Geç Osmanlı Döneminde Bayburt'ta Açılan Kız Rüştiyesinin Hazin Öyküsü

Abone Ol

Bir önceki yazımızda Bayburt’ta 1911-1913 yılları arası 21 ay kaymakamlık yapmış olan meşhur İttihatçı Tunalı Hilmi Bey’in görev süresince hayata geçirdiği projelerinden söz etmiştik. Bu günkü yazımızda ise yine onun döneminde gerçekleşen ve Bayburt eğitim tarihi açısından son derece önem arz eden Bayburt Kız Rüştiyesi’nin hazin öyküsünden söz edeceğiz. (Ayrıntı için bkz. Yunus Özger, “Osmanlı Anadolusunda Jön Türk Bir Yönetici: Tunalı Hilmi Bey’in Bayburt Kaymakamlığı”, Tarih ve Kültür Şehri Bayburt I, İstanbul 2024).

Tunalı, Bayburt’a atandığında şehir merkezinde 1898’de inşa edilmiş ve kız çocuklarının eğitim gördüğü ilkokul derecesinde bir inas (kız) mektebi bulunuyordu. Kızlar için ortaokul derecesi diyebileceğimiz bir rüştiye ise henüz yoktu. Ancak erkek çocuklar için 1868’den beri faal bir rüştiye bulunuyordu. Dolayısıyla Bayburtlu kız çocuklarının 1911’de ilkokuldan başka gidebilecekleri bir okul maalesef yoktu. Şehirde İnas Rüştiyesi denilen kızlar için ortaokul açılması girişimi ilk olarak Tunalı Hilmi Bey’in selefi kaymakam Ömer Lütfi Bey zamanında yapıldı. Bunun için evvela mektep olarak kullanılabilecek bir yer arandı. Mekân tahsisinden sonra mesele 27 Eylül 1910 tarihinde Maarif Nezareti’ne (Milli Eğitim Bakanlığı) iletildi. Ancak mektebin eğitim öğretime başlaması için bu yeterli değildi. Yeni ve en büyük sorun söz konusu mektepte ders verecek bir öğretmenin bulunması meselesiydi. Tunalı Hilmi Bey, tam da bu süreçte Bayburt’a tayin edilmişti. Yapılan yazışmalardan anlaşıldığına göre, aslında tek problem öğretmen eksiği değildi. Tayin edilecek öğretmene maaşının nereden ve nasıl ödeneceği de belirsizdi. Önceki Kaymakam Ömer Lütfü Bey, eksiklikler nedeniyle rüştiyenin istenilen faydayı henüz sağlayamayacağını dolayısıyla açılacak okula mutlaka iptidaî yani ilkokul şubesinin eklenmesi gerektiğini ifade etmişti. Dönemin Maarif Nezareti, onun bu görüşünü ve tavrını beğenmedi. Resmi yazının arka kısmına kırmızı kalemle, evvelce düşünmeksizin rüşdiye küşâdı (açılması) yazılıyor, sonra imkân olmadığı görülerek başka başka teklifler vukû buluyor diyerek eleştirdi. Maarif Nezareti’nden bu cevap geldiğinde, eski kaymakam gitmiş ve yerine Tunalı Hilmi Bey göreve başlamıştı. Yaşanan sürecin de etkisiyle Bayburt kız rüştiyesinin açılması kararı ve nezaretin kararlılığı Tunalı Hilmi Bey’in dönemine denk gelmiş oldu. Bu süreçte ilk olarak okula öğretmen tayini meselesi çözüldü.

Maarif Nezareti, İstanbul’da bulunan tek kız öğretmen okulundan (Darülmuallimat) yeni mezun olan Rukiye Hanım’ı Bayburt İnas Rüştiyesine tayin etti. Harcırahının bir an önce ödenerek Bayburt’a ulaşması için gerekli talimatlar verildi. Henüz 18 yaşında, yeni mezun Rukiye Hanım’ı, İstanbul’dan Bayburt’a giderken annesi ve 13 yaşındaki erkek kardeşi de yalnız bırakmadı. Bayburt’ta rüştiye mektebi olarak yapılmış bir bina bulunmuyordu. Rukiye öğretmen, mektep olabileceği düşünülen bir evi okula dönüştürdü. 1911 yılı sonbaharından önce eğitim öğretimi başlattı. Ancak aradan çok zaman geçmeden Kaymakam Tunalı Hilmi Bey ile Öğretmen Rukiye Hanım arasında anlaşmazlık çıktı. Takvimler 12 Kasım 1911’i gösterdiğinde İnas Mektebi Muallimesi unvanıyla Rukiye öğretmen, İstanbul’a Maarif Nezareti’ne şu telgrafı çekti:  Bilâ-sebep (sebepsiz) mektebimiz kapattırılıp köşe başlarını bekleyen polisler vâsıtasıyla tâlibân (öğrenciler) mektebine girmekten menediliyor (engelleniyor). 

Rukiye Hanım, şehrin kaymakamı Tunalı Hilmi Bey’i, kız rüştiyesini kapatmak ve köşe başlarına polis tayin ederek, öğrencilerin okula girişlerini engellemek iddiasıyla Maarif Nezaretine şikâyet etti. Böylece yıllarca özlem duyulan okul açıldıktan kısa süre sonra kaymakam baskısıyla kapatılmanın eşiğine geldi. Şikâyeti dikkate alan Maarif Nezareti, durumu derhal Erzurum Valiliği’nden sordu ve meselenin halledilmesini istedi. Erzurum Maarif Müdürü Şükrü Efendi, 26 Kasım 1911’de bir müfettişi Bayburt’a gönderdi. Olayı araştıran müfettiş Abdurrahim Efendi, detaylı bir rapor hazırlayarak ilgili mercilere gönderdi. Müfettiş raporuna yansıyan kısmıyla hadisenin serencamı şu şekildedir. 

Rukiye Hanım, öğrencilerini haftada bir defa gezinti için piknik alanına götürür. Gidiş ve gelişlerde düzenin sağlanması için jandarma da çocuklara eşlik eder. Ancak bir defasında jandarma olmaksızın çıkılan gezide ufacık bir hadise çıkar. Dönüş yolunda susayan çocuklar, afacanlık yaparak yol üzerindeki çeşmeye adeta hücum ederler. Haliyle, gidiş gelişlerde çok önem verilen düzen bozulmuş olur. İddiaya göre, bu gezide jandarmanın vazifesi, öğretmenin 13 yaşındaki erkek kardeşi Haydar tarafından görülmeye çalışılır, dikkatsizliği düzenin bozulmasına sebep olur ve fatura da ona kesilir. İşin ilginç yanı Kaymakam Tunalı Hilmi Bey’in hanımı da bu pikniktedir ve olup bitenlere doğrudan şahit olur. Herhalde kendisini kaymakamın yerine koymuş olmalı ki, Haydar’ı suçlar ve onu darp eder. Ağır bir dayak yediği anlaşılan Haydar, annesinin iddiasına göre kan kusmaya başlar. Bunun üzerine doğal olarak öğretmenin ve Haydar’ın annesi kaymakamın eşinden şikâyetçi olur. Yaşanan bu elim hadise Tunalı Hilmi ile öğretmen Rukiye Hanım’ı karşı karşıya getirir.

Müfettişin raporuna göre bu hadise, kaymakamı adeta çileden çıkarır.  İstanbul’dan sırf öğretmenlik yapmak için binlerce kilometre uzağa gelen, 18 yaşında, yanında annesi ve 13 yaşındaki erkek kardeşi dışında kimsesi olmayan Rukiye öğretmenin Bayburt’tan gitmesi için elinden geleni yapar. İlk olarak daha önce ikametlerine izin verdiği mektep içindeki odadan tamirat yapılacağı bahanesiyle onları çıkarmaya çalışır ancak başarılı olamaz. Ardından okula giden yol başlarına polis ve jandarma koyarak, okulun tamiratta olduğunu söyleyerek çocukların okula gitmelerini engeller. Rukiye Hanım’ın validesi de dışarı çıkarak polis ve jandarmayla tartışır.

Müfettiş Bey, yaşanan hadisede öğretmenin herhangi bir suçunun bulunmadığı tespitini yapmıştır. Meselenin çözümü için Rukiye Hanım’ın ayrı bir eve çıkmasını tavsiye etmiştir. Müfettiş Abdurrahim Efendi, kaymakamın bir gün önce söz vererek sorunun çözüleceğini söylemesine rağmen ertesi gün sözünden caydığını bildirmiştir. Müfettişe göre Tunalı Hilmi Bey, öğretmene maaş veremeyeceğini söyleyerek onun bir an evvel Bayburt’tan gitmesini beklemiştir. Müfettişin de ifade ettiği üzere o dönemde kanun gereği, öğretmen maaşları şehrin en yüksek mülki amirin onayıyla ödenirdi. Tunalı da bunu adeta silah olarak kullanmıştır. Yaşanan kargaşa ve karmaşa nedeniyle ilk açıldığında 80 talebesi bulunan mektepteki öğrenci sayısı bir anda 45 civarına gerilemiştir. Abdurrahim Efendi, “bugün muallimenin vilayet nazarından masumiyetinin tahakkuk ettiğini” söyleyerek, öğretmenin masum olduğunu dile getirmiştir. Nihayetinde Maarif Nezareti’ne, öğretmenin maaşının her ay ödenmesi için kaymakamlığa telgraf çekilmesini önermiştir. Ayrıca “başında bir ihtiyar validesi ve on üç yaşlarında zayıf ve malul bir biraderinden başka kimsesi olmayan on sekiz çağında bir kızın iffet ve ismetinin lekelenmemesi matlup olduğundan” cümleleriyle, uygun görülmesi halinde onun başka bir yere nakledilmesinin daha iyi olacağını teklif etmiştir.

Maarif Nezareti, gelen raporu aynen kabul etmiş ve Dâhiliye Nezareti’ne (İçişleri Bakanlığı) bir yazı göndererek, hadisenin Tunalı Hilmi Bey’in gayri kanunî işlemleri nedeniyle meydana geldiğine dikkat çekmiştir. Büyük zorlukla okulun açıldığını ve öğretmen tayin edildiğini söyleyerek, hadisenin sorumlusu kaymakamın Bayburt’tan başka yere nakledilmesini talep etmiştir. Sonraki yazışmalara bakıldığında ne öğretmen ne de kaymakam başka bir yere tayin edilmemiştir. Erzurum Valiliği devreye girerek meselenin suhuletle çözümünü sağladı. Nitekim Valiliğin 22 Ocak 1912 tarihli Maarif Nezareti’ne gönderdiği yazı da Rukiye Hanım’ın maaşın ödendiği, kendisine ikamet yeri tedarik edildiği ve kaymakam bey ile aralarında cereyan eden ihtilafın çözüldüğünü bildirdi. Böylece ibretlik bir hadise zahiren tatlı bir şekilde neticelenmiş oldu. Rukiye Hanım, Tunalı Hilmi Bey’in kaymakamlığı sona erene kadar Bayburt’ta kaldı. Tunalı Hilmi Bey 12 Ekim 1913’te Bayburt kaymakamlığından alındı. Rukiye Hanım ise 1913 senesi eğitim öğretim ders bitimi ardından memleketi İstanbul’a gitti. Ancak bir daha Bayburt’a dönmedi. 

Dönemin tarihi kaynaklarında Bayburt İnas Rüştiyesine yeni bir öğretmen atandığına dair veri bulunmuyor. Öyle anlaşılıyor ki Rukiye Hanım, Cumhuriyet öncesi açılan Bayburt kız rüştiyesinin ilk ve son öğretmeni oldu. Geri dönmeyince ve yerine atama yapılamayınca okul kapandı. Öyle ki Dr. Şerif Bey’in Erzurum Vilayeti’nin eğitim durumunu da ele aldığı 1913 yılı basımlı eserinde de görüleceği üzere Birinci Cihan Harbi öncesinde Bayburt’ta açık olan sadece bir erkek rüştiyesi vardı. Bunun dışında erkekler için dört iptidai mektebi ve kızlar için sadece bir ilkokul (iptidai mektep) bulunmaktaydı. 
Eski bir Jön Türk olan ve düşüncelerini çeşitli yayın organlarında neşreden Tunalı Hilmi Bey’in süreçteki yaklaşımı, esasen kendi yayınlarında işaret ettiği bazı umdelerle de çelişmektedir. Nitekim o kadın haklarını savunmuş ve bir eserinde “erkek arslan, arslan da dişi arslan arslan değil mi?” diyerek serzenişte bulunmuştu. Hayatının baharında henüz on sekiz yaşında başkent İstanbul’dan çok uzaklarda bir yere kız çocuklarını okutmak için gelen bir genç hanım öğretmene karşı tutumu, Tunalı’nın kendisiyle çeliştiğinin açık göstergesidir.

Rukiye Öğretmenin Kaymakam Tunalı Hilmi Bey'i şikayet telgrafı..