Ekonomi nereye?

Abone Ol
Türk ekonomisinde döviz fiyatlarında yaşanan dalgalanmaların bir krize neden olup olmayacağı hususu etrafındaki tartışmalar esas itibarıyla sebeplerle sonuçların birbirine karıştırılmasının eseridir. Bırakınız Türkiye ekonomisini dünyanın hiçbir yerinde döviz fiyatlarında meydana gelen dalgalanmanın tek başına bir ekonomik kriz meydana getirmesinden bahsetmek doğru değildir.


Piyasa ekonomisinin önemli göstergelerinden biri, paranın değerinin yabancı paralar karşısında ‘devlet veya bir kamu otoritesi’ tarafından değil doğrudan doğruya ‘piyasada oluşan fiyatlarla’ belirleniyor olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de uygulanmakta olan serbest kur politikası Türk Lirası’nın değerinin oluşumunu piyasaya bırakan bir uygulamayı yaklaşık on altı yıldır sürdürmektedir. Bunun en önemli neticesi ülkede döviz kıtlığına çözüm yaratmış olması, dövizin fiyatlarında ortaya çıkan veya çıkabilecek dalgalanmalara rağmen ülkenin döviz yokluğu gibi bir sorunla karşılaşmamış veya karşılaşmayacak olmasıdır. 2001 Krizi de dâhil ülkenin daha önce yaşadığı bütün ekonomik krizlerde döviz kıtlığı yaşandığı hatırlanırsa bugün yaşanan dalgalanmaların farklı bir olay olduğu daha kolay görülecektir.

Başkasının parası

Türk ‘ekonomisinin yapısının’ ulaştığı seviyenin döviz fiyatlarında yaşanan dalgalanmaları piyasa mekanizması ve doğru iktisat politikalarıyla aşacak bir potansiyele sahiptir. Ekonomik yapı denildiğinde, birincisi piyasanın işleyiş mekanizması ve kurumlarını, ikincisi sektörler arası ilişkileri, üçüncüsü reel kesimin üretim gücünü (sermaye yapısı, yatırımları); dördüncüsü girişimcilerin niteliklerini, tüketici eğilimlerini; beşincisi, dış kaynak veya sermaye yatırımı çekme gücünü; altıncısı, dış ticaret hadleri gibi bir dizi ilişki biçiminden bahsedildiği anlaşılmaktadır. Bu ilişkiler çerçevesinde ortaya çıkan tasarruf oranları, kamu ve özel kesim yatırım miktarları, ihracatın ithalatı karşılama oranı, gelir dağılımı, istihdam oranları, cari işlemler açığı veya fazlası gibi makro göstergeler ekonominin genel durumunu yansıtan parametrelerdir. Bunların işleyiş düzenini dikkate almadan sadece yabancı paralar karşısında Türk Lirası’nın fiyatının dalgalanmasına bakarak ekonomi hakkında tahmin yapmak oldukça sorunludur.

Bu parametreler etrafında yapılan ekonomik analizlerin ortaya koyduğu gerçek, meselenin esasına işaret etmektedir. Türkiye uzun yıllardır başarıyla sürdürdüğü büyüme stratejisini artık değiştirmek yeni bir stratejiye geçmek zorundadır ki bunun ilk gerekçesi “Türkiye’nin fert başına düşen milli gelirde yaşadığı ‘orta gelir tuzağıdır’. Türkiye fert başına düşen milli gelirini 11 bin dolar düzeyine kadar taşımış fakat bunun üstüne çıkmakta zorlanmış bulunduğuna göre, üretim/yatırım politikalarında değişim yaparak ürettiği malların niteliksel farklılaşmasını yaratacak, yerli katma değer oranını yükseltecek bir anlayışa geçmek durumundadır.”

Döviz bolluğunun sonu

Diğer bir mesele, geçtiğimiz on beş yılın önemli bir kısmında, uluslararası piyasalarda ‘genişleyici para politikalarının’ sonucu olarak bol miktarda yabancı yatırım çekmek hem sıcak para olarak hem de sabit sermaye yatırımı olarak bunlardan istifade etmek mümkündü ki Türkiye bu dönemi iyi değerlendirmiş ülkelerden biridir.

Bugün başta ABD’nin piyasadan dolar çekmek, faiz oranlarını bu yönde artırma eğilimine girmesiyle ve AB bölgesinde yaşanan durgunluğun devam etmesiyle ortaya çıkan sonuç, artık yabancı paranın bol ve ucuz olmayacağına işaret etmektedir. “Bunun anlamı açıktır; artık başka ülkelerin tasarruflarını kullanmanın maliyeti artacağı için ülkenin yetersiz olan tasarruf oranlarını değiştirecek bir yaklaşıma ihtiyaç vardır.”Bunun temel şartı ise tüketime, özellikle ithalata dayalı büyümeyi dışlayan, yatırım malları üretimine dayalı bir büyüme yaklaşımına geçmektir. Elbette bu kolay değildir fakat üretimde yapısal bir dönüşümü gerçekleştirmeden mevcut sorunları aşmak, başta ‘orta gelir tuzağı’ olmak üzere bütün tuzakları bozmak mümkün değildir; bu bakımdan radikal bir dönüşüme ihtiyaç vardır.