GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER

Abone Ol

Evet öyle oldu.. 

Garabete bakar mısınız, o kadar garip, o kadar şeni ve o kadar absürt işler oluyor ki...  İnsan, bazen bütün bu gördükleri ve yaşadıklarıyla edindiği malûmatlar ışığında, düşündükçe "bu nasıl bir iş?"  demekten, bu nasıl bir kadirbilmezlik, bu nasıl bir hayasızlıktır bre! demekten kendini alamıyor. 
Hayır, bazıları "meczup", diyor.. Kurban olsunlar meczuplara.. Hain'lere! yediği kaba pisleyenlere meczup mu denir? Bunlar olsa olsa, içi dışı kir ve pas, irin ile dolmuş, vaktiyle kısaltılmış kuyruğundan duyduğu elem ve acıdan kaynaklanan, insan kılığındaki iblislerin, hoca vs. yaftasıyla fırsatını bulduğu yer ve anda, başındaki  -şimdilerde Bayburt deyimiyle 'üsgek' sarıyorlar- sarığıyla  millete kin ve nefret tohumlarını kusan sözde yerli ve milli kripto hainlerdir. Daha beş yıl evvel,  yine bir kavuklu İblis'in dalaletiyle ihanetin en şedid tezâhürünü yaşattılar bu asil millete.

Dün yine İslamın ulu bir mabedinde, sözde, 'feth-i mübin'in 568. yılı münasebetiyle, devletin en başındaki muhteremin de hazır bulunduğu cemaate ve oradan bütün millete uzanan duyduğu kin, nefret ile sefil dünyalıkların hayali ile  zuhur eden, ve ne yazık ki, esefle söylüyorum, mukaddes peygamber kürsüsünden hakikat hilâfı çarpıtmalara, dehşetengiz dua yahut beddua mahiyetindeki havkurmalara bir kez daha şahit olduk, bu ilk değil, bir süre daha son olmayacağı da aşikâr..

568 yıl evvel fethedilen şehr-i İstanbul'u, peygamber övgüsüne mazhar olan komutanın belki de dünyada gelmiş geçmiş en şuurlu ve samimi hayranı ve kadri kıymetine muttali olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür.. Ve yazık ki, neredeyse saltanatının tamamı işgal altında geçen, İstanbul'u tek kurşun atmadan düşmana teslim eden, Sultan Fatih'in 29. göbekten torunu Vahdettin'e tek bir söz söylemeden, yine ne garip bir tecellidir ki, şehr-i İstanbul'u yine tek kurşun atmadan geri alan, müstevlilerin bütün şehevi hayallerini kursaklarında bırakan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e söylemedikleri kem söz, iftira ve desise kalmadı.

Bütün dünyayı ayağa kaldıran devrin emperyalistlerine diz çöktüren, münhasıran O büyük adamın şahsi ve hususi eserlerine ve zaferlerine izafeten yapılan kin ve garez, soysuz eylem ve söylemleri esasen asil Türk Milletine yapıyorlar.. Hafi (gizli) yahut cehri (açık). Utanmadan ve hayasızca..
Bakınız, bütün bunları yapanların ilham kaynağı, bilgi (?) menbaı olan Necip Fazıl, Atatürk'ün vefatından sadece 15 gün sonra ne yazmış:
"Hiçbir Türk, kendini, devlet reisine, bütün dünyanın bu türlü bir saygı göstereceğini ümit etmezdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun yarı dünyaya sahip olduğu devirlerde bile böyle bir ihtirama sahip olabilmiş hükümdar yoktur. Avrupa’nın, bize en yabancı milletlerine kadar heyetlerle, askeri kıt’alarla ve en büyük mümessillerle Ankara’ya koşmuş olması gösteriyor ki garp, Atatürk’ün şahsında Türk ehliyet ve kıymetine artık inanmıştır. Bu inandırışın büyük aksiyonunu yapan milli kahramanın ölüsü karşısında da hiçbir protokol kaidesinin olmadığı ve hiçbir garplının bir yabancıya göstermediği bir hürmetle şapkasını çıkarmaktadır.

Atatürk’ün gözleriyle görmediği bu manzarayı biz yalnız gözlerimize bırakmayarak kesin bir delalet halinde şuurumuza indirmekle mükellefiz O Türk’e, hem Türk’ü, hem de Avrupalıyı inandırabildi. Tarihte büyük bedbinlerle (kötümserler) büyük nikbinlerden (iyimserler) ibaret iki sıra kahraman vardır. Her şeyi karanlık gören, aydınlığı aramaya doğru gizli bir cehde, aydınlık gören de, öldürücü şartlar karşısında kırılmaz bir mukavemete gebedir." (NFK 25 Kasım 1938)

İşte bunlar, merhum istiklâl şairi  M. Akif'in "ikizyüzlüleri sevmeye başladım, yirmi yüzlüleri gördükçe... ", diye tasnif ve tarif ettiği güruhtan..

Son sözüm, Allah bunları ıslah eylesin, yahut müstehak oldukları halde haşretsin, hemi dünyada, hemi dar u bekada..