Eski Uzak Doğu Türklerinin yazılı abideleri ve maddi kültürü

Abone Ol
“...Türk beğleri! Millet! İşitin! Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk Milleti senin ilini, senin töreni kim bozabilirdi?...  Ey Türk Milleti! Titre ve kendine dön!... Ben, hali vakti yerinde bir millete kağan olmadım!... Milleti yüceltmek için oniki savaş yaptım. Tanrı yarlıqadığı, kutum var olduğu için, ölecek milleti çok, ac milleti tok kıldım. Giyimsiz milleti giyimli, yoksul milleti bay kıldım...” [1, s.85-89]
                                                                                                                                                       Bilge Kağan (8. yüzyıl)

Azerbaycan bağımsızlık kazandıktan beri (1991), kültürel mirasımıza devletimiz büyük önem vermektedir. Bizimle beraber, tüm eski Sovyetler Birliğinde bulunmuş türk halklarının hepsinde kendini idrak etme eğilimi var. Azerbaycan tarihi genel türk tarihinden ayrı tam olarak öğrenilemez. Dünya halkları içerisinde en eski kültür çalarlarını kendinde yaşatan, insanlığa döneminin en mükemmel keşiflerini, savaş sanatını, cengâverliği, mertliği bahşeden türkler olmuştur. Bu bakımdan, türk halkları tarihinin, kültürünün, sanatının öğrenilmesinde, tebliğinde büyük hizmetleri olan TÜRKSOY organizasyonunun organize ettiği ve Moğolistan Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığının katkılarıyla başkent Ulanbatur şehrinde 2015 yılının 22-26 Eylül tarihlerinde düzenlenen "Üçüncü Müze Forumu" büyük önem taşıyor. Forumun işinde Azerbaycan, Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan, Türkmenistan ve Rusya Federasyonu bölgeleri (Moskova, St. Petersburg şehirleri, Saha (Yakutistan), Hakasya, Tuva (Tataristan), Altay Cumhuriyetleri) gelmiş araştırmacıların bildirileri dinlenildi. Bildirilerde, müzelerde korunmuş milli giysilere bahsedilmişti.

Ulanbaturda bulunan son Moğol hanı Bogdo Han’ın (1869-1924) Rezidans Müzesi 1893-1903 yılları arasında inşa edilmiştir. Bogdo Han tarihi kişilik olup, bağımsız Moğol devletinin oluşmasında, gelişmesinde belirleyici role sahip olmuştur. Konutun orta kısmı milli gelenekleri yansıtan 7 tapınaktan ve Avrupa üslubunda iki katlı binadan oluşmaktadır. Sonuncunun inşaatı 1905 senesinde tamamlanmış ve Bogdo Han bu binada yaklaşık 20 yıl yaşamıştır [2].

20. yüzyılın başlarında Moğolistan'da halk-özgürlük harekâtı güçleniyor. Bu harekâta önderlik eden Bogdo Han'ın gergin mücadelesi sonucunda 220 yıl Moğolistan’ı yöneten Mançukuo hükümetinin varlığına son konur ve 1 Aralık 1911 yılında ülke bağımsızlık kazanır. Yeni Bogdohan devleti oluşur (1911-1919. yıllar). 25 Mayıs 1915. yıl tarihli üçlü Rusya-Çin-Moğolistan anlaşmasına göre, ülke kendini yönetme hakkı kazanıyor [3, s.62]. 1921 yılında gerçekleşen halk devriminin sonucunda da bir han olarak devletin idare edilmesi ona havale ediliyor. Onun ölümünden sonra Moğolistan Halk Cumhuriyeti oluşur.

1931 yılında Çin'in kuzey eyaletlerinin Japonlar tarafından işgal edilmesi Moğolistan’a da olumsuz etki etmektedir. 1934 yılından Japonlar ülkenin kuzey sınırlarında hükmetmeye başlar. Diğer yandan ise Sovyetler bazı işçi halk kitlelerine baskı uygulamaktadır. Resmi olmayan bilgilere göre, 1933-1953 yıllarında ülkede 36 bin insan baskı ve sürgüne maruz kalmış [3, s.68].

1939 yılının Mayısında Halhin Gol semtinden Moğolistan’a giren Japon ordusu Eylül ayına kadar orada kanlı savaşlar yapmaya muvaffak olur. Aynı tarihten başlayarak Sovyet-Moğol bileşikleri Japonlara sarsıcı darbeler indiriyor. 1945 yılında Sovyet-Moğol orduları Japonya'nın Mançukuo’dan olan Kvantun ordusunu darmadağın ediyor. Günümüzün Ulanbaturunda G.K.Jukovun dev büstü yükselmektedir. 1990 yılında ülke Sovyetlerin etkisinden çıkarak, tam bağımsız yaşama adım atıyor.

Müze Forumu çerçevesinde Cengizhan adına Merkezi meydanda Kubilay Han'ın doğumunun 800. yıldönümü ile ilgili muhteşem devlet tedbirinde de iştirak ettik. Kubilay han kimdi? Neden ona bu kadar dikkat ve saygı beslenilir? Cengiz Han'dan başlayan büyük Moğol imparatorluğunun tarihi hakkında ne biliyoruz?..

Moğollar hakkında çok eserler yazılmıştır. Fakat 12.-13. yüzyıllarda yaşamış Moğollara ait bilgiler onların kahramanlık destanlarında kalmış. Moğol tarihinin bir parçası Ögeday Han'ın (Cengiz Han'ın oğlu) emriyle 1240 yılında "Moğolların soyu hakkında değerli Rivayet" adı ile bir araya gelir. 1247-1318 yıllarında yaşamış, Hülagû Gazan Han'ın, Olcaytu Han'ın ve Abu Said'in divan başkanı-veziri olmuş Reşîdüddîn Fazlullah-ı Hemedânî “Cami’üt-Tevarih” (“Tarihler toplusu” ve ya “Salnameler mecmuası”) eseri söz konusu kitapların “kaymağı”. Reşîdüddîn çok değerli hatıra yazmıştır. O, Moğolların tüm aşiretleri, onların başkanları Cengiz Han'ın 5. babasından başlayarak genel nesil şeceresine kadar, Cengiz Han'ın karısı, oğulları, kardeşleri, cariyeleri, torunları, onların geçtiği savaş yolları hakkında bilgi vermekte [4]. Reşîdüddîn’in eserinde Ögeday Han'ın "Moğollar soyu hakkında değerli Rivayet"inden daha fazla kullanılmıştır.

12. yüzyılda Moğollar Kulun-Bugir gölünden Altay dağlarına, kuzeyde Baykal gölüne, güneyde Gobi çölünün ötesinde, Büyük Çin seddi yakınında yaşıyorlardı. Onların büyük bir kısmı çöllerde hayvancılıkla uğraşıyordu. Moğolların serveti büyük at, koyun sürülerinden ve sığır nahırlarından ibaretti. Moğol kabilelerinden sayıca ve harbi güçte diğerlerine fark atanlar vardı ki, bunlar da Tatarlar, Naymanlar, Keraitler’den ibaretti. 1206 yılında Onon nehri kıyısında Moğol noyonlarının kurultayı Temuçin’i (1162-1227) Moğol boylarının büyük hanı (kağanı) ilan eder. Çin geleneklerine göre, yeni seçilen hükümdar kendi adını değiştirmeliydi [5, s.11]. Böylece, Temuçin yeni isim – Cengiz Han (türkçe tengiz – deniz, okyanus) adıyla tanınmaya başlamıştır (1206-1227). Bazı kaynaklarda "Ching" Moğol dilinde "kuvvet", "güç" anlamında kullanılır [6, s.284].

Cengiz Han'ın Kungirat kavminden olan eşi Börte-Fucindən («Fucin» Çin dilinde “hatun, kadın” anlamına gelir) 4 oğlu ve 5 kızı olmuştur. Oğulları - Cuci, Çağatay, Ögeday, Tuluy; kızları – Fucin beyi, Ciciğan, Alagay beyi, Tümelün, Altelün. Cengiz Han gelecekte Moğol hâkimiyetinde ara savaşları önlemek maksadıyla kendisinden sonra iktidara ancak Börte-Fucinden olan oğullarının gele bileceğini belirlemişti. Cengiz Han ve Cuci 1227 yılında vefat ettiğinden, Büyük Han görevine Cengiz Han'ın üçüncü oğlu Ögeday (1187-1241, hanlık dönemi – 1229-1241) seçilmişti. Verilere göre, Cengiz'in annesi Selin eke türk kızıydı. Babası ise Yesügey Bahatur olmuştur.

Cengiz Hanın imparatorluğu 5 han döneminde çok geniş arazilere sahip olmuştur. Cengiz Han ve Ögedaydan sonra, Büyük Han tahtına seri olarak Cengiz'in torunu Güyük Han (1206-1248, hanlık dönemi – 1246-1248), Münkedir Han (1208-1258, hanlık dönemi – 1251-1258) ve Kubilay Han (1215-1294, hanlık dönemi – 1260-1294) seçilmişler. Cengiz Han'ın küçük oğlu Tuluy kağan seçilmese de, 1241-1246 yıllarında Moğol İmparatorluğu'nu idare etmişti. Onların döneminde imparatorluğun topraklarında 50'yi aşkın halkın yaşadığı 24 milyon kilometrekare alanı kapsıyordu. Sibirya'dan güney-doğu Asya'ya, Kore yarımadasından Bulgaristan'a kadardı. Bu çiçeklenme döneminde imparatorluğun sınırları Çin-Yuan İmparatorluğu, Altın Orda, Hülagûler ve Çağatay devletlerini içerirdi [3, s.28].

Moğol İmparatorluğu'nun başkenti Karakurum (Türk dilinde "kara taşlardan oluşan set” anlamında) şehri idi. Henüz Ögeday Kağan’ın döneminde Çin'in büyük bir kısmı zapt edilir. 1235 yılında Büyük kurultayda Ögeday Kağan batıya doğru askeri seferler için karar alıyor. Batı Han (Cuci’nin oğlu) başkumandan tayin olunur. Kubilay Han'ın zamanında Japonya'dan başka (Japonya Moğolistan’ın vassalıydı) hemen hemen tüm Doğu Asya işgal altında düşüyor. 1264 yılında Kubilay Han Pekin şehrini Moğol İmparatorluğu'nun başkenti ilan eder ve 1271 yılında imparatorluğa yeni isim verir – Yuan [3, s.33]. 
Ulanbatur şehrinin merkezinde bulunan Ulusal Tarih Müzesi'nin koleksiyonu ile tanıştık. Evvela, müze birkaç büyük salondan oluşur. Eski ve orta çağları yansıtan salonlar üç tarihi-kronolojik dönemi kapsar: birinci salon – Büyük Hun İmparatorluğu (MÖ 3. – MS 1. yüzyıllar), ikinci salon –Göktürk İmparatorluğu (6.-8. yüzyıllar) ve üçüncü salon – Büyük Moğol imparatorluğu dönemini (1206-1634 yılları. Sonuncu – 37. Moğol hanı Ligden Han’ın vefatına kadar olan dönem).

Moğollar büyük hevesle önceki dönemleri kendilerinin ve babalarının mirası olarak kabul edip, büyük saygı duyarlar. Burada modern Moğolistan topraklarında çeşitli dönemlerde mevcut olmuş Syanbi, Nirun, Türk, Uygur, Kidan halklarının devlet geleneklerini [7], kültürünü ve tarihini gösteren eşyalar, çeşitli dönemlerde imparatorluğun sınırlarını gösteren haritalar gösterilmiştir. Not edelim ki, Hun Türklerine ait ilk bilgiye MÖ 1764. yıla (yani 3780 yıl önceye – A.S.) ait Çin kaynaklarında rastlanır [8, s.23]. MÖ 4.-3. Yüzyıllara ait Pazırık kurganlarından arkeolojik kazılar sırasında bulunan eski Hun-Türk imparatorluğuna ait silahlar, altın, gümüş ve diğer metallerden yapılmış, eski İskit sanatının örnekleri sayılan, "hayvan stili" olarak adlandırılan süs eşyaları müzeyi süslüyor. Mete Kağan’ın döneminde Hunlar dünya tarihinde ilk kez erken göçebe çöl halklarını birleştirip büyük devlet kurmuşlardır [9, s.15].

İkinci salon Göktürk İmparatorluğu'nun tarihini temsil eder. Burada büyük ve görkemli tarihimizin, tarihte ilk olarak "Türk" kelimesini taşıyan bir devletin maddi kültür örnekleri gösterilmiştir. Dikkat çeken sergiler içerisinde mermerden yapılmış, boyutları 40x19x21,5 cm olan Gültekin Kağan’ın (685-731) kafa büstü özel bir yere sahiptir. Bu nadir sergi Moğol-Çek arkeolojik grubunun "Haşat-Somon" adlı yerde, Gültekin’in kabrinde yaptığı arkeoloji kazılar sırasında bulundu onaylandı. Onun kafa bölümü kırılarak iki parçaya bölünmüş. Müzenin bu salonunda Bilge Kağan’ın yazılı bengü-taşı (Türk ulularının sözlerini ebedîleştiren anıt taşlar) bulunmaktadır. Göktürk bengü-taşları 13 adettir (Son kazılarda daha 4-ü bulunmuştur). Salonda diğer yazılı taşlar, kaplumbağa heykelleri, silahlar, askeri giyim vb. sergilenmektedir.

Üçüncü ve ondan sonraki salonlarda Büyük Moğol İmparatorluğu'nun kurulmasından modern zamana kadar olan dönem kronolojik sırayla görüntülenmekte. Müzenin salonları nesnelerle çok zengindir. Burada Moğol savaşçılarının kıyafetleri, silahları, atlarının uyuğu (heykeli), savaş sahnelerini yansıtan resimler, yurtlar, tarım aletleri vb. vardır.

Seferimiz sırasında yolumuz Bilge ve Gültekin hanların veziri olmuş, bilici Tonyukuğun yazılı taşlarını görmek oldu. Bu yazılı taşlar Bilge ve Gültekin kağanların yapılarından yaklaşık 360 km mesafede – Ulanbatur’dan 47 km uzaklıkta, esas yoldan ise ilave 11 km çöllere doğru uzanan ovada bulunmaktadır. Bilgilere göre, son 11 km yol Türkiye Cumhuriyeti'nin harcamaları hesabına çekilip ve anıt onlar tarafından korunmaktadır. Tonyukuğa ait iki yazılı taş anıt demir parmaklıklar arasında saklıdır. Bu taşlardan birinin üzerinde Göktürk harfleri ile Türk dilinde yazılmış 35, diğerinin üzerinde ise 27 satır yazı vardır. Göktürk yazıları 38 harften oluşan Orhun alfabesi ile yazılmıştır. Bu yazılar kağanların türk milletine rapor vermesi, yol göstermesi, gerçekten danışmanlık vb. yansıra, Türk milletini birliğe, devleti düşmanlardan korumaya çağıran bir çağrıdır: “Türk milleti arasında silahlı düşman koşturmadım... Düşman çok diye, korkmadım... Tanrı güç verdiği için savaştık, zafer kazandık...”.

Göktürk kitabeleri hakkında ilk kez 13. yüzyılda yaşamış Alâeddin Atâ Melik Cüveynî “Tarih-i Cihan Güşa” eserinde bilgi vermektedir. Bu kitabeleri ilk kez 1889 yılında M.Yadrintsev okumuştur. 1891 yılında Türkolog bilimci V.Radlof bu yazılar üzerine araştırma yapar ve 1893 yılının 25 Kasım'ında bunları okumaya muvaffak olur. 15 Aralık 1893 yılından itibaren bu yazıları dünyaya tanıtıyor.

Buradan son 11 kilometreyi geri dönüp, esas olarak bir kadar da ilerledikten sonra (buradan toplam 53-54 km mesafede), uzaktan görünen büyük tepelerden birinde dairesel mimari tarzda inşa edilmiş binanın üzerinde Cengiz Han'ın at sırtında dev heykeline ulaştık. Dairesel binanın yapısındaki 36 dev sütun, Cengiz Han'dan sonra gelmiş 36 Moğol hanına işarettir. Anıtın yüksekliği 40 metredir. Dairesel bina üç yüksek kattan oluşuyor. İçeride büfe, restoran, mağaza ve Cengiz Han'ın kamçısını, ayakkabılarını yansıtan dev sergiler vardır. Asansörle en yükseğe – at heykelinin üstüne çıkmak mümkün. Binanın bodrumu ise iki büyük salondan oluşan müzedir. Birinci salonda Büyük Hun imparatorluğuna ait tunç aletler, silahlar, süs eşyaları vb., ikinci salonda ise Moğol imparatorluğuna maddi kültür kalıntıları sergileniyor. 

Buradan yolumuz "13. yüzyıl kenti"ne döndü. Amaç 13. yüzyılda Moğolların hangi şartlarda yaşadıklarını görmekti. Kağan'ın konutuna ulaşmak için yedi bekçi istasyonundan geçtik. Tüm istasyonlar 3-5 çadırdan ve çok da büyük olmayan bahçe alanından oluşmaktadır. Sondaki küçük şehir ve burada bulunan 5 çadır ise şamanlara aitti. Orada şaman ayini (kamlaniya) için özel bir yer de yapılmıştı. Şaman çadırlarının her biri Uzak Doğu'nun çeşitli halklarının şaman adetlerini ve özelliklerini yansıtır. Nihayet kağanın "13. yüzyıl kenti"ne ulaştık. Çok büyük bahçe alanı olan, dört yandan bekçi istasyonları ile çevrili küçük şehir 7 çadırdan ibaretti. Merkezdeki büyük çadır kağana aitti. Han'ın tahtı çadırın içerisinde, baş tarafta konulmuştu. Bu dolaştığımız yerlerin hiçbirinde elektrik enerjisi yoktu.

Büyük Moğol İmparatorluğu olmadan önce burada Hun Türklerine, Göktürklere ve çeşitli Türk boylarına ait devlet bileşikleri olmuştur. Araştırmacılar bu sonuca varmış ki, imparatorluk oluşturulduğu zaman bölgede yaşayan diğer halklar yerel nüfusun 8-10%-dan fazla olmamıştır. 20. yüzyılın 70'li yıllarında bir milyon, bugün toplam 3 milyon olan Moğolların (ilginç: ülkede yaklaşık 93 milyon büyük ve küçükbaş hayvan var) o zamanlar kaç kişi olacaklardı ki, 24 milyon kilometrekare toprağa serpelenmiştiler? Tabi ki, savaşçılarının sayısı 150 bin olsaydı bile, her 24 bin kilometrekareye 1500 kişi düşer (kıyaslamada, günümüzün Azerbaycan topraklarına toplam 5250 kişi). Bu, iktidarı tutmaya yeterli miydi? Böyle bir soru da akla gelmektedir: Moğollar nasıl olmuş da yüzyıllarca büyük devletleri esaretinde tuta bilmiş? Peki, bu kadar Türk birdenbire yok mu oldu? Bölgenin eski sakinleri olan, büyük uygarlığa, harp sanatına sahip, Mu kıtasından yayılan, Çin'in doğusunda dev "Beyaz piramitler" inşa eden, milattan önce ve sonra devletler, imparatorluklar kuran, yazı kültürü olan, "Altun giyimli adam"ı altın zırhla süsleyen ve daha nelere sahip olan Türkler nereye kayboldular?

Cengizhan adına Uluslararası Akademinin (Moğolistan) akademisyeni Anatoliy Olovinçov "Türkler yoksa Moğollar? Cengizhan devri" adlı kitabında Cengizhan İmparatorluğu'nun devlet dilinin Türk dili olmasına dair 11 esaslı delil göstermiştir. O, Göyük Han'ın devlet mührünü (Vatikan'dan bulunmuş mektup), Kubilay Han'ın ve haleflerinin mektuplarını, ayrıca Çin kâğıt parası "Yuan" üzerinde Uygur yazı tipi ile Türk dilinde yazılmış Kubilay Han'ın mührünün olmasını ve b. örnekleri sunuyor. Ayrıca araştırmacı belirtiyor ki, "Moğol" adlı millet var olmadı. "Moğolistan" terimi siyasi anlam taşıyor. Karşılaştırma için, o, ABD'yi örnek gösteriyor. Kimdir Amerikalılar? Onlar ABD'de yaşayan Afrikalılar, Fransızlar, İtalyanlara ve b. 13. yüzyılda Avrasya çölleri Türklerin geniş yaşadığı arazi olup. Onlar Tatar, Kerait, Celayir, Menqu, Nayman vb. gibi kavimlere ayrılmışlar. Salnamelerin birinde yazıyor ki, bir kez Cengiz Han'ın kabulüne Çin elçisi Menhun gelir. Cengiz Han seferde olduğundan, elçiyi Han’ın valisi Muhali karşılıyor. Çin elçisi ona sorar: "Sen kimsin?". Muhali cevap verir: "Ben tatar adamıyım". Demek ki, o dönemde tatarlar fahri düzeyde duruyorlardı. Cengiz Han'ı çeşitli milli mensubiyeti olan insanlar kaplamış. Öyle ki, o, yeni devlet kurmak istiyor, o zaman bütün tayfaları bir millet adı altında birleştirmek karar verir. Peki, onları hangi isim altında toplasın? Moğolistan adı en tarafsız ve yüksek seslenir. "Menqu" – "sürekli" ve "kol" – "ordu" kelimelerinin birleşmesinden oluşan "Sonsuz ordu". Cengiz Han ise Türkdür. Devlet yarattıktan sonra Moğol olmuştur [10].

Demek ki, Tatar-Moğol birlikleri deyince, göz önüne Türk-Moğol savaşçıları geliyor. Savaşçıların esas kısmının ve çoğunluğun Türklerden ibaret olması tartışılmaz. Sadece, "Moğol" siyasi hâkimiyeti altında birleşmiştiler. Çeşitli kaynaklarda kuzey Türklerine "Tatar" deniliyor. Türk'ün düşmanlarının "Tatar" adlandırdığı halk ta Türklerdir. "Türk" kelimesinden çekinenler "Azerbaycan Türkleri"ni "Azerbaycan Tatarları", Kırım Türklerini "Kırım Tatarları", Volga etrafındakı Türkleri "Volga Tatarları" ve s. adlandırmışlar.

Not edelim ki, Cengiz Han üç büyük katkılarıyla BMT tarafından "bin yılın adamı" ilan edildi: 1) 1206 yılında yeni devlet yaratır-yaratmaz Cengiz Hanın hazırlattığı "Yasa" kanunlar mecmuasını ilk Anayasa olarak adlandırılabilir. Avrupa’da ilk resmi Anayasa bundan 323 yıl sonra – 1529'da Litvanya Knyazlığı’nda yapılmıştır; 2) 1215 yılında Cengiz Han tarafından Harezm İmparatorluğu ile yakın komşuluk ve diplomatik ilişkiler zemininde, sınırların dokunulmazlığı hakkında anlaşma yapılıyor. Fakat biraz sonra Han tarafından Harezm'e gönderilen savaşçılar sonuncular tarafından casuslukta itham edilir ve çoğu öldürülür. Bu ise Cengiz Han'ın Orta Asya'ya seferine sebep olur. Nitekim, Avrupa'da bu tip anlaşmalar 1648 yılından sonra rastlanmıştır. Bu da Cengiz Han'ın Avrupa medeniyetinden 400 yıldan fazla ileride olduğunu göstergesidir; 3) Dünyada ilk Biyosfer koru Cengiz Han tarafından kuruldu. "Horig gazar" (Yasaklı toprak) olarak adlandırılan bölgede avlanmak, canlıları yakalamak, ağaçları kırmak, hayvan otarmak vb. yasaklanmıştı. Karşılaştırma için diyelim ki, ilk resmi Biyosfer bölge Amerika'da 1974 yılında – Cengiz Han'ın ölümünden yaklaşık 750 yıl sonra meydana çıkmış.

Türk-Moğollar Azerbaycan'ı çeşitli aralıklarla 190 yıl (1221-1410) esarette tutmuşlar. Bu işgaller ülkemizi istila eden diğer yağıların işgallerinden farklı değildi. Tabii ki, topraklarımıza göz diken herhangi millet olursa olsun, bizim düşmanımız sayılır. İşte Türk-Moğollar da onun gibi. Arazi işgal edilmiş, ekonomi yıkılmış, insanlar öldürülmüş ve s. Fakat insan herhangi mutsuzluğun içerisinde belli mutluluk da arıyor. Türk-Moğolların Azerbaycan’a geldiği zaman burada Arap ve Fars dili hâkim dildi. Yerel halk ise kendi ana dilinde – Azerbaycan Türkçesinde konuşmaktaydı. Türk-Moğollar bu dilin onlara yakın olduğunu dikkate alıp, devlet yazışmalarını üç dilde – Arap, Fars ve Türk dillerinde yapmışlar. Bu da Türk-Moğol İmparatorluğu'nun dilinin Türk dili olmasını gösteren bir başka delildir.

Moğolistan'da gördüklerim araziye yayılmış eski Türk tarihinin ve kültürünün küçük bir parçasıdır. Gelecek çalışmalarda tarihimizin yeni sayfalarının inceleneceği kuşkusuzdur.

KAYNAKLAR
1. Refik Özdek. Türklerün Altın kitabı, cilt 1, İstanbul, 1990.
2. Путеводитель музея-резиденции Богдо хана., Улан-Батор, 2008.
3. Национальный Музей Монголии., Улан-Батор, 2013.
4. Рашид-ад-дин Ф. Сборник летописей. Т.I, книга вторая, M.-Л, 1952.  
5. Seyidov A.Q., Azərbaycan XIII-XIV əsrlərdə. Monqol işğalları. M/V, Bakı, 2009.
6. Muxtarova Ə.İ., Türk xalqlarının tarixi, Bakı, 2002.
7. Qumilyov L.N. Qədim türklər., Bakı, 1993.
8. Гумилев Л.Н. Хунны., M., 1960.
9. Ахундова Н.Ч., Гусейнзаде Р.А., Кавказ и великие тюркские империи. Баку, 2012.
10. Оловинцов А.Г., Тюрки или монголы? Эпоха Чингизхана., Издательство: LEM (Лем), 2014., Оловинцов A.Г.: «Чингисхан не был монголом» - Zakon.kz., 03 июл 2013., Газ. «Мегаполис» http://www.zakon.kz/4565115-v-kokshetau-gruppa-deputatov-prinjala. html.