Ermeni meselesi ne zaman başladı?
Osmanlı Devleti’nin güçsüzleştiği 19.yüzyılda önce Rusya, sonra İngiltere ve diğer Batılı emperyalist devletler Rumeli’deki Hıristiyan halkları ve Anadolu’daki Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmaları için tahrik ve teşvik etti. 93 Harbi denilen Türklerin yenilgisi ile biten 1877-1878 Türk-Rus Savaşından sonra Türkler, 500 yıldan beri oturdukları Rumeli topraklarından imhâ edilerek sökülüp atıldılar. Bu durum Ermenileri de harekete geçirdi. Ermeni patriği ve Ermeni ileri gelenleri Türk tebasından olmalarına rağmen Rus başkumandanı Grandük Nikola’yı tebriğe gittiler. Anadolu’da hiçbir yerde çoğunluk olmadıkları halde, kendilerine Ermenistan kurulmasını istediler. Bu olmadı amma, Ermeni adı ilk defa uluslararası bir antlaşmaya, yani 1878 Yeşilköy Türk-Rus Antlaşması’na girdi. Daha sonra İngiliz-Rus rekâbeti ve diğer devletlerin yardımı ile Ermeni terör örgütleri kuruldu. Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde Osmanlı Devleti’ne karşı isyanlar başlatıldı.
Birinci Dünya Savaşında Türk-Ermeni İlişkileri
Osmanlı Devleti’nin 14 Kasım 1914’de İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı Almanların oyunu ile Birinci Dünya Savaşı’na girmesi Ermeni komitelerince büyük fırsat olarak görüldü. Gönüllü alaylar kurarak Rus saflarına katılan Ermeniler, Rus işgal kuvvetleriyle birlikte Doğu Anadolu topraklarımıza girdiler. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde yeni isyanlar çıkartıp, Osmanlı kuvvetlerini arkadan vurdular. Sivil Türk halkı büyük bir katliama uğratıldı. (1)
Tehcir (Ermenilerin zorunlu göçü)
Devlet bir kaç cephede savaşırken, Türklerin savaşa gitmeleri sonucu meydan Ermenilere kaldı. Van’da isyan başlatıldı. Devlet bu durumda 27 Mayıs 1915 tarihinde ( tehcir ) Rus cephesindeki Ermenilerin güneye göç ettirilmesi kararını aldı. İşte bu karar, Ermenilerin Türkleri soykırım yapmakla suçladıkları olaydır. Önce şunu sormak lazım,’’Türklerin yaptığı tehcir, soykırım târifine uyar mı?’’
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1948 tarihli kararı ile kabul edilmiş soykırım târifi tehcire uymamaktadır. Osmanlı İmparatorluğu kendi vatandaşları olan savunmasız Ermenileri kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak için öldürmemiş ve aynı amaçla tehcire zorlamamıştır. Osmanlı Devleti, bağımsız devlet kurmak amacıyla savaş sırasında Rusya tarafında yeralan, düşman saydığı Müslüman halkı öldüren Ermenilerle savaşmıştır.
Osmanlı Devleti kendi topraklarının bütünlüğünü savunmak amacıyla düşmanla işbirliği yapan ve yapabilecek Ermeni nüfusa tehcir uygulamıştır. Türkiye Cumhuriyeti savaş sırasında Ermenilerin öldüğünü ve nüfusun tehcire tabi tutulduğunu kabul etmiştir. Olanları soykırım olarak adlandıranlar, Osmanlı Devleti’nin Müslüman halkının da soykırıma uğradığını bu soykırımın Ermeniler tarafından yapıldığını kabul etmek zorundadır. (2)
Prof.Justin Mcarty ‘’Ölüm ve Sürgün’’ adlı eserinde Doğu Anadolu genelinde, 1912-1922 arasında öldürülen Türk-Müslüman sayısının 1 milyon 250 bin civarında olduğunu, bazı şehirlerin nüfusunun yarıdan fazla azaldığını, bu sayıların ifâde ettiği çilelerin derinliğinin idrake sığmadığını, bunun târihin gördüğü en büyük felâketlerin üzerinde olduğunu yazmaktadır.
Doğu Anadolu’da Ermeni zulmü
1916 Temmuz’unda Ruslar Erzincan’a kadar ilerlemişlerdi. 1917 Şubat Rus Devrimi’nden sonra Ruslar geri çekilmeye başladılar. Meydan Ermenilere kaldı. Ermeniler bu dönemde Ruslarla işgâl ettikleri Türk şehir ve köylerini Türklerden temizlemeye ve anlatılmaz zulümlere hız verdiler. 1917 yılında Osmanlı orduları yeniden toparlandılar. 1918’de saldırıya geçtiler. Geri alınan Doğu Anadolu şehirlerimizin durumunu 15.Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir şöyle anlatıyor; (3)
"15 Şubat’ta Erzincan’ı aldık. Ermeniler pek az karşı koydular. Güzel yapılar ve kışlalar yakılmıştı. Bazılarının içini insanlarla doldurup yakmışlardı. İçi cesetlerle dolu kuyular çoktu.
21 Şubat’ta Bayburt’a geldik. Buradaki cenazeler insanın aklını oynatacak kadar çoktu. Bütün çocuklar süngülenmiş, yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulup yakılmış, gençler baltalarla parçalanmıştı. Çivilere asılmış ciğer ve kalpler görülüyordu. Müfrezem 22 Şubatta Mamahatun’u (Tercan’ı) işgâl etti. Burada sağ kalan kimse bulunamadı. Ermeniler bütün ahalisini öldürüp büyük çukura doldurmuşlardı. Her taraf yanıyordu. Aşkale ve Yeniköy’de ise aynı manzara vardı. Bunları görünce Erzurum’daki kardeşlerimizin imdadına koştuk. 11 ve 12 Mart’ta Ilıca ve Erzurum’u aldık. Erzurum’da öyle acıklı manzaralar gördük ki, insanı insanlıktan iğrendiriyordu. Halk gözyaşı ile şuraya buraya koşuyor, kimi babasını, oğlunu süngülenmiş veya yakılmış buluyordu. Birçok sokakta hiç hayat görülmüyordu. Yerlerde çocuk, kadın, yaşlı kanlar içinde yatıyordu. İstasyon sanki bir mezarlık gibi ölülerini dışarıya fırlatmıştı..."
Güney Anadolu’da Fransız-Ermeni işbirliği
25 Kasım 1918 de Adana bölgesinde başlayan Fransız ve Ermeni işgâlini ‘Milli Mücadele’de Develi’(4) adını taşıyan eserde Mehmet Özdemir, tanıklar ve belgelerle şöyle anlatmaktadır;
’’Fransızlar ikindi üzeri şehre girdiler. Kiliselerin çanları çalınıyordu. Ermeni evleri, dükkânları, çarşı, pazar itilâf devletleri ve Ermeni bayrakları ile donatıldı. Yer yer Türk bayrakları yırtıldı. Gece fener alayları tertip edildi. Taşkınlık son haddini buldu. ’Kahrolsun Türkler ‘ sesleri ve ağza alınmayacak küfürler ortalağı çınlatıyordu" (s.42)
Fransızlarla birlikte gelen Ermenilerin 70 bini Adana ile köylerinde, 12 bini Dörtyol’a, 8 bini Haçın’a(Saimbeyli) ve geri kalanı Osmaniye, Kadirli ve Kozan’a yerleştirilmişti. Ermeni terör ve zulmü Türkleri canından bezdirmişti. Çukurova Türkleri herşeylerini bırakıp Develi ve Kayseri’ye doğru kaçtılar.’’
Bu sırada Develi’nin durumu eserde şöyle anlatılıyor;
’’1.Dünya Savaşında tehcir edilmiş Ermeniler Develi’ye dönmüşler hâkim ve zalim tavırları ile intikam fırsatları gözlüyorlar ve her an Türk mahallelerinin hücuma uğrayacağı bekleniyordu. Kimse hayatından emin değildi. Sevr antlaşmasının Ermenilere verdiği hak ile Ermeniler vatanın hakiki sahibi kendilerini görüyor, Türkleri hakaretle aşağılıyorlardı. Fransızlar kendi haritalarında istilâ mıntıkalarını çizdikleri yerlere kadar hükümlerini yürütüyorlar, bu hükmün zabıta kuvveti de Ermeniler oluyordu. Haçın’da toplu kuvvetle etrafa saldırıyor, Develi kenarından geçen Zamantı suyunu hudut çizerek, iç taraflarda reva gördükleri gibi, dış tarafa da hücumlarını hazırlıyorlar, yeni yerlerin zaptına karar veriyorlardı.’’(s.48)
Bu dönemi araştıran Prof.Justin McCarty’ ‘Ölüm ve Sürgün’ isimli eserinde(5) Ermeni Lejyonu hakkında önemli bilgiler veriyor ;’’Fransız Doğu Lejyonu topluluğunun bir parçası olan Ermeni Lejyonu, 4 tabura bölünmüş, yaklaşık 5 bin askerle subaylardan oluşuyordu ve bunlar Mısır’da birliğe yazılmışlardı. Birlikteki askerler Anadolu’dan gelme Ermeni sığınmacılar, Yakın doğunun diğer bölgelerinden gelen Ermeniler, Avrupa’dan hatta Amerika’dan gönüllü gelmiş Ermenilerdi. Daha işin başından beri, lejyonun amacı açıktı. Ermeni subayların belirttiği üzere, lejyon mensupları düzenli Fransız ordusunun birliklerindeki askerler gibi Fransa’yı düşmana karşı savunmak için değil, özellikle Türklere karşı savaşmak için ve yalnız bunun için kendine özgü bir topluluk olarak askere alınmışlardı.’’(s.233)
Şimdi Fransa’nın Ermeni tezlerine neden sahip çıktığını daha iyi anlıyoruz. Çünkü o dönemde Antep’te, Maraş’ta, Urfa’da, Adana ve Çukurova’da Türklerin yaşadığı kötülüklerin baş aktörü Fransa’dır. Urfa, Maraş ve Antep’te Fransız kumandasındaki Ermeni zülmü ve katliamına karşı Türkler on binlerce şehit vererek şanlı bir mücadele vermişlerdir. Fransızlar mağlup olup giderken Ermeniler de onları takip etmişlerdir.
Milli Mücadele’de (Türk Bağımsızlık Savaşı’nda) Ermeniler
Birinci Dünya Savaşı sonucu Türk Vatanı, İngiliz, Fransız, İtalyan ve onların piyonları Yunan, Ermeni silâhlı güçleri tarafından işgal edildi. İşte bu andan itibaren, Türk Milletinin Atatürk’ün önderliğinde şanlı İstiklâl Mücadelesi başladı. Soykırıma uğradığını iddia eden Ermeniler, Anadolu’da düzenli ordularla Türklere karşı savaştılar. Yalnız bu durum bile soykırım olmadığını ortaya koyar. Kaldı ki; elimizde bu dönemi aydınlatan sayısız belge ve şâhit de Ermeni tezini çürütmektedir. Ermeni iddialarına mesnet olan Andonian belgelerinin de düzmece olduğu anlaşılmıştır.
Türkler Atatürk’ün önderliğinde ne yaptı?
Ermeniler önce Doğu Anadolu’da Ruslarla, sonra Güney Anadolu’da Fransızlarla beraber Türkleri imhâya kalktılar. Böylece hiç bir yerde nüfusça çoğunluk olmayan Ermeniler lehine Anadolu Türksüzleştirilmek istendi. Bu çok kötü duruma rağmen, Türkler vatanlarını, namuslarını korumak için şerefli, haklı, inanılmaz bir mücadele verdiler. Oyunu bozdular. Emperyalistler ve onların maşaları hedeflerine ulaşamadılar. Çünkü Türkler; kendisine kefen biçenlere Ata’sı önderliğinde haddini bildirdi.
Günümüzde Ermeniler ne istiyor?
Ermeniler geçmişte proğramlı basın yayın faaliyetleri yanında Türklere karşı silâhlı terör yolunu seçtiler. Özellikle Türk Devlet adamlarına yöneltilen bu terörist strateji ilk defa 1905’de II. Sultan Abdülhamid’e yapılan bombalı saldırı ile başladı. Ermeni terörü, İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerinden sonra yurt dışındaki Türk temsilcilik ve kuruluşlarına yönelmiş ve 1973 yılından 1994 yılına kadar 36 devlet görevlisi şehit edilmiştir.
Ermeni terör örgütlerinin amacı Türkiye’yi istikrârsızlığa sürüklemek ve sözde işgal altındaki Ermeni topraklarını kurtararak ‘’Bağımsız Ermenistan’’ kurmaktı. Bugün Ermenistan politikasında, söz konusu isteklerin değişik başlıklar altında devam ettiği görülmektedir.
Ermenistan Anayasası’nda Türkiye toprakları ‘’Batı Ermenistan’’ denilerek hak iddia edilmekte ve Ermeni Cumhurbaşkanlığı bayrağında Ağrı dağımızın resmi bulunmaktadır. Türkiye’ye Ermenistan sınırımızı açmamız için baskı yapan Batılı devletler önce Âzerbaycan toprağı Karabağ’ı işgâl eden 1 milyon Âzerî’yi göçe zorlayan Ermenistan’a yaptırım uygulamalıdır.
Türkiye üzerindeki Ermeni emelleri açıktır. Ermeniler sözde Ermeni soykırım iddiaları vasıtasıyla önce meselenin tanınmasını sağlamak, daha sonra soykırım olarak kabul edilmesini, bu yolla Türkiye’den tazminat ve toprak talebinde bulunmak istemektedir. Türkiye’nin kimseye verecek bir karış toprağı ve tazminatı yoktur. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna mesnet olan 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nda bu hususlar karara bağlanmıştır. Şimdi hiç bir devletin bizden bir şey isteme hakkı yoktur.
Ermeni Meselesine karşı günümüzde Türkler ne yapmalı?
Dün olduğu gibi, bugün de Ermenilerle Türkler arasındaki sorunlardan faydalanan, Ermenileri kışkırtan, soykırım iddialarını Türkiye’ye baskı yapmak ve bir şeyler koparmak için kullanan bâzı devletler vardır.
Türkiye Ermeni soykırım iddiaları ile mücadelede ABD kongresinde soykırım tasarılarına engel olmak için lobicilerden medet umuyor. ABD soykırım tasarısını başımızda sanki Demokles’in kılıcı gibi tutmaktadır. Türkiye hakkını el yardımı ve insafı ile mi savunacak?
Önce kendi gücümüze güvenmeliyiz. Genç nesillerimize târihimizi ve bütün dünyaya yılmadan tezlerimizi anlatmalıyız. Ama esas olan; vatanımızda millî birlik içinde her bakımdan güçlü olmaktır. Dünyanın anladığı dil budur!
Kaynakça:
1916 Temmuz’unda Ruslar Erzincan’a kadar ilerlemişlerdi. 1917 Şubat Rus Devrimi’nden sonra Ruslar geri çekilmeye başladılar. Meydan Ermenilere kaldı. Ermeniler bu dönemde Ruslarla işgâl ettikleri Türk şehir ve köylerini Türklerden temizlemeye ve anlatılmaz zulümlere hız verdiler. 1917 yılında Osmanlı orduları yeniden toparlandılar. 1918’de saldırıya geçtiler. Geri alınan Doğu Anadolu şehirlerimizin durumunu 15.Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir şöyle anlatıyor; (3)
"15 Şubat’ta Erzincan’ı aldık. Ermeniler pek az karşı koydular. Güzel yapılar ve kışlalar yakılmıştı. Bazılarının içini insanlarla doldurup yakmışlardı. İçi cesetlerle dolu kuyular çoktu.
21 Şubat’ta Bayburt’a geldik. Buradaki cenazeler insanın aklını oynatacak kadar çoktu. Bütün çocuklar süngülenmiş, yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulup yakılmış, gençler baltalarla parçalanmıştı. Çivilere asılmış ciğer ve kalpler görülüyordu. Müfrezem 22 Şubatta Mamahatun’u (Tercan’ı) işgâl etti. Burada sağ kalan kimse bulunamadı. Ermeniler bütün ahalisini öldürüp büyük çukura doldurmuşlardı. Her taraf yanıyordu. Aşkale ve Yeniköy’de ise aynı manzara vardı. Bunları görünce Erzurum’daki kardeşlerimizin imdadına koştuk. 11 ve 12 Mart’ta Ilıca ve Erzurum’u aldık. Erzurum’da öyle acıklı manzaralar gördük ki, insanı insanlıktan iğrendiriyordu. Halk gözyaşı ile şuraya buraya koşuyor, kimi babasını, oğlunu süngülenmiş veya yakılmış buluyordu. Birçok sokakta hiç hayat görülmüyordu. Yerlerde çocuk, kadın, yaşlı kanlar içinde yatıyordu. İstasyon sanki bir mezarlık gibi ölülerini dışarıya fırlatmıştı..."
Güney Anadolu’da Fransız-Ermeni işbirliği
25 Kasım 1918 de Adana bölgesinde başlayan Fransız ve Ermeni işgâlini ‘Milli Mücadele’de Develi’(4) adını taşıyan eserde Mehmet Özdemir, tanıklar ve belgelerle şöyle anlatmaktadır;
’’Fransızlar ikindi üzeri şehre girdiler. Kiliselerin çanları çalınıyordu. Ermeni evleri, dükkânları, çarşı, pazar itilâf devletleri ve Ermeni bayrakları ile donatıldı. Yer yer Türk bayrakları yırtıldı. Gece fener alayları tertip edildi. Taşkınlık son haddini buldu. ’Kahrolsun Türkler ‘ sesleri ve ağza alınmayacak küfürler ortalağı çınlatıyordu" (s.42)
Fransızlarla birlikte gelen Ermenilerin 70 bini Adana ile köylerinde, 12 bini Dörtyol’a, 8 bini Haçın’a(Saimbeyli) ve geri kalanı Osmaniye, Kadirli ve Kozan’a yerleştirilmişti. Ermeni terör ve zulmü Türkleri canından bezdirmişti. Çukurova Türkleri herşeylerini bırakıp Develi ve Kayseri’ye doğru kaçtılar.’’
Bu sırada Develi’nin durumu eserde şöyle anlatılıyor;
’’1.Dünya Savaşında tehcir edilmiş Ermeniler Develi’ye dönmüşler hâkim ve zalim tavırları ile intikam fırsatları gözlüyorlar ve her an Türk mahallelerinin hücuma uğrayacağı bekleniyordu. Kimse hayatından emin değildi. Sevr antlaşmasının Ermenilere verdiği hak ile Ermeniler vatanın hakiki sahibi kendilerini görüyor, Türkleri hakaretle aşağılıyorlardı. Fransızlar kendi haritalarında istilâ mıntıkalarını çizdikleri yerlere kadar hükümlerini yürütüyorlar, bu hükmün zabıta kuvveti de Ermeniler oluyordu. Haçın’da toplu kuvvetle etrafa saldırıyor, Develi kenarından geçen Zamantı suyunu hudut çizerek, iç taraflarda reva gördükleri gibi, dış tarafa da hücumlarını hazırlıyorlar, yeni yerlerin zaptına karar veriyorlardı.’’(s.48)
Bu dönemi araştıran Prof.Justin McCarty’ ‘Ölüm ve Sürgün’ isimli eserinde(5) Ermeni Lejyonu hakkında önemli bilgiler veriyor ;’’Fransız Doğu Lejyonu topluluğunun bir parçası olan Ermeni Lejyonu, 4 tabura bölünmüş, yaklaşık 5 bin askerle subaylardan oluşuyordu ve bunlar Mısır’da birliğe yazılmışlardı. Birlikteki askerler Anadolu’dan gelme Ermeni sığınmacılar, Yakın doğunun diğer bölgelerinden gelen Ermeniler, Avrupa’dan hatta Amerika’dan gönüllü gelmiş Ermenilerdi. Daha işin başından beri, lejyonun amacı açıktı. Ermeni subayların belirttiği üzere, lejyon mensupları düzenli Fransız ordusunun birliklerindeki askerler gibi Fransa’yı düşmana karşı savunmak için değil, özellikle Türklere karşı savaşmak için ve yalnız bunun için kendine özgü bir topluluk olarak askere alınmışlardı.’’(s.233)
Şimdi Fransa’nın Ermeni tezlerine neden sahip çıktığını daha iyi anlıyoruz. Çünkü o dönemde Antep’te, Maraş’ta, Urfa’da, Adana ve Çukurova’da Türklerin yaşadığı kötülüklerin baş aktörü Fransa’dır. Urfa, Maraş ve Antep’te Fransız kumandasındaki Ermeni zülmü ve katliamına karşı Türkler on binlerce şehit vererek şanlı bir mücadele vermişlerdir. Fransızlar mağlup olup giderken Ermeniler de onları takip etmişlerdir.
Milli Mücadele’de (Türk Bağımsızlık Savaşı’nda) Ermeniler
Birinci Dünya Savaşı sonucu Türk Vatanı, İngiliz, Fransız, İtalyan ve onların piyonları Yunan, Ermeni silâhlı güçleri tarafından işgal edildi. İşte bu andan itibaren, Türk Milletinin Atatürk’ün önderliğinde şanlı İstiklâl Mücadelesi başladı. Soykırıma uğradığını iddia eden Ermeniler, Anadolu’da düzenli ordularla Türklere karşı savaştılar. Yalnız bu durum bile soykırım olmadığını ortaya koyar. Kaldı ki; elimizde bu dönemi aydınlatan sayısız belge ve şâhit de Ermeni tezini çürütmektedir. Ermeni iddialarına mesnet olan Andonian belgelerinin de düzmece olduğu anlaşılmıştır.
Türkler Atatürk’ün önderliğinde ne yaptı?
Ermeniler önce Doğu Anadolu’da Ruslarla, sonra Güney Anadolu’da Fransızlarla beraber Türkleri imhâya kalktılar. Böylece hiç bir yerde nüfusça çoğunluk olmayan Ermeniler lehine Anadolu Türksüzleştirilmek istendi. Bu çok kötü duruma rağmen, Türkler vatanlarını, namuslarını korumak için şerefli, haklı, inanılmaz bir mücadele verdiler. Oyunu bozdular. Emperyalistler ve onların maşaları hedeflerine ulaşamadılar. Çünkü Türkler; kendisine kefen biçenlere Ata’sı önderliğinde haddini bildirdi.
Günümüzde Ermeniler ne istiyor?
Ermeniler geçmişte proğramlı basın yayın faaliyetleri yanında Türklere karşı silâhlı terör yolunu seçtiler. Özellikle Türk Devlet adamlarına yöneltilen bu terörist strateji ilk defa 1905’de II. Sultan Abdülhamid’e yapılan bombalı saldırı ile başladı. Ermeni terörü, İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerinden sonra yurt dışındaki Türk temsilcilik ve kuruluşlarına yönelmiş ve 1973 yılından 1994 yılına kadar 36 devlet görevlisi şehit edilmiştir.
Ermeni terör örgütlerinin amacı Türkiye’yi istikrârsızlığa sürüklemek ve sözde işgal altındaki Ermeni topraklarını kurtararak ‘’Bağımsız Ermenistan’’ kurmaktı. Bugün Ermenistan politikasında, söz konusu isteklerin değişik başlıklar altında devam ettiği görülmektedir.
Ermenistan Anayasası’nda Türkiye toprakları ‘’Batı Ermenistan’’ denilerek hak iddia edilmekte ve Ermeni Cumhurbaşkanlığı bayrağında Ağrı dağımızın resmi bulunmaktadır. Türkiye’ye Ermenistan sınırımızı açmamız için baskı yapan Batılı devletler önce Âzerbaycan toprağı Karabağ’ı işgâl eden 1 milyon Âzerî’yi göçe zorlayan Ermenistan’a yaptırım uygulamalıdır.
Türkiye üzerindeki Ermeni emelleri açıktır. Ermeniler sözde Ermeni soykırım iddiaları vasıtasıyla önce meselenin tanınmasını sağlamak, daha sonra soykırım olarak kabul edilmesini, bu yolla Türkiye’den tazminat ve toprak talebinde bulunmak istemektedir. Türkiye’nin kimseye verecek bir karış toprağı ve tazminatı yoktur. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna mesnet olan 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nda bu hususlar karara bağlanmıştır. Şimdi hiç bir devletin bizden bir şey isteme hakkı yoktur.
Ermeni Meselesine karşı günümüzde Türkler ne yapmalı?
Dün olduğu gibi, bugün de Ermenilerle Türkler arasındaki sorunlardan faydalanan, Ermenileri kışkırtan, soykırım iddialarını Türkiye’ye baskı yapmak ve bir şeyler koparmak için kullanan bâzı devletler vardır.
Türkiye Ermeni soykırım iddiaları ile mücadelede ABD kongresinde soykırım tasarılarına engel olmak için lobicilerden medet umuyor. ABD soykırım tasarısını başımızda sanki Demokles’in kılıcı gibi tutmaktadır. Türkiye hakkını el yardımı ve insafı ile mi savunacak?
Önce kendi gücümüze güvenmeliyiz. Genç nesillerimize târihimizi ve bütün dünyaya yılmadan tezlerimizi anlatmalıyız. Ama esas olan; vatanımızda millî birlik içinde her bakımdan güçlü olmaktır. Dünyanın anladığı dil budur!
Kaynakça:
1) Balcı, Gökhan; Türkler Soykırım yaptı mı? Truva Yayınları,2005
2) İnce, Özdemir; Fesatlar Sarmalında Türkiye, Remzi Kitapevi, 2007
3) McCarty, Justin; Ölüm ve Sürgün, İnkilap Kitapevi,2003
4) Özdemir Mehmet; Milli Mücadele’de Develi,1973
5) Shaw, Stanfort; Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, E Yayınları.1983