Kültür Sanat

Hem eşsiz, hem sahipsiz (Bayburt Kalesi)

Abone Ol

Doğal eserler açısından oldukça zengin olan ve turizm sektörü için aranan koşulların hemen hepsini bünyesinde barındıran Bayburt, doğal güzellikler arasında en öne çıkan nehir ve kıyısı boyunca yer alan mesirelere, eteklerinden tüm şehrin görüldüğü tepelere, uzak noktalardan bakınca gökkuşağını andıran rengârenk vadilere, kimi sarkıtlı kimi dikitli mağaralara-kovuklara, tarihi yapılara ve daha fazlasına sahip olmasına rağmen aynı zamanda da ayakta kalmaya çalışan bir şehir… Çünkü tarihi yapıları sahipsiz, mesireleri bakımsız, tepeleri farkındalıksız, mağaraları yolsuz ve kısacası turizmi meydana getirecek tüm güzellikleri rehbersiz…

Bir şehir olarak ayakta kalabilmek ve bulunduğu bölgede -sadece turizm alanında- var olabilmek için hiçbir altyapı çalışmasına veya herhangi bir çılgın projeye ihtiyaç duyulmayan Bayburt’ta, turizm denen en dinamik sektörün esamesi neden okunmuyor? Yıllardır sorulan ve hâlâ cevap verilme noktasında geçerliliğini sürdüren bir soru bu! Şehrin en yüksek tepelerinden başlayıp, görünebilen en uzak noktalara kadar bakıldığında; herkesin sesli ve sessiz zihnini meşgul eden bir soru! Geçmişine saygısızlıkta sınırın tanınmadığı bu şehrin göbeğinde yağmalanan bir tarihi eser, tek başına bu soruya yanıt veriyor!

Savaşların ardında bırakılan yangınları, talanları atlatarak bugünlere dek ayakta kalmış ve birçok medeniyetle birlikte bilinmeyen zamanların izlerini de taşıyarak, asırları devirebilmiş! Tarihi özelliğiyle Anadolu’da görülmeye değer ve ihtişamıyla da içinde bulunduğu şehrin her noktasında göze çarpan bir eser… Geçmişte, surlarındaki çini süslemelerden aldığı, diğer ‘Çinimaçin Kalesi’ adıyla da bilinen Bayburt Kalesi, 21. yüzyılda kaderine terk edilmiş bir görüntü vermeye devam ediyor.

Anadolu’nun en önemli kültür mirası ve en büyük kalelerinden biri olan Bayburt Kalesi’nin; son on yıl içerisinde yapılan -fakat yetersiz kalan- restorasyon çalışmalarına rağmen durumu hâlâ içler acısı. İlk bakışta yer yer yıkılmaların göze çarptığı tarihi kalede yakın bir zamanda tam anlamıyla bir tadilat gerçekleşmezse; aslından uzak bir görüntüye bürünecek, sahip olduğu ve elde kalan tek tarihi özelliği olan ‘üç hisar’ deyimi de yok olup gidecek…

İlk olarak 1987 yılında tadilat gören Bayburt Kalesi’nde son yıllarda en önemli çalışma, eski Kültür Bakanı Atilla Koç döneminde gerçekleşti. Tarihi Bayburt Kalesi’nin 1. kısım surlarını kapsayan çalışma, o dönemde sonuçlanmıştı. Aynı çalışmanın devamı olan 2. ve 3. kısım surlarının yapımı ise zamana bırakılmış ve Bayburt Kalesi yine kaderine terk edilmişti…

Bayburt Kalesi, tarih boyunca bu topraklardan gelip geçen insanların en uğrak mekânı olmuş. Birçok savaşa ve umarsızca yapılan talanlara rağmen ayakta kalmayı başaran Bayburt Kalesi’ne, 21. yüzyılın ilk aşamalarını geçtiğimiz bu imkân çağında gereken önem verilmiyor...

Aslında Bayburt Kalesi’ne gerek tarihçi gerek turist gibi yaklaşıp, hem tarihi hem de turistik değerini anlayabilmek için sadece surların üzerinden şehre ve etrafa bakmak yeterli! Çünkü bu tarihi eserin bir burcunun üzerinden şehrin görünebilen en uç noktasına kadar bakıldığında; asırların perdeleri arkasından bütün varlığıyla kendisini arzı endam ederek, kimi merak, kimi hayret içeren bakışlara karşı gerçek kimliğini nasıl ortaya koyduğunu anlamak mümkün...

Bayburt Kalesi, konum olarak bilinçli bir şekilde bulunduğu bölgeye hakim bir noktada inşa edilmiş. Üzerinde bulunduğu kayalık tepenin doğu ve kuzey-doğusu, alt tarafta akan Çoruh Nehri’nin çizdiği kavisle, sert bir mizaca bürünüyor. Bu yönüyle bakıldığında kaleye belli bir güzergâh dışında ulaşabilmek mümkün değil... Şehre gelen yabancılar tarafından ilk dikkat edilen büyüleyici tarafı da burası…

Bayburt Kalesi, şehrin her hangi bir noktasından göründüğü kadarıyla ihtişamlı bir şekilde göze batıyor ve insanı adeta kendisine çekiyor… Hatta her hangi bir resim karesinde Bayburt Kalesi’nin o muazzam görüntüsüne aldanıp(!) Bayburt’a gelen meraklı insanlar da var…

'Aldanmak' acı bir tarif fakat o insanlar da bu tarifin aslında bu tarihi yapının bir gerçeği olduğunun farkına sonradan varıyorlar… Nitekim Bayburt Kalesi, ilk görünüşüyle mest ettiği meraklı ziyaretçilerini, enine-boyuna bir gezintinin ardından hayal kırıklığı ile uğurluyor! Çünkü görülen surların dışında yıkık harabe yapılar hariç, etrafta kayda değer hiç bir şey gözükmüyor.

2010 yılının Temmuz ayında Baksı Müzesi'nin açılışı için Bayburt’a gelen Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Bayburt Kalesi’nde incelemelerde bulunmuştu. Bakan Günay, tarihi kalenin surlarını gezdikten sonra tarihi bir çağrı yapmıştı.

Bayburt Kalesi’nin iç bölümünde yaptığı incelemeler sonrası alanın müsait olduğunu belirterek, güzel bir 'antik tiyatro’nun yapılabileceğini söylemişti… Günay, ayrıca yapımında kullanılacak taşın Bayburt’tan çıkarılması halinde diğer tüm masrafların Bakanlık tarafından karşılanacağının da sözünü vermişti.

Bu teklif, o gün Bayburt Kalesi’nin tarihi gelişiminde geleceğe yönelik duyulan en güzel teklif olarak kayıtlara geçmişti. Bakan Günay’ın dikkatini çektiği gibi Bayburt Kalesi içinde gezi yapan herkesin kalenin antik tiyatro için biçilmiş bir kaftan olduğunu görebilir. İmkânlar genişletilirse kale içinde ‘küçük bir hayat’ kurulabilir... Tıpkı geçmişte olduğu gibi.

Selçuklu döneminde anılan ve Bayburt Kalesi’nin bilinen diğer bir ismi ise Çinimaçin. Yapılışında surları mor ve yeşil çinilerle süslenen Bayburt Kalesi, tarih boyunca Çinimaçin Kalesi olarak da bilinmiştir. Ancak uzun yılların geçmiş olmasıyla yıpranan ve -ne yazık ki- kendi insanı tarafından yağmalanan çinilerden bugün yalnızca 'tek bir parça' kalmış! Kırık ve yıpranmış haliyle objektifimize takılan yadigâr çini parçası, aslında ileride adım atılacak güzel bir teşebbüste örnek teşkil etmesi açısından oldukça önemli...

Ve kalan bu tek bir parçaya bakarak; ilgili-ilgisiz, yetkili-yetkisiz, duyarlı-duyarsız, sorumlu-sorumsuz hepimiz için şu soruya bir cevap aramak düşmüyor mu? Surlarındaki son bir çini parçası ile ayakta kalmaya devam eden Bayburt Kalesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından; -esaslı ve kararlı bir adım atıldığında- restore edilmeyi bekleyen surlarıyla birlikte Çinimaçin diye anılmasına vesile olan çinilerle yeniden süslenebilir mi?