Eleştiri mi Övgü mü?

Abone Ol

Eleştiri, övgüden üstündür.

Övgü güç verir, o kadar; eleştiri geliştirir, olgunlaştırır. Görünmezleri, görünür kılar.

Bunun yanında yazdıklarımızdaüç şeyi -ödünsüz- gözetmeliyiz:
1. Okuyan herkesçe anlaşılır olmak;
2. Dilimizi arı, etkili, yalın biçimiyle kullanmak;
3. Yazdıklarımızla okuyucu arasında etkileşim oluşturmaya çalışmak.

Bunlara ulaştığımı sezdiğim anda yazdığımı yeterli bulurum.

“İnsanlar İnsancıklar”, adından esinlenmeyle oluşturulan öyküleri barındırıyor. Kimi öyküler “insan”ları kimi öyküler de “insancık”ları somutlama çabasıyla oluşturuldu. Kimi öyküler başarıyı yakaladı, kimilerinde de eksiklikler oldu. Birçok okurumun dönüşlerindeki övgülerinden çok eleştirilerini önemsediğim bilinmeli. Ne ki sanatsal eleştirilerin değişkenliği ve göreceliliğini de gözardı etmem.Bir de sanatta beğeninin göreceliliğini “genel kabul” olarak bilirim.

“Sanat, sanat için midir; sanat, toplum için midir?” tartışması yüzyıllardır sürüyor. Bu ikilem üzerine ne tartışmalar yapıldı! Tüm sanat dallarında birbirini aşağılayan, kötüleyen ne sanat akımları oluştu, gelişti, yok oldu gitti. “……….böyle yazılmalı.”  türünden yargıların, zaman içinde nasıl boyut ve anlayış değişikliklerine uğradığı da bir gerçek. Kanıtı da Ömer Seyfettin’in öykülerinde, Sait Faik’in öykülerinde; Tomris Uyar’ın, Ferit Edgü’nün öykülerinde açıkça görülüyor. Salt edebiyatta mı? Resimde, yontuda, mimaride ve daha nice alanda anlayış değişimleri kayıtlarda duruyor, yapıtlarda görünüyor. 
Ve daha nice değişimler, gelişmeler olacak!

Her öykücünün kendi özellikleriyle uyumlu bulduğu sanat anlayışı, düşünsel yapısını öne çıkarma çabası olabilir. Okuyucunun da buna saygı duyması gerekir. 

Bir şey daha, hiçbir yapıt eksiksizliğe ulaşamamıştır. “Başyapıt” olarak değerlendirdiğimizher sanat yapıtı –bazısı göreceli de olsa- eksiklik ya da eksiklikler içerir.

İlk kitabımı, bu gün okuduğumda bile –aradan 11 yıl geçmiş-  “Bunu ben mi yazmışım?”diye şaşırdığım düşünceler, tümceler, sözcükler oluyor.

Elbette “İnsanlar İnsancıklar”da da gözardı edilemeyecek eksikler, gözden kaçmışlıklar, kurgu kusurları olacak. Bunları da duyarlı okuyucular görecek, doğrusuyla birlikte aktaracaklar.

Somut örnek:

Kızlarım en duyarlı okuyucularımdandır. Basılmadan önce kimi öykülerimi okuyarak kendilerince eleştirmiş, öykülerin olgunlaşmasına katkı sağlamışlardır.

İnsanlar İnsancıklar’ın 11. Sayfasının 13. Satırında sözü edilen “Kadir” aslında “Şevki” değil mi? Bu öyküleri, düzeltme amaçlı onlarca kez ben okudum, yayımcı yeterince okudu… Hiç birimiz ayrımına varmadık da Ebru ilk okuyuşunda bu yanlışı gördü.

Her alanda gelişmenin ve olgunlaşmanın sınırı ve zamanı yoktur. Dikkatli ve eleştirel okuyucular, bu iki olgunun başat kişileridir.