İnsanlar

Fikri Köprücü, nam-ı diğer ‘Koplu Fikri’ ya da ‘Kaşıkırık Fikri’…

Bayburt’u Türkiye’de farklı kılan özelliklerinden biri cirit sporu. Cirit, 1950’li yıllarda kurulan ilk cirit kulübünün çok ötesinde bir geçmişe sahip Bayburt’ta. Dolayısıyla bu uzun tarihi süreç içerisinde Bayburt’tan namlı ciritçiler de çıktı.

Abone Ol

Bayburt Postası - Bayburt’u Türkiye’de farklı kılan özelliklerinden biri cirit sporu. Cirit, 1950’li yıllarda kurulan ilk cirit kulübünün çok ötesinde bir geçmişe sahip Bayburt’ta. Dolayısıyla bu uzun tarihi süreç içerisinde Bayburt’tan namlı ciritçiler de çıktı. Ve namı Bayburt’la sınırlı kalmayan, cirit denilince anılmayı hak eden, ata sporunun hakkını veren isimler var. İşte bu isimlerin en başında gelenlerinden Fikri Köprücü, nam-ı diğer ‘Koplu Fikri’ ya da ‘Kaşıkırık Fikri’…

1929 yılının alabildiğine soğuk bir kış gününde Velişaban mahallesinde dünyaya geldi. Aile yazları Kurucakol köyündeki arazilerini işleyerek köyde kalıyor, kış aylarını ise Velişaban mahallesinde geçiriyordu. Dedesi Emin Efendi, Osmanlı dönemi din adamlarından Erzurum Müftüsü Mustafa Efendi’nin oğluydu. Mustafa Efendi oğlunun ciritle ilgilendiğini duyunca Eleşkirt’ten ala paça bir at almış, oğlu Emin Efendi’ye hediye etmişti. Köprücü ailesinin ciritle olan sıkı ilişkisi Fikri Köprücü’nün dedesi Emin Efendi ile böylelikle başlamıştı.

Kop Hanlarını kiralayan Zihni Köprücü, eşi Dudu Köprücü ve at üstünde torun Şahin Köprücü.. Kop Köyü (1970)

1929 yılının ocak ayında dünyaya gözlerini açan Fikri Köprücü’nün babası Zihni Efendi 1934 yılında Bayburt Belediyesi tarafından kiraya verilen Kop Hanlarının ihalesine girmiş ve bu hanları kiralamıştı. Kurucakol köyündeki arazilerini yanlarında çalıştırdıkları Pörgeliler diye andıkları kişilere kiralamış ve ailenin Kop köyü macerası başlamıştı.

Trabzon-İran Transit Yolu’nun bir parçası olan Kop dağının eteklerinde kurulu olan Kop Hanları oldukça önem arz ediyordu. İran’dan gelip Trabzon’a giden kervanlar Kop Hanlarında mola veriyor, ertesi gün yollarına devam ediyorlardı.

“Kop, Everek, Maden’de hanlar vardı. Onlardan sonra Bayburt merkezde hanlar bulunurdu. İran’dan develer gelirdi. 100 tane peş peşe. Üzerleri halı, kumaş, yiyecek, giyecek dolu olurdu. Trabzon’a limana gidecek, oradan alınan yüklerle gerisin geri dönecek. Konaklaya konaklaya giderlerdi. Ben çok küçüktüm, o deve kervanlarını görünce korkar kaçardım. Sırtları eğri büğrü, buralarda görülmeyen hayvanlardan nasıl korkmayayım, çıkar bacadan izlerdim. Babam orada 50 ton ot yığardı. Bütün bir kafilenin işlerini görürdük. 5-6 kişi birden çalışırdı.” 

Fikri Köprücü her ne kadar aile ile birlikte Kop köyünün yolunu tutsa da birkaç yıl sonra okul için yeniden Bayburt’a dönecekti. İlkokulu Cumhuriyet İlkokulunda okudu, bu süre zarfında merkezde oturan halasında kaldı. Aynı şekilde ortaokulu da bitirerek köyüne döndü.

Babası Zihni Efendi, dedesi Emin Efendi kadar iyi bir ciritçi olamasa da torun Fikri Köprücü, cirit oynadığı dönem boyunca adından söz ettirdi. 1944 yılında 15 yaşında iken köyler arası oynanan cirit müsabakalarında boy gösterdi, namı kısa bir zaman içerisinde köy sınırları dışına aştı..

“Bizim bu tarafta Kop, Everek, Helva, Masat, Tahbur’da cirit oynanırdı. Saraycık, Berne, Güder, Cemele, Taht, Bergici, İğdir ve ismini hatırlayamadığım birçok köyden ciritçiler vardı. Bayburt merkezde de namlı ciritçiler vardı. Şingah’tan Sadettin Özeler iyi bir ciritçiydi. Tevhik vardı lakabı ‘cığız’ derdiler. Maçta filan çok itirazlar ederdi. Babası merkezde hancılık yapardı. Sonra İstanbul’a göçtüler. Yıllar yıllar sonra, yani biz kocadıktan sonra Yeni Cami’de namaza duracağım, beni arkadan biri dürtüyor. Döndüm ki bu, dedim ‘ulan bari camide’ dur. Dedi ki ‘ben seni görmüşem cığızlık etmeden durur muyum?’ (Gülüyor) 

Fikri Köprücü’nün köyde başlayan Bayburt merkeze uzanan, sonrasında bölgeye yayılan bir adı var. Saray Bahçesi dönemin cirit sahası. Kentte sosyalleşme anlamında sinemalar ve buralarda gösterilen filmlerin yanı sıra sahneye konulan tiyatro oyunları var. Futbol var, güreş var ama illa da cirit var. Ve henüz apartmanların yükselmediği Bayburt’ta seyirciler için ise sadece bacalar var..

"O zaman özellikle kış aylarında neredeyse her Pazar cirit olurdu. Çünkü yazın köylerde ekin işleri aman vermezdi! Hep bir meşguliyet vardı. Köylerden ciritçiler atlarına binip gelirlerdi. Saray Bahçesinde buluşurduk. Takımlar oluştururduk. Bu takımları genelde Osman Okutmuş ağabeyi kurardı ve maçları yönetirdi. Ama kural filan günümüzdeki gibi değil, bildiğin kara cirit. Pazar günü gelir, ciritimizi oynar, o gün merkezde kalır, pazartesi alışverişimizi yapıp köyümüze dönerdik. Bir ‘21 Şubat’ günü oynadık. Güzel de bir maç oldu. Ertesi gün belediye hoparlörü benim ismimi ve Cemele köyünden bir ciritçinin ismini bağırdı. Gittik, bana ve ona birer çift naylon çorap hediye ettiler. Naylon çorap o zaman çok önemliydi.” 

Fikri Köprücü meşhur atı Yağız ile.. (1962) Yağız isimli atın 'savaş halinde cepheye gidebilecektir' notuyla askeriyede kaydı bulunmaktaydı. 

Cirit sporunun en yaygın olduğu yıllar 50’liler ama Bayburt'ta cirit üzerine bir spor kulübü yok. Amatör bir ruhla, herkesin cebinden harcadığı bir ortamda yeşeriyor cirit. Cirit oynamak isteyenler Pazar günleri Saray Bahçesinin yolunu tutuyor. Bir zaman sonra bir kulüp kuruluyor. Kulübün kurucusu Nihat Alp, kısa bir zaman sonra kulüpte ayrışma oluyor. 

“1956-1957 yılları olabilir ilk cirit kulübünü Bayburt Atlı Spor Kulübü adıyla Nihat Alp kurdu. 30 kişilik bir ciritçi ekibimiz vardı. Çıkardık sahaya 15-15 bizi ayırırdılar, maç yapardık. Aynı yıllarda Sümerbank’ın olduğu yerde ciritçilerin sürekli oturup sohbet ettiği bir kahve vardı. Sahibi Şingahlı Dayı olarak tanınırdı, dabakçılık yapardı. Orada sadece at ve cirit üzerine sohbetler olurdu. Sonra kulüp ikiye bölündü. Nihat Alp’in kulübünün yanı sıra bir kulüp daha kuruldu. Yeni kulübü kuran isim Lazoğlu Murat Yıldız’dı. Ben Nihat Alp’in Bayburt Atlı Spor Kulübü’nde kaldım. Almanya’ya gidene kadar da cirit oynadım.”

Erzurum yolculuğunda at yüklü bir kamyonda kaza geçirdi, oynaması mümkün değildi, risk alarak takımını yalnız bırakmadı. İşte bu maçta 'Kaşıkırık' unvanıyla Erzurumluların zihinlerine kazındı.  

“Bizim aslımız Velişaban mahallesindendir. Kurucakol köyü ise arazilerimizin olduğu yerdir. Tabi ben çocukken babamın işi dolayısıyla 5 yaşında iken Kop köyüne gittim. Kendimi o köylü sayarım, çünkü tüm bir çocukluğum, gençliğim o köyde geçti. Halen de yerlerimiz var o köyde. Ciritte tanınmışlığımda aslında ‘Koplu Fikri’dir. Taa ki Erzurum’a cirit maçına gidene kadar. Bayburt Atlı Spor Kulübü olarak Erzurum’la maç aldık. 10 atı kamyona yükledik, gidiyoruz. Takımda Everek’ten Hükmü Saka, Çıtanos’tan Halit, Saraycık’tan Osman, Bayburt merkezden Tevfik Karabulut var. Auistin bir kamyonla gidiyoruz. Kardeşim Cahit’le ben şoförün arkasındaki bölümdeyiz. Cahit’i götürüyorum, biz ciritçilerle sohbetler filan yaparken ata sahip olsun. Pırnakapan köyünü dönerken araba virajı sert aldı. Atın birinin boynu arabadan aşağı asıldı. Bu kazada başımı iyi bir çarptım. Gittik Aşkale’ye, orada askeri doktor kaşımı dikti ama mübarek sanki çuvaldızla dikti! Tabi bu arada Erzurum’a haber gitmiş sevinmişler, en önemli oyuncuları kaza geçirmiş, yeneriz diye düşünmüşler. Yani o kazada atlar da yer yer kötek yemiştiler. Oynarsın, oynayamazsın, riskle de olsa sahaya çıktım. Öyle bir kalabalık var ki anlatamam. Gözümün biri kapalı ama atım çok meşhur. Ben çıkış yaptıkça vurup sayıyı alıyorum. Bir zaman sonra bu öyle bir hal aldı ki, ben çıkış yapınca seyirci bağırmaya başlıyor, ‘Kaşıkırık gelir, Kaşıkırık gelir’ diye..  Bana orada Kaşıkırık dediler. Yani bu lakabı bana Erzurumlular taktı. Maçta Erzurum cirit takımını sahadan sildim desem yeridir. 

O gece Erzurum’da Koç Palas otelinde yattık. Ertesi gün Mahallebaşı’nda atları yüklüyorlar, döneceğiz. Ben Kop’ta ineceğim için eve bir şeyler alayım dedim. Bakkala girdim. Şunu ver, bunu ver derken adam yüzüme baktı dikkatle, dedi ki ‘Dün o maçta oynayan Kaşıkırık sen değil misin?’ Ben de kinini güdüyor diyerek sinirle ‘Evet benim, ne olacak’ dedim. Adam ‘Dur dedi sinirlenme, ben de ciritçiyim, dün seni gören Erzurumlular hep geri kaçtı. Senden para alan şerefsizdir. Dükkân emrinde’ dedi. ‘Olmaz, al paranı’ dedimse de para bırakamadan dükkândan çıktım.

Bu maçın rövanşını Saray Bahçesi’nde yaptık. Erzurum ekibi geldi. Osman ağabeyi (Okutmuş) maçı yönetiyor. Hakem, başkan hepsi o, ne yapsa yakışan bir adamdı. Allah rahmet eylesin. O gün Erzurumlu ciritçileri mahvettim meğer benzedi oradaki maça.. Atım kuvvetli bir tanesine çıkış yaptım, eyer boşalttı ki değnekten kurtula, değneği vurdum, adam attan düştü, at da kaçıp gitti. Bacalar yıkılıyor coşkudan. Daha Erzurumlular’da can kalmadığı bir anda Osman ağabeyi beni çağırdı, ‘Fikri orta sahaya gideceksin, öyle bir değnek savuracaksın ki ama vurmaya değil bu değnek herkesi aşıp gitsin. Ben de paydos bağıracağım. Adamlar çok kötü oldular, yeter’ dedi. Dediği gibi yaptım, orta sahadan ciriti fırlattım, şimdiki Polisevinin oraları aştı. Osman ağabeyi son ses bağırdı: ‘Paydosss!”. Maç bitti, bu seyirciler beni omuzlarına aldılar. Çıkardılar caddeye, tur attırıyorlar omuzlarda, ben utanıyorum.” 

“Bir Koplu dığanın yüzünden terk ettim, geldim!”

“Erzurumluların Başkanı Kanlı Fuat var. Eski ismi Kan, yeni simi Dadaşköy, bu başkan oralı, cirit camiasının çok iyi tanıdığı biriydi. Cirit bitince bu adam çıkıp gitmiş Bayburt’tan, Kop’taki lokantada mola vermiş. Lokantayı işleten de Enis, bizim akraba. Enis diyor ki ‘Bugün cirit vardı, yemek yiyecektiniz, niye erken çıktın hayrola?’. Fuat da diyor ki ‘Bir Koplu dığanın yüzünden terk ettim Bayburt’u. Az kaldı bizim adamları öldüre!’ Enis diyor ‘Bak benim akrabam ha sakın ağzından kötü bir şey çıkmasın.’ Yemeğini yiyip Erzurum’a gidiyor.” 

1948 yılına kadar Kop Hanlarını işleten Köprücü ailesi, kamyonların çıkışı ile birlikte bu işi yapamaz oldu. Kamyonlar çıkınca hayvanlara, dolayısıyla hanlara bir iş kalmamıştı. Belediye hanları satışa çıkardı. Zihni Köprücü 100 hanelik köyde yanına 4 aile daha aldı ve 5 aile girip hanları satın aldılar. Ardından hanlar yıkıldı ve arazi 5 aile arasında pay edildi. Köprücü ailesine en üst taraf, şimdiki caminin tam karşısı düşmüştü, her aile evlerini yeniden inşa ettiler. Köprücü ailesi hanlar döneminden kalma bir alışkanlık olsa gerek evde ayrı bir bölüm oluşturmuş, yolda kalanların imdadına koşuyordu. Geçit vermez Kop Dağı’nda bir vesile yoluna devam edemeyen kişilere bu kapı aralanıyor, yedirilip, içirilip yol açılınca uğurlanıyorlardı. 

1950’li yıllarda aile yeniden bir yol ayrımına gelmişti. Adnan Menderes zamanında büyükşehirler özendirilmiş, gurbet ‘para kazanılan yer’ olarak popüler bir hale gelmişti. Kurucakol köyünü emanet ettikleri Pörgeli aile gurbete gitmeyi seçince, Zihni Köprücü ‘oralara sahip gerek’ diyerek, çocukları arasında tercih yapmak zorunda kalmıştı. Sonuçta büyük oğul Zühtü Köprücü Kurucakol köyünün yolunu tutmuş, diğer çocuklar Kop köyünde kalmıştı.

Kop’ta kalan kardeşlerden biriydi Fikri Köprücü. Askerliğini Sivas’ta yaptı, 1952 yılında terhis olmasına yakın Velişaban mahallesinden Sivas’a göçen bir tanıdık ailenin yanında çalışan Ermeni terziye fiyakalı bir elbise yaptırmıştı. Fikri Köprücü 10 liraya mal olan bu takım elbisesini anlatırken, iki, üç kez ‘özür dilerim’ ön takısı ile cümleye giriş yapıyordu. Günümüzde anlaşılması imkansız olan bu davranışı, uslubu, eskiler ‘edep ya da haya’ kelimelerinin anlamları içinde değerlendiriyordu.    

“Ciritte biri bana meydan okudu mu peşini bırakmazdım. Terhis oldum geldim, özür dilerim çok özür dilerim bir takım elbise yaptırmışım Ermeni bir terziye. Geldim ki oynuyorlar cirit. Paltoyu sırtımdan aldılar, al bu atı bin dediler. Paçalarımı çorabın içine koydum, atın terinden berbat olmasın diye. Sonra ne düşündüler, düşünmediler beni oyundan çıkardılar. İçim içimi yiyor, atım da yok. Sinirlendim, Everek’ten arkadaşım Hükmü Saka’dan atını istedim. Baktım oynamaya hevesli, dedim ‘o zaman o kıratı binen kişiye iyi bir değnek vuracaksın’. Hükmü Saka’nın atının adı Cip, öyle hızlı ki Cip koymuşlar ismini. Hükmü dediğim gibi adama iyi bir değnek vurdu, atı almadım.” 

Fikri Köprücü bu süre zarfında yaz aylarını çiftçilik yaparak geçirse de kış aylarında zoraki bir meslek daha edinmişti: Kızakçılık. Kop Dağı kış boyunca sürekli kapanıyor, yolda kalanlar yer yer ölüm tehlikesi ile baş başa kalıyordu. Yetiştiği çevrede ‘gözünü budaktan sakınmayan’ ve dahi ‘bileği dönen, geri vitesi olmayan’ biri olarak tanınan Fikri Köprücü Kop’un en tehlikeli zamanlarında dahi kızağına atlıyor para kazanıyordu ama daha çok dua..

“Kamyonların filan olmadığı zamanda kızakla yolcu taşırdık. 1 saate gelirdik Bayburt’a. Telefon direklerinin yarısına kadar gelirdi kar. Bahar gelirdi Bayburt’a ama Kop kapalı olurdu. Bir keresinde yine böyle bir yıl  Jandarma topladı hepimizi, çalıştık, açtık. İki taraf duvar gibi olmuştu. Tahbur, Munut, Everek’ten, çevredeki köylerden insanlar küreklerle geldiler. Yine bir gün fırtına patladı! Erzurum tarafında Taş Şantiyesi vardı. Tam orada, arabayı bırakan hana sığınmış. Vardık oraya. Dediler bir doktor ve ailesi, çocuk da var yanlarında arabada kaldı. Atım çok iyi idi, yanına bir at daha bağladık. ‘Gidilir mi oraya’ dediler, belimde silah var, ‘ben giderim’ dedim. Gittim ki çocuklarına sarılmışlar, bekliyorlar, donacaklar. Giderken handaki kızakçılardan keverlerini almıştım. Kever, kızakçıların koyun postundan yapılı giysisi. Bu keverlere doktor, eşini ve çocuğunu iyice sardık. Hana getirdim. Kalktı gözlerimden öptü, ‘Köprücü’nün atlarının masrafı nedir’ diye sordu, Hancı ‘5 lira’ dedi, 20 lira da bana verdi. Çok şükür her şeyimiz vardı. Burada asıl mesele insanlara yardım etmekti. Kazanın, donmanın, ölümün önüne geçmekti. Doktorun masrafı karşılayıp üzerine verdiği para, nasıl bir iş yaptığımızı, hangi tehlikelere kendimizi attığımızı da gösteriyor.”

Fikri Köprücü 36 yaşında iken Almanya’ya gidiyor. Halk Partisi üyesi o zaman, zamanın ‘Şark Canavarı’ unvanlı vekili Necati Alp de milletvekili. Ankara’ya gidip yazılıyor ve sonuçta Necati Alp’in baskısıyla vizeyi alıyor. İlk önceleri inşaat işçisi, sonrasında demiryollarında çeyrek asra yakın hizmet ve geri dönüyor Kop köyüne. 

“Almanya’da olduğum zamanlarda ancak tatillerde geldiğimde cirit oynayabiliyordum. 1990 yılında emekli oldum ve Bayburt’a geri döndüm. Oğlum Şahin cirit oynuyor o zamanlar ama doğru düzgün bir atı yok. Erzurum’da cirit izlemeye gittim. Sahada görüp beğendiğim bir atı satın aldım. Benden ayrı üç kişi daha var, onlar da at aldılar. Atatürk Üniversitesi kavşağında bir kamyona yükledik atları ama kamyon Aşkale’ye kadar bizi bıraktı. Benim at eyerli idi. Bindik Aşkale’den geliyoruz atlara ama diğer kişilerde eyer yoktu, çok zorlandılar. Bir kamyon gördük ve ona atları yükledik. Karanlık çökmüştü, köye vardığımızda bir bayram havası vardı. Herkes bizi bekliyordu. Atı Şahin’e almıştım, o cirite devam etti. Bana müsaade etmediler. Hem kendi kendime ‘Koplu Fikri namını kaybetme, bir değnek yersin, ne gereği var’ dedim ve bıraktım. Biz de yaş 60 oldu mu at üstünden ineriz. Şimdi Şahin de 60 dedi ve ciriti çocuklara bıraktı. Torunları takip ediyoruz. 

Fikri Köprücü 1971 yılında Almanya'dan izne geldiğinde..

1990 yılında döndükten sonra Bayburt’ta yeniden cirit canlanmaya başladı. Belediye Başkanı Muhammer Daştan Başkanlığında yeniden Bayburt Atlı Spor Kulübü kuruldu. Bir zaman sonra Belediye Başkanı Muhammer Daştan ‘Fikri abi sen devam edeceksin’ dedi ve kulüp başkanı oldum, başkan olarak hizmet ettim. 2006 yılına kadar devam ettim, Hac vazifemden sonra Kop’tan Resul Tokay’a başkanlığı bıraktım.” 

Fikri Köprücü ile cirit tarihini konuşuyorduk, ben cirit geçmişini soruyordum lakin kentin geçmişinden izler de arıyordum. Ve biraz gurbet, biraz göç, biraz yol hikâyeleri ile sürse de sohbetimiz o dönüp dolaşıp at sevgisine getiriyordu işi, en çok anı biriktirdiği cirit sporuna..

“Atım oldu mu müşterim çoğalır, atım olmadığında işim de olmaz”

“Bak Okutmuş, bu at sevgisi öyle bir şeydir ki Bayburt merkezden Üsteğmen Tevfik Özçelik vardı, görevinden istifa etmiş, Bayburt’a dönmüş nalburiye dükkânı açmıştı. Babası da çarşı ağasıydı. At sevgisi çok fazla idi. Cirit oynamazdı ama rahvan at binerdi. Dükkânı kapatınca atına biner, Ahsung Hanlarını dolaşır öyle evine dönerdi. Bak o derdi ki ‘atım oldu mu müşterim çoğalır, atım olmadığında işim de olmaz.” 

Kara Cirit

“Yakalayıp bağışlama yok. Üzengi üzengiye gelsen de yapıştır gitsin! Affetmek yok, şimdiki gibi lastik filan da yok değnek ucunda. Değnek yedin mi ertesi gün yara açılırdı. Kural yoktu ve çok riskliydi. Tabi seyirci için bu durum farklı, oynayan için farklı, seyirci coşardı ama olan oyuncuya, ata olurdu.”

Fikri’nin değneği

“Çitanoslu Halit vardı, buna maçta bir iki değnek yapıştırdım. Bunun bir dayısının oğlu vardı, Paşalı idi adı. Bunu duymuş. Güya benden Halit’in hayfını çıkaracak. Paşalı Kırat ile geldi. ‘Fikri hangi tarafta ise ben karşısındayım’ dedi. Maç başladı, peşime geliyor habire ama buna o gün 6 sağlam değnek vurdum. Otelde kaldı burada, ertesi gün akşam evine gitmiş. ‘Hele çay koyun fenayım, otel soğuktu’ demiş. Halit de orada demiş ki, ‘Fikri’nin değneklerini yemiş, ne otel soğuğu, onu yiyen bilir.”

Kurallı Cirit 

"Kesinlikle cirit şimdi daha iyi. Şimdi çizgiye girdin, girmedin, yerinde attın, atmadın. Her şey kurallı, açıkçası şimdi masanın üstünde oynanıyor bu oyun." 

Kimden değnek yedi, kaza geçirdi mi?

"En iyi değneği Cemeleli hocanın oğlu derlerdi, ondan yedim, kafam kırıldı zannettim. Bu yaşımı aldım 4 kırık vakası yaşadım. Sadece biri ciritten. 29 Ekim’de Cumhuriyet Bayramı anısına cirit oynuyoruz. Çamurlu yerde atla birlikte düştüm, taşa denk geldi. Üç kaburgam kırıldı. Kaleardı’ndan Sınıkçı Ömer Usta (Atıcı) vardı. Karasakızla tedavi etti. İyileştim, zaten yatmak nedir bilmezdim.” 

Fikri Köprücü 1992 yılında Kurtuluş töreninde cirit takımının başında resmi geçit için hazırlanıyor..

1990’lı yıllarda Bayburt Erzurum karayolunda yol genişletme çalışması başladı. Yol dardı, yol genişletilirken kimi evler istimlak edildi. Köprücü ailesi için bir yol ayrımı daha gelip çatmıştı. Fikri Köprücü çok istemese de 5 yaşında geldiği Kop köyünden ayrılmak zorunda kaldı. Yahya Kemal ‘vatan hatıralardır’ der. Tüm gençliğini, hatıralarını bırakıp oğlu Şahin ve torunları ile geldiği baba topraklarında yeni bir hayata başladı. 1998 yılında bu yeni evin inşaatına başlandı, 2004 yılında ise Kop köyü tamamen terkedildi. Fikri Köprücü vefat ettiği 2020 yılının eylül ayına kadar bu evde ciriti konuştu, anılarını anlattı, at sevgisini, cirit tutkusunu  torunlarına işledi. 

Murat Okutmuş, Fikri Köprücü Kurucakol köyünde.. (22 Şubat 2020)

Fikri Köprücü’den sonrası..

Ailenin ciritle olan bağı devam etti, ediyor. Fikri Köprücü’den bayrağı oğlu Şahin Köprücü aldı. Şahin Köprücü babasından aldığı bayrağı uluslar arası bir boyuta taşıdı. Türkiye’nin en iyi ciritçisi oldu. Türk Milli Cirit Takımının 10 yıl boyunca kaptanlığını üstlendi. Türkiye sınırları dışında Türklerin yaşadığı coğrafyalarda at bindi, ata sporuna can verdi. Fikri Köprücü oğlunun başarısını gururla takip etti. Ve Şahin Köprücü de babası gibi şimdilerde eski ama namlı bir ciritçi olarak anılıyor.

Şahin Köprücü’den ise bayrağı oğulları Arif Köprücü, Şahiner Köprücü ve Kadir Köprücü aldı. Arif Köprücü bir eğitimci, at biniyor, 10 senedir Bayburt Atlı Spor Kulübü Başkanlığını da yapıyor. Şimdilerde kente dedesinden kalan emanetlerin de sergilenebileceği bir cirit müzesi kazandırma düşüne kafa yoruyor. Şahiner Köprücü ve Kadir Köprücü ise at üstünde cirit serüvenine devam ediyor. Bayburt Atlı Spor Kulübü bu yıl Cirit 1. Ligine yükseldi, Türkiye’nin en iyi 16 kulübü arasına girdi. 

---------------------

Bu yazı 22 Şubat 2020 tarihinde ailenin Kurucakol köyündeki çiftlik evinde, Şahin Köprücü, Arif Köprücü, Şahiner Köprücü, Kadir Köprücü, Fatih Dündar, Uğur Dündar’ın da bulunduğu bir ortamda Fikri Köprücü ile yaptığım söyleşiden kaleme alınmıştır. Tanıma, tanışma şerefine eriştiğim Fikri Köprücü’ye Allah’tan rahmet dilerim, geride kalanlarına sağlık, mutluluk ve başarılar…

Not: Fotoğraflar Köprücü Ailesi arşivinden alınmıştır.