Fotoğraf

Engin Kaban (Foto Hikaye)

Abone Ol

Çetindir, küçüktür, ücradır Bayburt. Heyhat, ol budur zenginliği… Lakin büyük ve derin öyküsü lal memleketimin sureti, vasat bir nüsha şimdilik... Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Bayburt’ta her köşenin ayrı bir güzelliği var. Kaleden izlediğimiz Zahit Mahallesi, kıvrıla büküle uzayan yolları, sokakları, camileri ve şirin taş evleriyle masalsı bir köy tadında. Tarihsel ve kültürel dokusunu önemli ölçüde yitirse de Bayburt, görkemli geçmişine sahip çıkmanın telaşı ve çabası içinde… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

İlgisizliğe yenik düşmüş eski evler, cami, türbe, çeşme, köprü ve ne varsa tüm yapılar, zamanla renk değiştiren ünlü 'Bayburt Taşı'yla, ona alın terini, göz nurunu katan usta ellerde örülmüş. Bayburt’un, çok değil 40-50 yıl öncesini resmeden fotoğraflara bakan her çift göz, taş ve ahşabın iç içe geçtiği tarihi bir dokuyla yüzleşir. Şimdi o müthiş mimari dokunun yerini, maalesef kötü işçiliğin ürünü beton yapılar almış… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Bayburt köylerinde evlerin başköşesi salonlardır. Kimi işlemeli ahşap tavanları ile dikkat çeken bu yaşam alanları aynı zamanda evlerin mutfağıdır. Ocak ve soba görevi gören tandırların kurulduğu ve ‘tandırlık’ denilen küçük odalar, bu salonların bir köşesine kuruludur. Ancak kap kaçağın özenle dizildiği terekler, bu mekânların en gözde bölümü, deyim yerindeyse vitrinidir… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

1282–1298 yılları arasında Selçuklu Sultanlarından II. Gıyaseddin Mesut zamanında yaptırılan Bayburt Ulu Camii, gördüğü pek çok onarımın izlerini taşır. Zamanla önemli bir bölümü yıkılan, 1967 yılında aslına sadık kalınarak yeniden inşa edilen cami, kentin önemli tarihi yapıları arasında. Minare gövdesini süsleyen firuze çini ve mozaikler, Anadolu Selçuklu süsleme sanatının en güzel örneklerini teşkil eder. Minaresi, ibadet bölümüne açılan iki kapısı, mihrabın bazı bölümleri ise orijinal olarak günümüze kadar gelebilmiş. Ulu camilerin tipik özelliklerinden olan aydınlatma penceresinden süzülen ışık zemindeki halının kırmızı rengini tüm ortama yansıtıyor. Sonrası derin sessizlik. Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Âşık Burhani, Bayburtlu Celali, Bayburtlu Hicrani, İrşadi Baba, Mahmut Kemal Yanbeğ ve namı-ı diğer Şair Zihni, Bayburt’ta yetişmiş ulema, ileri gelen, âşık, ozan ve şairlerden yalnızca birkaçı. Yüzü kent merkezine dönük İmaret Tepesi’ne Bayburtlu Zihni’nin anıtı kurulmuş. Birçok medresede eğitim görmüş, Mekke’den Mısır’a birçok yer dolaşmış diğer adıyla Mehmet Emin’in en önemli eserleri arasında “Şairin Divan”, “Sergüzeşt Nâme”, “Kitab-ı Hikâye-i” ve “Garibe” gelir. Hemen her yerde karşılaştığı haksızlıkları eleştiren şiirler, koşmalar da yazmış ve derler ki o yüzden başı dertten kurtulmamış, çok çekmiş, çok ağlamış Zihni. 1795 yılında Bayburt’ta doğan ve 1859 yılında Bayburt’a dönerken Trabzon’un Holasan Köyü’nde hayata gözlerini yummuş. Aynı zamanda kenti boylu boyunca gören bir seyir ve mesire alanı olan İmaret Tepesi, buranın müdavimleri olan çocuklara, adeta bir oyun alanı olmuş. Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Kentin simgelerinden Bayburt Saat Kulesi, zarif formuyla Zafer Meydanı’na, kentin orta yerine nakşedilmiş. Tarihi kule, çokgen kaide üzerine sekizgen gövdeli ve şerefeli olarak inşa edilmiş. 21 metre uzunluğunda ve Çorum Saat Kulesi’nin benzeri olan bu abidenin yapımına Ekim 1923’te başlanmış ve bu yüzden “Cumhuriyet Anıtı” unvanını almış. Rivayet o ki, Bayburt saat kulesini işgaller sırasında Çorum’a göçüp daha sonra geriye dönen Bayburtlular kurmuş. Sabahın erken saatleri, meydanın ilk sahiplerinden genç bir ‘girişimci’ nafakasının peşinde. Birazdan gündelik hayatın biteviye koşuşturması ile meydan hareketlenecek, gelip geçen araçlar, yolcular, oradan oraya koşturan insanlarla cıvıl cıvıl manzarasına kavuşacak… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Bayburt’un görmeye değer tarihi mekânlarından ‘Şehit Osman Tepesi’ni, zirvesine kurulmuş türbeler süslüyor. Bu anıt mezarların, Saltukoğulları komutanlarından Osman Gazi ve kız kardeşine ait olduğunu yazıyor kitaplar. Zamana yenik düşen kitabeleri ise okunamaz hale gelmiş. Lakin süsleme tekniği 13. yüzyılı ve Selçukluları işaret ediyor. Birbirinden tamamen farklı mimari yapıları, işlemeleri, ince taş işçilikleri ile kümbetler ve civarlarına yayılmış 700 yıllık Osmanlı mezar taşları, buranın aynı zamanda bir ‘ziyaret alanı’ olarak anılmasına vesile olmuş. Gel gör ki bugün, yüzyıllardır kenti izleyen anıt türbelerin mirasçıları, ‘Şehit Osman Tepesi’nin eteklerini imara açarak yapılaşmaya ve villalara tahsis etmiş… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Bilinen beş bin yıllık tarihi geçmişi ile Bayburt; Urartulara, Kimmerlere, İskitlere, Medlere, Perslere ve daha nice medeniyete mesken olmuş. Bir Romalılar almış kadim yerleşmeyi bir Bizanslılar. Selçuklu, Osmanlı ve irili ufaklı beyliklerin elinde gidip gelmiş. 14. yüzyıl sonlarında hüküm sürmüş Akkoyunlular, örneği yalnızca bu topraklarda bulunan koyun heykelleri ve tek tük yegâne izlerle bugüne ulaşmış… Lakin 15-20 yıl önce heyecanla fotoğrafladığımız bu tarihi yontu ve mezarların, bugün yerinde olmayışı, yetkilileri ve mirasçılarını bir açıklama yapmaya zorluyor… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Birer ikişer, sabahın mahmurluğunda meydana toplanan küçükbaşlara, bahar güneşinin şavkı vurmuş. Şatafatlı günleri özlemle yad edilen hayvancılık, yörenin yine de temel aş kaynağı. Seydiyakup Köyü’nün meydanına toplanan koyunlar, biraz sonra sürüye katılıp geniş düzlükleri, kırları, tepeleri aşıp akşam serinliğinde dönüş yolunu tutacak. Ve ücra köylerde hayat, gözlerden ırak, ama tüm sıcaklığı ile özlem içinde akıp gidecek... Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Sere serpe bahar aklımı başından aldı ki az sonra attım kendimi 'Çoruh'a. Bir su bu kadar mı soğuk olur. Ama bir o kadarda işler mi içine insanın, tarifi kifayetsiz hazlarla… Yer yer menderesler çizen, çoğalan, azalan, kabaran delişmen Çoruh Nehri'nin bir kolu Çımağıl köylerinden geçer. Yöresine kurulmuş bu irili ufaklı yerleşmeler, anlatılmamış hayatların eşliğinde mütevazı, kâh cefalı, kâh neşeli, kâh biteviye, ama umutlu ve özlem dolu yaşam sürer. Bir hayvan, günün konusu olur bazen. Bazen bir ölüm, yasa boğar tüm köyü. Bir dal kırılsa kederi duyulur dört yanda. 'Mayıs' taşınır akşama dek. Gölgede pinekler yaşlılar. Tandırda lavaş, kete, çörek pişirir kadınlar. Çocuklar, hep evden çağrılır. Ekine, tarlaya gider, geriye döner, sonra yine gider insanlar. Dünyadan umarsız halleri deli eder insanı. Düşündürür. Şaşırtır. Anlamak zordur, ama ne yapıp edip anlatmalı öykülerini. Yoksa eksik kalır... Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Sesi, -hadi ipucu verelim- vızıldamayı duyuyor musunuz? Arıların sesi geliyor kulağıma. Bayburt'un kırsalında, bazen bir dağ yamacında, bir tepe üstünde, bir büyük düzlüğün ortasında adeta ara ara serpiştirilmiş elma ağaçları selamlar sizi. Baharda; arıların vızıltısı, kuşların cıvıl cıvıl ötüşleri eşliğinde beyaza keser, adeta bir süs abidesi gibi açarlar. Dağ ve kır çiçekleri gibi yabandırlar, yalnızdırlar. Yola revan olanlara gölge eyler, mayhoş yemişini sunarlar. Ama değince tatlanır meyveleri. Büyük kentlere göçmüş, çocuklukları mazide kalmış Bayburtlulara en güzel anı, en güzel armağandır dağ elması... Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Nam-ı diğer 'Yılanlı Köy'. Bayburt'un bir ücra yerleşmesi Kırkpınar (Çıpkınıs) bu isimle anılıyor. Az ötede, 'çekme' diye çıkışanlara inat çocuklar, etrafıma doluşuyor. Hapsettiğim karelerimde onların çokluğu bundandır zağar. Ellerinde taşıdıkları plastik kavanozlara hapsettikleri mineral yüklü su yılanlarını, derdine deva arayanlara, harçlık karşılığında sunuyorlar. Zatalimse korkuyor. Bana uzattıkları o soğuk yaratıklardan kaçınca, ağız dolusu gülmeler eşliğinde peşime düşüyorlar. 'Bak, giderim' diye tehdidi savurunca, başlarını eğip şakalarına son veriyorlar. Sonra düşünüyorum, nesini anlatmalı bu toprakların?.. Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Yalnızca yüzde üçü ormanlar, topraklarının yarıya yakınını mera ve yaylalar, yüzde yirmisini kayalık ve bozkırlar, geriye kalanını ise ekilebilir alanlar oluşturur Bayburt’un. Kalenin doğu cephesini bakan Kaleardı Mahallesi, yeşilliği ve tarlaları ile dikkat çekiyor. İlk evler kalenin eteklerine kurulsa da zaman içinde yerleşme, Çoruh Vadisi’nin düzlüklerine yayılmış. Çığ tehlikesi geçiren Özengili Köyü sakinlerine burada konutlar tahsis edilmiş. Bunlara, son yıllarda yapılan kooperatif ve TOKİ evleri de eklenince, nüfusu hızla artan mahalleler arasına Kaleardı’da girmiş ve maalesef bu tarım alanları, kentleşmeye yenik düşmüş… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Kuşluk vakti. Bulutlar güneşle cebelleşiyor. Dağlara bir ışık düşüyor, bir gölge. Yol boyu gözlerimi dağlardan alamıyorum. İnsan bu dağlara bakmakla ömrünü tüketir. Her biri diğerinden başka ne çok yükselti, ne çok tepe, kaban, bayır. Yaklaşık bir saatte ulaştığımız Aşağı Çimağıl Köyü’ne geldiğimde beni harman zamanı karşıladı. Sardı, kuşattı... Renkler, kokular tarifsizdi. Sanki hayatın nabzı tarlada, harman yerinde atıyordu. Bir yanda hasat toplanıyor; ot biçiliyor, yığılıyor, taşınıyor. Bir yanda traktörler gürültüyle patoz dövüyor, öbek öbek ekini, otu, batözlere dolduran köylüler bağırıp çağırıyor, tozun dumanın içinde neşeyle çalışıyorlardı… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Kadınlar, Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi, burada da hayatın ve üretimin her alanında başrolü paylaşıyorlar. Ev işleri, annelik ve ötesiyse cabası… Patozdan geçmiş ekinlerden geriye kalan sap ve saman yığını, birazdan hayvanlara yem olarak mereklere (samanlık) taşınacak. Kan ter içinde kalmış, toza samana bulanmış köylülerin bir mola anında, kameramıza düşen bu görüntü, kırsalda yaşanan bir güz manzarasını resmediyor… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

- ‘Fotoğrafını çekebilir miyim amca?’ - ‘Olsun, çek.’ - ‘Yaş kaç amcacığım.’ - ‘Bennem, yaşlandım işte oğul…’ Bu toprak, bu ekin kokulu cefakâr Bayburtlu, elimi tutuyor sonra. Söylediklerimi anlat diye söz istiyor, söz veriyorum sıcak sohbeti arasında. Vatan duyarlılığı, sanki iliklerine işlemiş ihtiyar delikanlı, yurduna dair kaygılarını, özlemlerini, hayatından içli, acılı, kâh neşeli anılarını paylaşıyor. Dostuna yarasını gösterir gibi... Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Şimdi, küçük sürüler, yazgısı biteviye yeni yetmelerin elinde, o çayırdan bu kıra, bu tepeden ötekine taşınır durur. Birazdan başlayan yaz yağmurunun mahmurluğunda bir gezginin başını döndürecek bir manzaradan öte, geçim kaynağını resmeder bu lirik görüntüler. Ah ne ki, şatafatlı günleri özlemle yadedilen hayvancılık, yörenin yine de temel aş kaynağı. Biraz sonra bayırları aşacak sürü, Bayburt'un ıssız ve sessiz, görkemli ve bakir güzelliğinde eşsiz tablolara dönüşecek... Sonra nefes nefese, bereketle dönecekler komlarına. Rayihası tarifsiz dağ kokuları eşliğinde. O telaşları, gördükleri o güzellikten mi bilinmez. Belki de o güzelliğe, o doğallığa sırt dönüp sonu gelmez koşuşturmasınadır insanın... Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Bu kez, deyim yerindeyse ressamları kıskandıracak bir kır manzarasında, kırağının soğuğuna inat nefesleri sıcacık küçükbaşlar sahnede. Boyundan büyük işlere girişen ve yazgıları yakasını bırakmayan çocuklar mı çobanları, seçemiyorum. Ama söz açılmışken hatırlatmalıyım, zenginliği çetin yaşamlarında bu coğrafyanın gelecekleri, zerdali güzeli gözlerinde umutla, bana her zaman, her Anadolu toprağında vuku bulduğu üz’re, ilk dost elini uzattılar. Nere gitsem, yöremde peyda olan kavruk çocukların yakınlıkları, içtenlikleri, gördüğüm her şeyi lirik bir seyre dönüştürür. Göresmem, onların anılarında filizlenir… Derken kâh o tepeden bu yamaca, kâh o kabandan şu vadiye, dolanıp durduk çocuklarla. Bana Bayburt’u fısıldadılar gün boyu; anladım ki, büyük ve derin öyküsü lal memleketimin sureti, vasat bir nüsha şimdilik. Ama söz aldılar, söz verdim: Öyle işin kolayına kaçmadan, bu engin, bu bakmakla ömür tüketilen dağların hatırına, Bayburt'un en güzel, en gerçek ve anlatılmamış öykülerini anlatmak, bu yüzden boynumuzun borcudur... Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

İki tekerlekli, tekerlekleri tek parça, dingili tekerlekle dönen ve ahşaptan yapılmış büyükbaş hayvanların çektiği arabalara, Anadolu’da ‘kağnı’ dendiğini bilmeyen yoktur. Geçmişin yadigârı bu vefakâr kağnılara Bayburt yöresinde tek tük de olsa rastlamak mümkün. Merkeze bağlı Masat Köyü yakınlarında, ehrama bürünmüş bir kadını çeken, yöresel dille ‘öküz arabası’ ve çizdiği manzara, bölgede kadına verilen değeri resmediyor… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Gece, koyu suskunluğuna bürünmüş, güz rüzgârları, doğunun cümle yıldızını Bayburt’un üstüne sermişti. Asırlar boyu masalları kulaktan kulağa aktarılan, hikâyelerin piri, destanların ilk anlatıcısı, hikmetli sözlerin eri ‘Dede Korkut’un öyküsünü arıyorken şafak yüzünü gösterdi. Yukarı Çoruh Havzası’nı, insanın aklını başından alan manzaraları, o manzaraları güzelleştiren Çoruh’u ve köyleri geçip, yağmurla gelen o toprak, o dağ, o bayır, o ot ve o çiçek kokularının eşliğinde varıyoruz türbeye. Yöre insanı, kâh ‘Ali Baba’, kâh ‘Dede Korkut Türbesi’ olarak anıyor burayı. Ancak Dede Korkut anısına düzenlenen şenliklerde ilk buraya uğranır. Sonra kentin dört yanında envai çeşit etkinliklerle anılır, yâd edilir. Söylenceler, rivayetler bir yana; amaç yaşatmak ve gelecek nesilleri taşımaktır ‘Korkut Ata’yı… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Bayburt köylerinde yaşam, geleneksel yapının etkisiyle genelde birbirine benzer. Ancak ‘yüzseksen’ civarında köyden her birinin kendine has güzelliği, bir başkalığı, ayrı bir havası var. “Lor” peyniri ve ‘Çımağıl Mağarası’ ile ünlü 45 hanelik Aşağı Çimağıl Köyü, kıyısından Çoruh’la buluşan bir akarsuyun geçtiği korunaklı bir tepenin yamacına kurulmuş. Kerpiç ve yığma taştan yapılmış evlerin kim virane, yıkılmış, kiminde ise tüm canlılığı ile hayat sürüyor. Sabahın erken saatlerinde bir Çımağıllı, neşe içinde atına sevgi gösterilerinde bulunuyor… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Önce, Mustafa Kayalı’yı anmalıyım. Bayburt’un ünlü kuşbazlarından Kayalı’nın, tipik bir Bayburtlu nezdinde dostluğu, sıcaklığı ve kuşlara olan tutkusu takdire şayan. ‘Bilirsiniz’ diyor, ‘güvercinler üçe ayrılır. Süs güvercinleri, uçuş güvercinleri ve yarış güvercinleri. Ama Bayburt Kuşu, Bayburt Güvercini bir başka’ diyor. ‘Başka işin, uğraşın yok mu senin?’ ‘Var.’ diyor ve güvercinleri anlatmaya devam ediyor. O anlattıkça ben dikkat kesiliyor, merakla dinliyorum. Güzelliği, başkalığı, renkleri, hele tarif etmenin kifayetsiz olduğu o ötüşleri ile insanın aklını başından alan güvercinler ve kültürel dokusu; Bayburt’un anlatılmaya değer öyküleri ve zenginliğini aralıyor… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Bayburt merkeze bağlı Aşağı Çımağıl Köyü’nde bir sabah. Güzün renkleri, sabahın ışıltısı, tandır ateşinin dumanı ve yöresindeki dağ ve tepelerle köy, deyim yerindeyse tüm güzelliğini, şirinliğini takıp takıştırmış. Bu coğrafyanın her köşesi; her mevkii, her zaman, her mevsim ve her açıdan başka manzaralar, ayrı güzellikler sunar insana. Bu bir miras, büyük bir şans olsa gerek… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Bayburt ekonomisi, coğrafi koşulların da etkisi ile tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Yörede daha çok mera yöntemi ile saf, yerli ve melez olarak üç tür sığır yetiştirilir. Eski görkemli günlerini aratsa da hayvancılık, yine de atılım ve hayvancılığı geliştirme çabaları ısrarla sürüyor. Sabahın erken saatlerinde dolup taşan hayvan pazarı; sıkı pazarlıkların, alım satımın, ateşli sohbetlerin, bir hengâme, uğultu ve koşturmanın ardından yerini sessizliğe bırakıyor… Konuşmayı şehvetle seven, sıcakkanlı ve üretimin güzel insanları, kameramıza neşeyle poz veriyor, içtenlikle anlatıyorlar. Bu genç, bu ‘yeni yetme’ tutuştuğumuz sohbetin ardından, çay içirmeden bırakmadı yakamı… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Arkada Seydiyakup Köyü, kavaklar ve bu anlamlı pozu veren ihtiyar delikanlı soruyor ben cevaplıyorum: - ‘Nerelisen?’ - ‘Bayburtluyum.’ - ‘Hangi köydensen?’ - ‘Aşağı Çımağıl.’ - ‘İstanbol’da mı durirsız?’ - ‘Evet.’ - ‘Hoş gelmişsen. Burada neydirsen, ne çekirsen?’ Böyle başlayan sohbetimiz, sürüp gitti. Ancak bu vefakâr insan, öyle içten davrandı, öyle güzel karşıladı ki beni, yıllar sonra bile ne sevinci gitti, ne de coşkusu, hatırı kayboldu… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Tarihi ipek Yolu’nun üzerine kurulmuş eski adıyla Payberd, bir zamanlar bilim ve kültür merkeziydi. Venedik ve Ceneviz kervanları burada konaklar, Çin’den gelip Basra’ya yolu düşen kervanlar Korgan Köprüsü’nden geçerdi. Çoruh Nehri’nin delişmen sularını zapt eden ve yörede ‘Meliğin Köprüsü’ olarak anılan tarihi köprü, Selçuklular dönemine ait. 1998 yılında restore edilen iki gözlü köprü, merkeze bağlı Aksar (Balahor) Köyü yakınlarında. Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Geçmişin ışığını taşımanın teri feri içinde yüzyıllardır Bayburt'u izleyen kale, çok çekmiş, çok güngörmüş. Elden ele geçmiş, yanmış, yıkılmış, talan edilmiş. Ama o her zaman kendini yenilemiş ve gelip dayanmış bugüne. Bir zamanlar heybetli burçları, ihtişamı, suya inen yolları, geçitleri, dillere destan çini süslemeleri ile nam salmış ve birçok uygarlığın izlerini taşıyan kalenin, ne zaman ve kimler tarafından inşa edildiği bilinmese de kimi kaynaklar, Doğu Romalılar tarafından kurulmuş olabileceğini yazıyor. Bayburt'un simgesi sayılan kalenin zirvesindeyim. Ufukta müthiş bir manzaraya bürünmüş güneş, ateşten bir top misali ağır ağır batıyor. Sonra tekrar çıkıyor, ardından tekrar batıyor. Dört yanı ala, mora, sarıya ve hiç görmediğim tonlara boyuyor. Renkler ve tonlar değiştikçe dağlar yerinden oynuyor, gidip geliyor. Bu kavi kaleyi kuranlar, dağların ve güneşin bu oyununu yüzyıllar önce görmüş olmalılar... Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Aydıntepe İlçesi’nde gün yüzüne çıkarılan ‘Yeraltı Şehri’nin öyküsü henüz çözülmedi. Derinliği üç metreye yaklaşan ve ziyaretçilerini başka zamanlara götüren tüf türevi kayalara oyulmuş yolları, geçitleri, tonoz örtülü galerileri görünce dizlerimin bağı çözülüyor. Kazı çalışmaları süren bu tarihi sığınağın korunma ve saklanma amacı ile yapıldığı sanılıyor. Romalılar tarafından kovulan ilk Hıristiyanların bölgeye geldikleri ve bu yeraltı yerleşmesinin Erken Hıristiyanlık dönemine ait olabileceği iddialar arasında… Fırçası gibi kendi de doğal, naif ve renkli Salih Cengiz, ünü Bayburt’u aşan ressamlarımızdan. Kreatif bir denemede, bize poz verme hoşgörüsü gösterdi… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Şimdi, barajların ve Hes’lerin tehdit ettiği bereketli Çoruh’u, engebeli toprakları, bozkırları, meraları, uçsuz bucaksız dağları, tepeleri ve onların yöresine kurulmuş köyleri geçip Dünyanın, kırsalda kurulmuş ender örneklerinden ‘Baksı Müzesi’ne varıyoruz. İnsan, şaşırıyor önce. Gördükleri karşısında hayrete düşüyor sonra. İnanılmaz bir azim ve mücadeleyle geçen kuruluş öyküsünü dinleyince saygıya gark oluyor. Ülkemizin nitelikli ressamlarından Prof. Hüsamettin Koçan ve ekibinin eseri Baksı, Koçan’ın gözlerini açtığı köyden almış adını. Yüzü, görkemli bir coğrafyaya dönük müzede, sanatsal ve kültürel, tarihsel ve yerel aklınıza gelebilecek ne çok eser, ne çok yapıt, ne çok değer görücüye çıkmış. Sanki dev bir sanat müzesi. Sanki çağdaş bir galeri. Bir etnografya müzesi sanki. Tarihin, eskinin, geleneğin ve yeninin, sanat ve zanaatın içinde kayboluyor insan… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Dağlık alanları yüzde kırk beşini kaplar Bayburt’un. Yüksek sıra dağları kuzey ve güney yanında uzanır. Saruhan, Otlukbeli, Kop, Çoşan, Çavuşkıran, Zülfe, Kemer ve Soğanlı Dağları bunların arasında yer alır. En yüksekleri ise 3000 metrelik Haldizen ve 3350 metreye ulaşan Kırklar Dağı’dır. Dört mevsim manzarası değişen bu dağları, siz bir de karlar altında görmelisiniz. Ama söz dağlardan, doğadan ve kardan açılınca, insan biraz durmalı, mütevazı olmalı. Ne ki on binlerce yılın ürünü, çetin, eşsiz ve kendine özgü doğal alanları, dağları anlatmak, öyle kolay iş değil... Yaşamları alt üst eden kar ve ‘karakış’ ise, şimdilik, kıyısından tanık olduğum ortalama manzaralardan öte geçmiyor maalesef… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Ahdettik düşüreceğiz suretini… Öksüz, büyük umutlarımızla; mis rayihan, gök kuşağı rengin, anlatılmamış öykülerin, gurbet yüklü masalların, kedere eş hasretinle, hilafsız... Ayam şavkıyacak, gürül gürül şahidimiz 'Coruh', sularında yunan çocuklar, karda üşümüş bir can, zerdali güzeli gözler, asi kır çiçekleri, kavruk bayırlar, çetin dağların; mevsimlerin, ve yaşam, ve sen Bayburt... Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu iklimini taşıyan Bayburt’ta karasal iklim hâkimdir. Ancak Karadeniz’in yağışları burada görülmez. Bu nedenle yazları sıcak ve kurak, kış ayları ise soğuk geçer. Kar yağışının yoğun görüldüğü Kop Dağı silsilesi karlar içinde ayrı bir manzaraya bürünmüş. Manzarayı tamamlayan atlılarsa uzak köylerin son yolcuları. Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Bir yanıyla tanıdık, bir yanıyla apayrı, doğal yapısı ve ilginç dokusuyla merak uyandıran, insanı içine çeken, yer yer tarihi, eski, biraz ücra, ama sıcak ve canlı bir Anadolu yerleşmesini andırıyor Bayburt. Kentin ışıkları altında yalıma kesmiş meydanı ile Bayburt, geceye dönmüş günün koyu maviliği içinde bambaşka bir manzaraya bürünmüş… Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban

Çetindir, küçüktür, ücradır Bayburt. Heyhat, ol budur zenginliği… Lakin büyük ve derin öyküsü lal memleketimin sureti, vasat bir nüsha şimdilik... Yazı ve Fotoğraflar: Engin Kaban