Hüsamettin Koçan, doğduğu köye bir müze yapınca sanat dünyası bu girişimi yalnız bırakmadı.
Okul kitaplarındaki bir şiiri hepinizi anımsarsınız. Ahmet Kutsi Tecer’in “Orda bir köy var uzakta...” şiirinden söz ediyorum. Bu şiiri dillendirmek, köy romantizmi olarak tanımlanırdı! Şimdi ise Hüsamettin Koçan Baksı Müzesi ile romantizmi realizme dönüştürdü. Baksı Müzesi’ni gördüyseniz adını vereceğim kitapları okuyun, hem o müzenin mucize diye nitelendireceğimiz serüvenini öğrenirsiniz hem de bir müzenin nasıl yaşatılacağını öğrenirsiniz.
Orası sadece gezilen donuk bir müze olmadı, çevre halkı da sahip çıktı, onlar da yerel sanatlarını, kendi emeklerini bu müzeye verdiler.
Geçen hafta Avrupa Konseyi’nin Müze Ödülü’nü alan Baksı Müzesinde, Katalan sanatçı Joan Miro’nun “Le Femme aux Beaux Seins” (Güzel Gögüslü Kadın) adlı heykeli bir yıl süreyle konuk yapıt olarak müzede yer alacak.
Elbette büyük sanatçının eserini kendi başına, yalnız bırakmak olmazdı.
Meslektaşları da bu konuğu ağırlamaya eserleriyle eşlik edecekler.
Hazır söz Joan Miro’ya gelmişken, olur da hâlâ onu bilmeyenler varsa veya bilip de eserlerini çıplak gözle görmek şansına erişemeyenler varsa, Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki “Joan Miro, Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar” sergisini gezebilirler. Sergi 1 Şubat 2015 tarihine kadar devam ediyor…
Miro’nun heykelinin Baksı Müzesi’ne gelmesine vesile olan ödülü ve bu serüveni Hüsamettin Koçan, Miro’ya Açılan Heykelli Yol kitabının başındaki sunuş yazısında anlatıyor: “Bu yolculuk, 8 Nisan 2014 tarihinde Strazburg’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi 2014 Yılın Müzesi Ödülü Töreni’nde bize sunulan ve 1 yıl boyunca müzemizde sergilenecek olan Katalan sanatçı Joan Miró’nun “La Femme aux Beaux Seins (Güzel Göğüslü Kadın) heykeli ile karşılaşmamızla başladı. Bu karşılaşma bize Miró’yu Baksı Müzesi’ne getirip, Çoruh’un kıvrımlı vadileri ve Doğu Karadeniz’in etkileyici dağ manzarası karşısında sergilemek için bir fırsat sundu. Bu fırsat, bizim açımızdan gurur verici olmakla birlikte, bize Miró’yu bu sessiz coğrafyada nasıl ağırlayacağımıza dair bir sorumluluk da yükledi. O an itibariyle bu çok özel konuğumuzun nasıl ağırlanacağı üstüne planlar yapmaya başladık. Bu planlama sırasında bazı arkadaşlarımın görüşlerine gereksinim duydum. Değerli dostum Seyhun Topuz, bize bir heykel sergisi önerdi. Ancak bu kadar kısa süre içerisinde böyle bir serginin hazırlanabilmesi ve nitelikli bir biçimde izleyiciye sunulabilmesi oldukça zordu.
Ancak bir süre sonra Seyhun Topuz, 15 sanatçı dostuyla bu sergiyi konuştuğunu, bu sanatçıların yapıtlarını bize bağışlamayı kabul ettiklerini bildirince “Miró’ya Açılan Heykelli Yol”un ağır, şifreli kapısı müzikal bir sesle sonuna kadar açıldı. Bunun hemen akabinde küratörlük çalışmaları başladı. Emre Zeytinoğlu ve Nilüfer Ergin bu çalışmaları sürdürmek için bize destek vereceklerini bildirdiler. Sözünü ettiğim ani yolculuğun ilk durağı, sanatçıların herhangi bir karşılık beklemeden yapıtlarını bize bağışlamaları ve 24 sanatçıyla bu sergiyi açabilme cesaretini bize kazandırmaları oldu.”
Emre Zeytinoğlu’nun hazırladığı, Baksı Bir Boşluğa İşaret Bırakmak: Mesafe ve Temas kitabının Önsöz’ünün son cümlesi Hüsamettin Koçan’ın biyografisinin tek cümleye sızdırılmış özetidir: “Baksı, gurbete giden ve dönen ya da dönmeyen babalar için, onları bekleyen çocuklar için, yalnızlığını çocuklarına belli etmeyen anneler için, sanatçılar için, zanaatçılar için ve dostlar için, dostlarla birlikte üretildi.”
Emre Zeytinoğlu, kitabında Baksı Müzesi’ne yıllar önce giden yolu tasvir ediyor, oranın tarih içindeki yerini, doğasını bir şair gibi anlatıyor ve müzeye giden yolun bugününü anlatıyor: “Şimdi ise çevredeki kentlerden Baksı köyüne giden bir yolcu, geniş asfalt yollarda, uzun tünellerde ve viyadüklerde, yüksek teknolojinin sağladığı konfora ve güce sahip otomobillerle, otobüslerle, minibüslerle, arazi araçları ile yol alıyor, yolculuk sırasında müzik dinliyor, fotoğraf ve video çekiyor, yol kenarlarına sıralanmış restoranlarda ya da alabalık üretim havuzlarının bahçelerinde güzel yemekler yiyor, yemek yerken televizyondaki maçlara, haber programlarına göz atıyor, benzin istasyonu “shop”larından alışveriş ediyor, sürekli soğuk suların aktığı çeşmelerden su içiyor. Artık günümüzün yolcuları, kat ettikleri yolun kendi planlarına uygun rotalar izlediğini ve hiçbir zaman büyük bir sürprizle karşılaşmayacaklarını biliyorlar. Belki onlar için kendi rotaları boyunca en şaşırtıcı durum, ana yola bağlanan dar yollardan birine yayılmış inek ve sığır sürülerinin, çoban tarafından nasıl yolun dışına çekildiğini seyretmek oluyor. Bu yüzden antik yazarların üslubunu sürdürebilmenin de bir olanağı kalmıyor.”
Çoğumuzun evinde kilim vardır, hiç kuşkusuz Anadolu’nun çeşitli yörelerine göre zengin bir kilim kültürü oluşmuştur, farklı güzellikleri seyrederiz. Meraklısı Kilimkitabını okumalı.
Kitapta Erzurum-Bayburt-Erzincan kilimleri üzerine bilgiyi bulacaksınız. Kitabın başındaki tanımlamayı okuyalım: “Kilimle ilgili düşünmeye başladığımızda yünün öyküsü, doğan boyar bitkilerin tarihi, dokuma kültürünün başlangıcı, farklı coğrafyalar, farklı zamanlar ve farklı öyküler söz konusu olur. Belki de; kilimin tarihi yolculuğu, bir ekonomik yolculuktur, bir anlatı yolculuğudur ve bir beceri yolculuğudur diyebiliriz.”
Kilim konusunda bilginizi daha da genişletmek, ayrıntıya inmek istiyorsanız, Erzurum-Erzincan-Bayburt Kilimleri Sempozyumu kitabını salık veririm. Şaman Güncesi Bayburt Baksı Müzesi için 123+2 sanatçı 123+2 Yapıt kitabını da mutlaka okuyunuz, sanatçıların estetik dayanışmasının anılması gereken bir dayanışmasını öğreniyoruz buradan.
Müzede göreceğiniz yapıtlar size ayrıca Türk sanatının ustalarının serüvenini de gösterecek.
Yazıyı, Hüsamettin Koçan’ın sözüyle bitirelim: “Baksı Müzesi benim bavulumdur geri döndüğüm.”
Not: Adı geçen kitapların hepsi Baksı Kültür Sanat Vakfı tarafından yayımlanmıştır.
Radikal Kitap