Türkiye siyaset gündeminde ne yazık ki ekonomi ile ilgili konular çok az yer işgal ediyor. İktidar kanadının zaman zaman ekonomi ile ilgili uçuran demeçlerine muhalefet cevap veriyor ve ekonomi siyaset gündeminin çok alt sıralarına düşüyor.
Bazı İstanbul gazetelerinde yer alan şu haber, basın ve siyasi çevrelerin iltifatına mazhar olamadı: “Türkiye, ekonomi liginde bir basamak geriye düştü. 2011 cari fiyatlarıyla 772.3 milyar dolarlık gayri safi yurtiçi hasıla ile dünya sıralamasında bir basamak düşerek 18’inciliğe geriledik. Türkiye 2004’ten bu yana 17’nci sırayı koruyordu” .
Bu haberin altındaki açıklamalar şöyle özetlenebilir. Hükümet yetkilileri Cumhuriyetin 100. yılı 2023’te gayri safi yurtiçi hâsılasını (GSYH) 2 trilyon 64 milyar dolara çıkararak en büyük ilk 10 ekonomi arasına girmeyi, kişi başına düşen milli geliri de 25 bin dolara yükseltmeyi hedeflediklerini açıklamışlardır. Hedeflere saygı duyulur, ama akla hemen şu soru geliyor; 2023’te şu anda ilk 10’da bulunan ekonomiler hangi rakamlara ulaşacaktır!.. Türkiye 2011 yılı cari fiyatlarıyla 772.3 milyar dolarlık gayri safi yurtiçi hasılası ile Meksika, Güney Kore, Endonezya ve Hollanda’dan geridedir. Hollanda ile aramızda bir önceki yıl 50 milyar dolar olan fark bu yıl 60 milyar dolara çıkmıştır. Aynı yıl Güney Kore 1.117, Meksika 1.155 milyar dolar üretim rakamlarına ulaşmıştır. İşte Türkiye’nin görmesi gereken acı gerçek budur.
Bize göre bu durumun sebebi şunlardır:
- Ekonominin bütününü kavrayan bir plan ve program düşüncesinin yokluğu.
- Önemsenmeyen ve giderek büyüyen cari açık.
- Sosyal bünyeyi yıpratan işsizlik.
- Aşırı değerli TL.
- Üretimin giderek azalması sonucu artan ara mal ithalatının, dış ticaret dengesini bozması.
- Giyim eşyası, tekstil ve gıda ürünleri gibi emek yoğun sektörler dışında kalan bütün dallarda “Net İthalatçı” olmamız.
- Çok yüksek rakamlara ulaşan iç ve dış borçlarımız.
- Bu borçların, üretimin finansmanı yerine ithalatın finansmanında kullanılması, teknolojik gelişmeleri sağlayacak AR-GE çalışmalarına uzak olmamız.
- Üretimde hukukun içinde çalışan firmaların haksız rakibi olan kayıt dışı işyerlerinin devamlı çoğalması.
- Toplanamayan ’dolaysız’vergilerin yerine ’dolaylı’vergilerdeki artışın yol açtığı “gelir dağılımı” adaletsizliği.
- Üretim maliyetindeki en önemli girdi olan enerjide dışa bağımlılığı azaltacak, öz kaynakların değerlendirilmesinde yaşadığımız gecikmeler.
Özetle çizmeye çalıştığımız bu tablo tam bir “İsraf Ekonomisi” dir. İsraftan kurtulup “üreten, verim ekonomisi” ne geçmiş Türkiye’yi gerçek kılmak için acil olarak yapılması gereken işler şunlardır: Kalkınma ancak milli birlik ve bütünlükle mümkündür. Bu sebeple ekonomik tedbirler, milli kültür politikalarıyla bir arada düşünülmelidir. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında büyük bir şevk ve heyecan içerisinde başlatılan gelişme ve kalkınma hamlemizin temelinde milli şuur ve verim ekonomisini gerçek kılacak sanayi ve teknoloji politikalarını oluşturma kararlılığı vardır. Bu azimle yürütülen doğru politikalar sonunda Türkiye hiç ihmal edilmeyecek ekonomik başarılara ulaşmıştır. Demir yolu politikası, bu yolda ihtiyaç duyulan malzemeleri üretecek fabrikaların kurulması, demir yolları çırak okullarının açılması, kademeli olarak topyekûn sanayide işçi, usta ve mühendis yetiştirilmesi...
Cumhuriyetin kuruluş yıllarından, 1980’e kadar uzanan zaman çizgisinde “İkame Sanayi” devamlı takip edilen strateji olmuştur.
Bu yolda, Devlet Planlama Teşkilatı’nın kuruluş felsefesine uygun olarak yeniden ekonominin güçlü yol göstericisi olması sağlanmalıdır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde planlama esas itibari ile işbirliği (koordinasyon) demektir.
Ancak bu yolla IMF programının yerine “milli ekonomi” plan ve programları hazırlanarak uygulamaya geçilebilir aksi halde yad ellerin hedefine ve menfaatine göre hazırlanmış reçetelerle ekonomimiz yatalak olmaktan kurtulamaz. Rakamlar bu acı gerçeği söylüyor. Artık görelim ve utanalım. Türkiye’nin eli kadar Hollanda 840.433 milyan dolar cari fiyatlarla bir yılda mal ve hizmet üretirken, biz 772.298’de duruyoruz. Bu hepimiz için bir utanç değil midir? Fert başına düşen milli gelirin acıklı halini ayrıca göreceğiz.
Türkiye ekonomisini Türkiye’nin faydasına yönlendirecek çare ve tedbirleri yazmaya devam edeceğiz.
Mayıs 2012