Bütün Türk tarihinin en büyük felâketlerinden biri Balkan Savaşı’dır. 8 Ekim 1912’de başlayan bu savaş sonucu Türkler, 550 yıllık Türk Yurdu ‘Rumeli’ni’ kaybettiler. Bulgar, Sırp ve Yunanlılar gerek düzenli ordu birlikleri, gerekse çetelerle sivil Müslüman-Türk ahaliye karşı çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden bir soykırım savaşı yürüttü. Soygun, işkence, cinayet ve tecavüzle Balkanlardaki Türk varlığı kökünden silinmek istendi.
Bu savaşlarda, evlerini barklarını bırakarak yollara düşen Türklerden ancak 413.000’i Osmanlı Devleti bölgelerine ulaştı.1911 de Balkanlarda 2.315.293 Müslüman yaşıyordu. Kalan Müslüman nüfus 870.114 dür. 413.000 göç ettiğine göre, 632.408 sivil imha edildi.
Türkler daha dünkü vilayetleri olan dört küçük Balkan devletçiği karşısında böyle korkunç bir yenilgiye neden uğradı? Bu utanılacak hezimetin sebeplerini tarihçilerimiz şöyle açıklıyor;
1) Balkan Savaşından önce, 3 Temmuz 1910’da Türk Devleti’ni yönetenler akıl almaz bir gafletle meşhur kiliseler birliği ve okullar yasasını çıkarttı. Bu açılım(!) Bulgar, Sırp ve Yunan azınlıkları arasındaki en büyük sorunu ortadan kaldırdı. Onların Türklere karşı birleşmelerini sağladı.
2) Hata üstüne hata yapan politikacılarımız, Balkan Savaşı öncesi Sırbistan’ın Avrupa’dan getirttiği son model ağır topların, Selanik limanından çıkartılarak demiryoluyla Belgrad’a taşınmasına izin verdi. Avusturya Macaristan topların kendi topraklarından geçmesine izin vermediği için, bu silahların Sırbistan’a taşınması mümkün değildi. Bir müddet sonra bu toplar Türklere ateş kusacaktı.
3) Osmanlı Devletinin dış işleri bakanı Ermeni Gabriel Noradungiyan Efendi Rusya’nın teminatını göstererek 120 taburun terhis edilmesine sebep oldu. Bu adamın sözüne güvenerek terhis edilen 120 tabur askerimiz o günkü nakliye imkânlarıyla savaş sonunda bile yeniden silâhaltına alınamadı.
4) Bütün bu siyasi hatalardan başka askeri hazırlıklarda da suçumuz büyüktü. Ordunun harb gücü yok, talim ve terbiyesi bozuk, kumanda heyeti ise mesleki bilgiden mahrumdu.
5) Batılı büyük devletler, savaşın başında, hiçbir toprak değişikliğini tanımayacaklarını açıkladılar. Fakat savaş hiç beklenmeyen bir şekilde Türklerin aleyhine olunca bir daha bu söylediklerini ağızlarına almadılar.
Meşrutiyetçi olsun, İttihatçı olsun, muhalifleri olsun, Avrupa tarafından aldatılarak pişecekler, fakat ne olduğunu anladıklarında ise işten geçecek ve imparatorluk dağıtılacaktır.
6) Şükrü Paşa’nın Edirne’yi kahramanca savunmasına karşılık, Selanik’i savunmakla görevli jandarma paşası Tahsin Paşa, tek silah atmadan koca kolordusunu bütün silahları ile Yunanlılara teslim etti. Bu hain adam, Sultan Abdülhamit döneminde yolsuzluğu tespit edilmiş, görevden alınmıştı. Abdülhamit döneminde mağdur olduğu gerekçesi ile Selanik kolordusunun başına getirilmişti.
7) İktidarı ele geçiren Enver Paşa ile ittihat ve Terakki, Alman çıkarlarına hizmet ettiler.
8) Bütün bunlardan başka Türk hezimetinin en önemli sebebi de, Türk ordusu üzerinde oynanan oyunlardır. Orduya siyaset sokulmuştur. Balkan Savaşı bir memleket savunmasından çıkmış, bir iç savaş mücadelesine dönmüştü.
Ordudaki subayların yarısı İttihatçı, diğer yarısı da bunların can düşmanı olan “Halâskâr Zâbitân” grubuna aitti. İki tarafa ait subaylar birbirlerine karşı durum aldılar. Makedonya vilayetlerinde iktidar ve muhalefeti tutan subaylar çeteler kurarak birbirleriyle vuruştular.
Osmanlı ordusundaki subaylar neden iki kampa ayrıldı? O dönemi genç bir subay olarak yaşamış gazeteci, yazar Nizamettin Nazif, ‘Ordu ve Politika’ isimli eserinde Fransa’nın bu ayrışımdaki rolüne şöyle işaret eder: ’’Fransa genelkurmayının ajanları olan bir takım Fransız dostlar,(!) Avrupa’daki idealist (!) gençlerimize her zaman Hızır gibi yetişip her türlü yardımlarda bulundular. Fransa genelkurmayının bize karşı taktiği: ‘’Parçalamak!’’ idi. Bu asla yeni buluş değildi. Bugünlerden bir asır önce, Avrupa Türkiye’sini çiğneyip Boğazlara ulaşmak isteyen Birinci Napolyon’a General Sebastiyani şöyle der:
"Türk’ün buradaki savunmasını kırmak için, en iyi çare, Müslüman halkın inanışlarında ikilik çıkarmaktır…’’
Batılı sömürgeci ülkeler, Fransız General Sebastiyani’nin öngördüğü gibi Müslüman halkın inanışlarında ikilik çıkarmayı başardılar. Balkan Savaşı’nda düşmanlarına karşı birlik içinde olması gereken Türkler önce birbirlerinin boğazına sarıldılar.
Ne acıdır ki, günümüzde Anadolu’daki Türklüğü yıkmak isteyenler aynı silaha sarıldılar. Müslüman Türk halkının inanışlarında ikilik çıkardılar.
Balkan Savaşı’ndan günümüze
Balkan Savaşı’nda yaşananlar, her Türk’ün bilmesi, ders alması gereken hususlardır. Günümüz Türkiye’sine baktığımızda Türklerin aynı Balkan Savaşı ve öncesinde yukarda sıraladığımız 8 benzer durumla karşılaştıklarını ve aynı Balkan Savaşı’nda olduğu gibi hatalı kararlar aldığını veya hata yapmaya zorlandığını görüyoruz. Bunlara karşı ne yapmalıyız?
1) 2009’da Kürt açılımı adı altında Kürtlere özerklik verilmesi ve Kürtçenin eğitim dili olarak okullara girmesi için baskı yapılmaktadır. Böyle bir karar, Türk milletini bir arada tutan çimentonun dağılması ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmesi demektir.
2) Amerika’nın Kuzey Irak’tan çekilmesinden sonra Kuzey Irak’taki Kürt bölgesinin Araplara karşı Türkiye tarafından korunması, buraya gerektiğinde silah vs. gönderilmesi veya silahların geçişine izin verilmesi istenmektedir. Bu silahların zamanı gelince bize çevrileceği unutulmamalıdır.
3) Türk milleti, Türklere karşı olan veya Türklere karşı beslediği hisler bilinmeyen başka etnik kökenden politikacıları sorumluluk makamlarına getirmemelidir. Balkan Savaşı’nda Gürcü kökenli başbakan ve Ermeni dış işleri bakanı böyle örneklerdir.
4) Ordu günlük politikanın ve iktidar mücadelesinin içine çekilmemelidir. Ordu taraf olmaya itilmemelidir. Ordunun birinci ödevi vatan savunmasıdır. Buna göre hazırlanmalıdır.
5) Avrupalıların bizi aldatmasına, kandırmasına izin verilmemelidir. Onların AB projesi adı altında Türkiye’nin bölünmesine yol açacak reform dayatmalarına itibar edilmemelidir. AB’nin Ruhban Okulu, ekümenik Patrik, Kıbrıs Sorunu, Kürt sorunu, Ermeni Sorununda Türkiye’nin yanında olmadığı ve olmayacağı bilinmelidir.
6) Sırf bizden mantığı ile devletin önemli noktalarına liyakatsız, hırsız adamlar getirilmemelidir.
7) Milletimiz, Müslüman-Türk halkının inanışlarında ikilik çıkaran, aslında batılı sömürgecilerin adamı olanlara ülkeyi teslim etmemelidir.
8) Günümüz Türkiye’sinde ordu ile uğraşmak, ordu aleyhinde konuşmak, orduya gözdağı vermek, askerleri hedef göstermek moda haline gelmiştir. Terörist değil de, onlarla çarpışan askerler hedef alınmaktadır. Ordunun zayıflamasından, askerlerin, suçlanıp itibar kaybetmesinden, ancak Türkiye’nin düşmanları faydalanır.
Sonuç
Türkler Balkan Savaşı’nda yenilgiyi ve felaketi yaşadı. Bu utanç verici hezimetin mimarı hiç şüphesiz Türklerdir. Özellikle muhteris, yabancı devletlerin adamı olan politikacılar akıl almaz hataları ve gafletleri ile düşmanlarımıza yardım ettiler.
Günümüzde de Türkiye’nin düşmanları boş durmamaktadır. Tarihten ders alması gereken Türkler ne yazık ki büyük hatalar yapmaktadır.
Vatanımızın, milletimizin geleceğini karartma hakkı hiç kimseye verilmemelidir.
KAYNAKÇA
1) Ayverdi, Samiha; Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, 3. Cilt, Damla, İstanbul,1976
2) Danişmend, İ.H; İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolijisi, Türkiye Yayınevi, İstanbul,1967
3) Justın McCarty, Ölüm ve Sürgün, İnkılâp Kitabevi, 2003
4) Öztuna, Yılmaz; Türkiye Tarihi, Hayat Yayınları,12.cilt, İstanbul,1965
5) Tepedelenlioğlu, Nizamettin Nazif; Ordu ve Politika, Bedir, İstanbul, 1965
Temmuz / 2010