerimiz enteresan girişimlerle devam etmişti.

Aradan yıllar geçti. Bu aktivitelerin azaldığı, son zamanlarda ise tamamen ortadan kalktığı görülmektedir. Bu durgunluğun nedenini anlamakta güçlük çekiyorum. Gençliği elinde daha fazla imkanlar olmasına rağmen, bu gidişin pek hayırlı olmadığı kanaatini taşıyorum.

Düşünüyorum da, bizlerin de hataları olduğunu kabul ediyorum. Özellikle İstanbul ve Ankara’daki bizlerin çocuklarımızı bir araya getiremeyişimizde günahımızın çokluğunu belirtmeden edemiyorum. Zaman zaman bizler bir araya geliyoruz ama çocuklarımızın kopukluğuna sebep oluşumuz affedilmez bir gaflet olarak beni olduğu gibi hepimizi üzüyor düşüncesindeyim.

Değerli dostlarım. Hepimiz gelip gidiciyiz. Dünya’da bırakacağımız çok şeyler var. Ölümümüzden sonra bizleri yaşatacak olan hatıralarımızı çocuklarımızın belleklerine yerleştirmek, onları birbirleriyle tanıştırmak, arkadaşlıklarını pekiştirmek aileler arasında yakınlaşmalar sağlamak gerekli gibi geliyor bana.

Eşleri Bayburtlu olanlar dışındakilerin, eşlerini Bayburt kültürü ile eğitmeleri ve bu eğitimin çocuklarımıza yansıtılması hepimizin üstüne düşen bir görev olsa gerek.