Neyse, gezerken sohbet esnasında heyecanla ve tuhaf aksanlı Türçesiyle “dayı ben Almanya’da oruç tuttum” dedi. Ve aşağı yukarı şu sözlerle devam etti “Ben araştırdım; peygamberimiz zamanında saat yok, bu nedenle oruç süresi Arabistan’da güneşin doğup batışına göre tespit edilmiş. Arabistan’ın da olduğu iklim kuşağında yaz kış, günler ve geceler arasındaki fark, yok denecek kadar az. Gündüzle gece süreleri birbirine çok yakın (sanırım 12-14 saat aralığında). Oysa Norveç gibi kuzey ve Şili gibi güney coğrafyalarda yaz ile kış dönemlerindeki gündüz gece saat farkı çok fazla. Diyelim ki Norveç’teki Tromso kentinde (orada arkadaşı varmış) oruç tutan bir Müslüman’ın şimdi 22-23 saate yakın oruç tuması gerek! Oysa kış döneminde olsaydık 1-2 saat civarında oruç tutması gerekirdi. Öyle değil mi dayı?” Sözleri bitti, şaşırdım, hık mık ettim! Tamam, ben de bu türden sorunları rahmetli babamla çocukken tartışırdım. Hatırlıyorum o zamanlar bizim Eskimo dediğimiz İnuitler’in dinle ilişkileri konusunda adamı bunaltırdım. Sonuçta da bir sonuca varamazdık.
Bakın ben, çocukluğumda köklü din eğitimi aldım. Fırsat buldukça da bu eğitimimin üstüne koymaya çabaladım. Bundan 7-8 ay önce Yeni Cami’de okunan bir ikindi ezanını dinleme uğruna vapuru kaçıracak kadar ve bir kaç yıl önce 5 müezzinin 5 farklı makamda ezan okuma davetinde gidip sahne arkasında onları tebrik edip ‘işte İslam’a yakışan bu” diyecek kadar da ilgiliyim. Şimdi, bazen bir müezzinin okuduğu ezanı duymak için kulak kabartmak lazım ve fakat bazı müezzinler de ezanı neredeyse Guantanamo’daki işkence sesi yüksekliğinde okuyorlar! Bu kadar önemli kararlar, sayısı yüzbine yaklaşan bireylerin tek tek insiyatif, insaf ve keyfiyetine bırakılabilir mi?
Bunları İslam’ın en kutsal günlerinden birinde niye yazıyorum? Çünkü bu ve buna benzer dini soru ve sorunlar herkesin aklının bir yerinde işte böyle gerçekle yüzleşene kadar takılı bulunur. Ve çözülmeden, kurcalanmadan rafa kaldırılır. Oysa bunlar bir sorun ve böyle orta yerde çözümlenmeden durdukça toplum zihninde katmerleniyor.
İbrahimi dört dinde de (En az İslamiyet’te) zamanla gelişen ve değişen; koşullar, yenilikler, keşifler ya da teknolojinin katkısına göre, dinin ana emirlerine dokunmadan, dinadamlarının önde gelenlerince uyarlamalar yapılır. Arapça’da buna ‘içtihad’, bu işi yapan din alimlerine de ‘müctehid’ denir.
Ne yazık İslami çevrelerde bilimle kurulan bağın niteliği ve kadrolar içerisinde dinbilim (Teoloji) alanının netameli bulunması nedeniyle bu tür sorunlara kulak tıkanıyor, bastırılıyor ve öteleniyor. Oysa bu alanın içinde Din Felsefesi, Din Psikolojisi, Din Sosyolojisi, Dinler Tarihi, Coğrafya, Uzaybilim gibi disiplinler çoğu sorulamayan, içerde tutulan soruların cevabını vermekte. İslamiyet dışında da: Bahailik, Musevilik, Hristiyanlık, Budizm, Hinduizm, Sihizm, Taoizm, Tenrikyo, Animizm, Rastafaryanizm, Tengiricilik, Zerdüştlük ve daha bir çok din kendi gündelik pratiklerini bu tür uyarlamalara ya kapatıyor ya da görmezden geliyor. Dinler dünyasında her türden uyarlamayı temelden redden bir din var Musevilik . Uyarlamaya en çok başvuran dinler ise Hristiyanlık ile Animizm.
İslam inanışında “içtihad kapısı açıktır” yine de din alimleri çok ender olarak toplanarak bu tür konularda bir karara varıyor ve açıklama yapıyorlar. Günümüz yaygın İslami eğitimi çoğunlukla, sadece gündelik ibadet görevleri ve nakle dayalı din adamı yetiştirdiği için bu tür çetrefil ve netameli konulara, bazen din dışından gelen biliminsanlarınca açıklama ve çözümler öneriliyor. Bu iki kutup arasındaki öne sürüş ve gerekçeler ise sürtüşme ve yargılı redle sonuçlanıyor. İslam medeniyeti günümüzde, İnsanbilim, Yerbilim, Uzaybilim, Din Felsefesi ve benzeri bilim dallarıyla pek yakın durmuyor, uzmanlarıyla köprüler kurmuyor. Oysa memlekette çok değerli iklimbilimciler, coğrafyacılar; en ideal duyu aralığının koşullara göre kaç vat kaç desibel olduğunu hesaplayan ses mühendisleri ve onlarla elele çalışacak din alimlerimiz de var.. Bu güven olmayınca bilim dünyasıyla uzlaşma kültürünü içselleştirmediği ve bilimle kurduğu bağı gocunmadan kuvetlendirmedikçe diğer semavi dinlerin karşılaştığı cevabı verilmeyen sorularla yüzyüze kalıyor.
Gençlerin kaliteli ve bağımsız eğitim alamayanları bile bilişim ve iletişim çağının en büyük çıktısı olan, çok kaynaklı bilgi ile donandıklarında sorguluyorlar! Onları kazanmak için bağnaz olmadan akılcı sorularına bilime dayalı, akılcı cevaplar gerek. Sorunlarına basmakalıp nakli bilgileri değil, aksine yeryüzü gerçekleriyle uyumlu cevaplar verilmeli. Bu yapıldığında İslam’a karşı Dünya’da duyulan ‘fobi’de ‘hobi’ye dönüşebilir.
Hacamat, sünnet olmak, kulleteyn, recm ve benzeri ‘muvazaalı’ yüzlerce soruna, bilimle el ele vererek günümüzün aklına uygun ‘içtihad’la uyum sağlanabilir. Açık ve net (sahih ve sarih) olan bir hadise göre “zamana uy” diye peygamberimizin sözü var. Dini yayınların satıldığı fuarları geziyorum tüm bu sorunları bilimle el ele verek sonuçlandırmış dinadamlarından bir heyetin yazdığı kitaba rastlamadım. Elbette bu konulara değinen başta ‘İçtihad’ın İçtihadı’ ve ‘İçtihad Risalesi’ olmak üzere sayısız kitap var. Benim kastım: Açıkta kalmış yukarda da değindiğim soru ve sorunların tümünü kapsayan, güncel her konuda bilimsel araştırma, gerekçe, kanıt ve istatistiki desteği de içeren, yanına alan İslam fıkhının sınırları içerisinde bilimsel bir ortak karar ‘içtihad’ kitabı.
Ey iman edenler korkmayın! İnancı olan, böyle durumlarda her tür akla dayalı düzenlemeyle de itikadını korur. Hatta bu sınavdan daha güçlü çıkar. Ne yapılsa da inanç sonuçta kamusal alan dışında kişiye özeldir. Oraya da bireyin kendisinden başkası giremez!
Ve ey İslam’ın günümüzde yaşayan karar verici alimleri, ey ‘müctehidler’ faiz için toplanıp bir karara varmıştınız hatırlıyorum, şu yeğenimin sorununa da ortak bir karar verin lütfen.
Elbet seslendiklerim, televizyonlarda bir çoğu gösteri yaparken cümlesinin başını unutan sığ olanlar değil.
İslam inanışında “içtihad kapısı açıktır” yine de din alimleri çok ender olarak toplanarak bu tür konularda bir karara varıyor ve açıklama yapıyorlar. Günümüz yaygın İslami eğitimi çoğunlukla, sadece gündelik ibadet görevleri ve nakle dayalı din adamı yetiştirdiği için bu tür çetrefil ve netameli konulara, bazen din dışından gelen biliminsanlarınca açıklama ve çözümler öneriliyor. Bu iki kutup arasındaki öne sürüş ve gerekçeler ise sürtüşme ve yargılı redle sonuçlanıyor. İslam medeniyeti günümüzde, İnsanbilim, Yerbilim, Uzaybilim, Din Felsefesi ve benzeri bilim dallarıyla pek yakın durmuyor, uzmanlarıyla köprüler kurmuyor. Oysa memlekette çok değerli iklimbilimciler, coğrafyacılar; en ideal duyu aralığının koşullara göre kaç vat kaç desibel olduğunu hesaplayan ses mühendisleri ve onlarla elele çalışacak din alimlerimiz de var.. Bu güven olmayınca bilim dünyasıyla uzlaşma kültürünü içselleştirmediği ve bilimle kurduğu bağı gocunmadan kuvetlendirmedikçe diğer semavi dinlerin karşılaştığı cevabı verilmeyen sorularla yüzyüze kalıyor.
Gençlerin kaliteli ve bağımsız eğitim alamayanları bile bilişim ve iletişim çağının en büyük çıktısı olan, çok kaynaklı bilgi ile donandıklarında sorguluyorlar! Onları kazanmak için bağnaz olmadan akılcı sorularına bilime dayalı, akılcı cevaplar gerek. Sorunlarına basmakalıp nakli bilgileri değil, aksine yeryüzü gerçekleriyle uyumlu cevaplar verilmeli. Bu yapıldığında İslam’a karşı Dünya’da duyulan ‘fobi’de ‘hobi’ye dönüşebilir.
Hacamat, sünnet olmak, kulleteyn, recm ve benzeri ‘muvazaalı’ yüzlerce soruna, bilimle el ele vererek günümüzün aklına uygun ‘içtihad’la uyum sağlanabilir. Açık ve net (sahih ve sarih) olan bir hadise göre “zamana uy” diye peygamberimizin sözü var. Dini yayınların satıldığı fuarları geziyorum tüm bu sorunları bilimle el ele verek sonuçlandırmış dinadamlarından bir heyetin yazdığı kitaba rastlamadım. Elbette bu konulara değinen başta ‘İçtihad’ın İçtihadı’ ve ‘İçtihad Risalesi’ olmak üzere sayısız kitap var. Benim kastım: Açıkta kalmış yukarda da değindiğim soru ve sorunların tümünü kapsayan, güncel her konuda bilimsel araştırma, gerekçe, kanıt ve istatistiki desteği de içeren, yanına alan İslam fıkhının sınırları içerisinde bilimsel bir ortak karar ‘içtihad’ kitabı.
Ey iman edenler korkmayın! İnancı olan, böyle durumlarda her tür akla dayalı düzenlemeyle de itikadını korur. Hatta bu sınavdan daha güçlü çıkar. Ne yapılsa da inanç sonuçta kamusal alan dışında kişiye özeldir. Oraya da bireyin kendisinden başkası giremez!
Ve ey İslam’ın günümüzde yaşayan karar verici alimleri, ey ‘müctehidler’ faiz için toplanıp bir karara varmıştınız hatırlıyorum, şu yeğenimin sorununa da ortak bir karar verin lütfen.
Elbet seslendiklerim, televizyonlarda bir çoğu gösteri yaparken cümlesinin başını unutan sığ olanlar değil.