Anadolu’da, İran’da, Mezopotamya’da binlerce yıl önce yaşadığına inanılan güçlü insanların anlatıldığı, Köroğlu, Zaloğlu Rüstem, Gılgamış destanları vardır ama sevdanın anlatıldığı; sonu bazen ilahî aşka giden, Leyla ile Mecnun,Yusuf ile Züleyha, Ferhat ile Şirin gibi hikâyeler daha can alıcıdır.
Bayburt ile İspir arasında eskiden sınır olan Abusta (Çakırbağ) kariyesinde, 1883 yılında dünyaya gelen, uzunca boylu ve normal insanlara göre daha güçlü, kaslı, kemikli bir vücuda sahip olan; Taştan sülalesinden, çakır gözlü, sırım gibi vücutlu Kara Yusuf Pehlivan’ın hayatı da, son zamanlar yörede efsaneleştirilerek anlatılan hikâyelerdendir.
Asıl adı Bekir idi ama, kendisinden yaşça büyük kardeşinin hazır pasaportu ile 1908 yılında Rusya’ya gittiği için onun adıyla Yusuf olarak tanındı. Rusya’ya giderken yaşı yirmi beş civarında olduğundan Yusuf’un pasaportunu "yaşı tutmadığı’’ için kullandığı savı doğru değildir. Büyük ihtimal Bekir nüfusa hiç kaydolmamış, Rusya’da kaldığı 16 yıl içinde gerçek Yusuf vefat etmiştir. Resmî kayıtlardaki doğum tarihi Yusuf'un; ölüm tarihi olan 2.8.1940 ise Bekir’in ölüm tarihidir. Köye döndükten sonra yaşlılar ve önceden tanıyanlar pehlivana Bekir demeye devam ettiler.
Bayburt ile İspir arasında eskiden sınır olan Abusta (Çakırbağ) kariyesinde, 1883 yılında dünyaya gelen, uzunca boylu ve normal insanlara göre daha güçlü, kaslı, kemikli bir vücuda sahip olan; Taştan sülalesinden, çakır gözlü, sırım gibi vücutlu Kara Yusuf Pehlivan’ın hayatı da, son zamanlar yörede efsaneleştirilerek anlatılan hikâyelerdendir.
Asıl adı Bekir idi ama, kendisinden yaşça büyük kardeşinin hazır pasaportu ile 1908 yılında Rusya’ya gittiği için onun adıyla Yusuf olarak tanındı. Rusya’ya giderken yaşı yirmi beş civarında olduğundan Yusuf’un pasaportunu "yaşı tutmadığı’’ için kullandığı savı doğru değildir. Büyük ihtimal Bekir nüfusa hiç kaydolmamış, Rusya’da kaldığı 16 yıl içinde gerçek Yusuf vefat etmiştir. Resmî kayıtlardaki doğum tarihi Yusuf'un; ölüm tarihi olan 2.8.1940 ise Bekir’in ölüm tarihidir. Köye döndükten sonra yaşlılar ve önceden tanıyanlar pehlivana Bekir demeye devam ettiler.
Yakın Ailesi
Babası, kardeşleri de Allah vergisi güce sahiptiler. Babaları Hasan’ın çok kuvvetli olduğunu halen yörede anlatılan şu olaydan anlamak mümkün. Hasan Efendi, o zamanlar çok mutat olduğu üzere, 40 km'lik yolu yürüyerek şehre gitmek için bir sabah ezan vaktinden sonra, köylüsü; Şingâh imamı Ahmed Hasbi Efendinin amcaoğlu Yusuf Çavuşla (Duymuş) yola çıkar. Adabaşı (İşbonnos) köyünden geçerken, köy gençleri arasında yapılan, o zamanlar çok popüler olan "koldaşı’’ müsabakasına rast gelirler. Yusuf efendi gençlere "müsaade edin bir de bu ihtiyar kol taşı atsın’’ der. Gençler önce "-Başka işiniz yok mu’’ gibisinden tavır takınır, sonra razı olurlar. Pehlivanın babası, taşı bir atar ki; gençler şaşkınlıktan ne diyeceklerini şaşırırlar. İhtiyar adam, en iyi atandan iki kat daha uzağa atar taşı ve taşın düştüğü yer o günden beri Adabaşında; "Abustalı ihtiyarın kol taşını attığı yer" olarak anılır.
Kara Yusuf namlı Bekir’den önce, Rusya’da güreştiği bilinen, sonraları Harb-î Umumî'de Sarıkamış’ta şehit olan Ferhat; o zamanlar çok kullanılan "sergen’’de denen içi zahire dolu kıl çuvalı kucakladığı gibi tek başına rahatça götürür arabaya atarmış. Bu çuvallar 7 demirli zahire alır, bir demirli ortalama 15 kilo geldiğine göre Ferhat’ın çocuk oyuncağı gibi kucakladığı yük 100 kilonun üzerinde olmalı.
Gurbet Yılları
1800'lü yıllarda Doğu Karadeniz insanı çalışmak için Batum üzerinden Rusya’ya giderdi. Pehlivanımz, ağabeyi Ferhat ile birlikte daha önceden Rusya’da çalışan büyük ağabeyi Yusuf’un evrakları ile aynı yolu izleyerek Rusya’ya varır, daha sonra Kırım’a geçer. Zamanla gücünü fark edenler onu normal işlerde çalıştırmak yerine, bir gösteri grubuna alarak; göğsünde taş kırmak, tam iskambil destesini parmakları ile yırtmak, motorlu taşıtı kaldırarak gitmesini önlemek, kalın demirleri ince bir tel gibi bükmek, büyük değirmen taşını ellerinin üzerinde kaldırarak sahneye çıkmak gibi gösterilere daha sonra ise güreşlere sokarlar. Uzun sayılmayacak sürede birçok müsabakada galip gelip, turnuvalarda birinci olan Kara Yusuf’un kazandığı madalyaların sayısı on beşi geçer. Ünü tüm Rusya’da duyulur; Batum’da, Bakü’de, Karabağ’da, Kırım’ın bir şehri olan Kefe’de, Odesa’da, Petersburg’da ve Rusya adına güreştiği Polonya’da yaptığı güreşleri hep kazanır, gösterileri ise hayranlıkla izlenir. Çarın huzurunda yaptığı müsabakada da galip gelir.
Anna
’’Kara Yusuf Pehlivan Rusya’da bir kızı sever. Kız Pehlivandır, evlenmek için şartı vardır. Evleneceği adamın güreşte onu yenmesi lâzımdır. Güreşirler ve Kara Yusuf bütün gayretine rağmen yenilir. Bu yenilgiden çok müteessir olur. Allah’a, kendisine bu kızı yenmesine yetecek kadar güç vermesi için yakarır. Dileği kabul olur ve bir gece uykusunda kendisine dokuz manda gücü verilir, bu gücü vücudu kaldıramadığı için yedi manda gücü verilir fakat bunu da kaldıramaz. En son kendisine beş manda gücü verildikten sonra uyanır. Pehlivan kızla yeniden güreşmek için fırsat kollar, sonra yaptığı müsabakada galip gelerek kızın sırtını yere, şartını yerine getirmiş olur ve onunla evlenir.’’
Başka bir efsanevi, anlatımda; tarlasında öküzleri ile sapan sürerken köyünü, Abusta’yı soran yabancılara öküzleri ile birlikte kaldırdığı sapanla köyün yolunu gösterdiği anlatılır..
Bayburt-Çakırbağ Günleri
Şaşaalı bir hayatı, ailesini, memleketi Rusya’yı bırakarak, sevdalısının isteğine uyup, Bayburt’ta küçücük bir köye, diline kültürüne yabancı olduğu insanlar arasına, tereddütsüz gelecek kadar eşine temiz ve riyasız bir aşkla bağlı olan Anna’nın adı burada artık Emine'dir. Oğlunu Aydıntepe’de okula göndererek üç yıl okumasını sağlar. Yazları bağlarında eşiyle beraber uğraşıp kavun, karpuz, domates, salatalık yetiştirir, arıcılık yapar, ürettiklerinin bir kısmını eşe dosta hediye ederler.
Pehlivanın erken sayılacak 57 yaş civarında vefatından sonra da ölünceye kadar köyde, yaşamaya devam eden, herkese yardım etmeye çalışan bu güzel yüzlü ve güzel huylu, cömert kadın farklılıklarıyla yadırgansa da çok sevilir. 1918 doğumlu olan, bir dönem muhtarlık yapan biricik oğlu Ali, 1964'te kendisinden önce 46 yaşında vefat ettikten sonra da torunlarıyla, Ali’nin çocuklarıyla avunur. Yaşlılığında eski günleri daha çok aklına gelir, etrafındakilere Rusya’dan, ailesinden, kız kardeşi Yevdokiya’dan, anası Marfa’dan haber sorar. Köyden bazı insanların ölünce seni ayrı mezarlığa koyacağız şeklinde yarı şaka takılmalarını ciddiye almış olacak ki, Mustafa Duymuş’a "-Beni ayrı mezarlığa koymayın" şeklinde tembihler.
Pehlivan Bayburt’a döndükten sonra, ününü duyan Garnizon komutanı, sivil hayatında güreşçi olan bir askerle onu güreştirmek ister. Pehlivanın olumsuz cevabına rağmen komutanın istemesi ile gerçekleşen müsabakada asker çok sıkıntılı, müşkül bir duruma düşer. Israrlar sonucu yaptığı güreşlerde rakip tarafın sakatlanması en çok görülen durum olduğu gibi günlük hayatta da olağanüstü gücünden kaynaklanan benzer durumlar yaşanmıştır.
Annesi Abustalı olan, komşu Çamlıkoz köyünden çok samimi arkadaşıyla Bayburt’ta karşılaşır, genizden gelen konuşmasıyla ’’-Ola nerdesen, söz vermiştin bağa yardıma gelecektin, niye gelmedin" diyerek arkadaşının elini sıkar, yarenlik edeyim derken arkadaşının ezilip un ufak olan parmağının kangren olmaması için, kesilmesine sebep olur.
Arazide olduğu bir gün, aşağı köylerden bir atlı yaklaşmaktadır. Hava sıcak, Kara Yusuf da çalıştığı için üst kısmı çıplaktır. Atlının "-Ne yalancı pehlivan gibi soyundun’’ diye seslenmesi üzerine atı ile beraber atlıyı kucaklayarak yolun kenarına koyar.
Bağına dadanan ayı, fasulyelerine, zığı kovanlarına zarar vermektedir. Bir gece eline sağlam bir pelit değnek alarak pusuya yatar. Gece yarısından sonra gelen ayıyı kuyruğundan kavrayarak kafasına değnekle vura vura öldürür. Sabah köyün ortasına götürdüğü ayının ölüsünü gören köylü pehlivana, "ayıboğan" lakabını takar. Ölen öküzünün yerine sapana kendisinin koşulduğu, ne kadar yemek yediği çok bilinen, herkesin yıllardır anlattığı şeylerdir.
Harb-i Umumiî de şehid olan ağabeyi Ferhat’ın hanımı Gülhanım ile Hoca Ahmed Efendi'nin hanımı Hatun hanım kardeş ve Pehlivanın halasının kızlarıdır. Evleri Mehmet Çelebi mahallesinde, kalenin eteğinde, yüksekte ve yan yanadır. Sonraki hayatında polis olarak vazife yapan Yeğeni Zarif’i de görmek için sonbaharda arabasına yüklediği bağının ürünleri ile yokuşu çıkarken, arabanın çamurlu yolda saplanıp kalması üzerine mahallenin gençlerinden yardım ister. Civardaki üç-dört gencin arabayı bir türlü battığı yerden çıkaramaması üzerine, "-Gene iş bize düştü" diye söylenen pehlivan, tek başına dayanarak arabayı yokuşun başına çıkarır.
Yakınlarının hemfikir olduğu gibi, vefat ettiğinde yaşı elli yedidir. Bu yaşta çalışmak için gurbete gidilemeyeceğine göre köyde bağcılık ve arıcılıkla geçimini rahatça sağlayan pehlivanın gezmek için gittiği anlaşılan Giresun’da 1940'ta vefat ettiği, iletişim imkânları o zaman yetersiz olduğundan orada defnedildiği hayatının bilinen son safhasıdır. 1939 depreminde sabaha karşı Bayburt’ta yattığı otelde yataktan düşmesi gibi olaylardan da sık sık seyahate çıktığını anlamak mümkün.
Olağanüstü gücünü başka insanları ezmek, korkutmak, tehdit etmek gibi kötü amaçlara alet etmemesi, emeği ile geçimini temin etmesi, ailesine bağlılığı Kara Yusuf Pehlivan’ın sevilmesinin, taktir edilmesinin ve unutulmamasının başta gelen sebeplerindendir. Köyünün dışında daha çok kuvveti, yenilmez pehlivanlığı anlatılsa da, köyde Emine ile olan aşkı ve Emine anlatılır daha çok. Genç güzel zamanında geldiği köyde elli yıla yakın yaşayan Rus kızının güzelliğini, yardımseverliğini Abusta’nın dürüst, sakin, babayiğit insanları dillerinden düşürmezler hiç..
Heybetli Yamalı Dağının yamacında, Çoruh’un kıyısındaki bu şirin köye yaklaşınca; öğretmenlik cübbesi içinde, elinde kitapları, ağarmış düz saçlı, renkli gözlü, sessiz, sakin, sevdikleri için her şeye katlanan; sadık, akıllı bir kadın hayali belirir gözümde ve sonra, ona sımsıkı sahip, sevgisi karşılık bulmuş, gıpta edilen iyi yürekli, iyi niyetli dev adamı düşünürüm.
Yazılı Kaynaklar:
Osman Okutmuş, çıkardığı Bayburt Postası Gazetesinde muhtelif zamanlarda Kara Yusuf Pehlivandan ve onun Rusya’da yaptığı güreşlerden bahsetmiştir.
Karakoyunlu Sadri, Bayburt Tarihi, İstanbul, 1992.
Babamdan dinlediklerimi, 1993'te o zamanlar Bayburt’ta yayınlanan Gazi Bayburt Dergisinde efsaneleştirme geleneğimize örnek olarak Kara Yusuf Pehlivanı ve hayatını kısaca yazmıştım.
Muhlis Aydın’ın, daha çok Pehlivanın yaptığı güreşleri anlattığı, kaynak kişilerin anlattıklarını da eklediği "Bayburtlu Kara Yusuf Pehlivan’’ kitabı 2009'da Gümüş Ofset tarafından İstanbul’da basılmış. Aynı kitap daha sonra Babıali Kültür Yayınlar'ından 2011 yılında "Yamalı Dağın Aslanı Kara Yusuf Pehlivan" ismiyle basılmıştır.
Kaynak Kişiler :
1932 Bayburt Şingâh Mahallesi doğumlu H. Yaşar Aker
1939 Bayburt Çakırbağ köyü doğumlu Gani Taştan
1940 Bayburt Çakırbağ köyü doğumlu Alime Taştan
Babası, kardeşleri de Allah vergisi güce sahiptiler. Babaları Hasan’ın çok kuvvetli olduğunu halen yörede anlatılan şu olaydan anlamak mümkün. Hasan Efendi, o zamanlar çok mutat olduğu üzere, 40 km'lik yolu yürüyerek şehre gitmek için bir sabah ezan vaktinden sonra, köylüsü; Şingâh imamı Ahmed Hasbi Efendinin amcaoğlu Yusuf Çavuşla (Duymuş) yola çıkar. Adabaşı (İşbonnos) köyünden geçerken, köy gençleri arasında yapılan, o zamanlar çok popüler olan "koldaşı’’ müsabakasına rast gelirler. Yusuf efendi gençlere "müsaade edin bir de bu ihtiyar kol taşı atsın’’ der. Gençler önce "-Başka işiniz yok mu’’ gibisinden tavır takınır, sonra razı olurlar. Pehlivanın babası, taşı bir atar ki; gençler şaşkınlıktan ne diyeceklerini şaşırırlar. İhtiyar adam, en iyi atandan iki kat daha uzağa atar taşı ve taşın düştüğü yer o günden beri Adabaşında; "Abustalı ihtiyarın kol taşını attığı yer" olarak anılır.
Kara Yusuf namlı Bekir’den önce, Rusya’da güreştiği bilinen, sonraları Harb-î Umumî'de Sarıkamış’ta şehit olan Ferhat; o zamanlar çok kullanılan "sergen’’de denen içi zahire dolu kıl çuvalı kucakladığı gibi tek başına rahatça götürür arabaya atarmış. Bu çuvallar 7 demirli zahire alır, bir demirli ortalama 15 kilo geldiğine göre Ferhat’ın çocuk oyuncağı gibi kucakladığı yük 100 kilonun üzerinde olmalı.
Gurbet Yılları
1800'lü yıllarda Doğu Karadeniz insanı çalışmak için Batum üzerinden Rusya’ya giderdi. Pehlivanımz, ağabeyi Ferhat ile birlikte daha önceden Rusya’da çalışan büyük ağabeyi Yusuf’un evrakları ile aynı yolu izleyerek Rusya’ya varır, daha sonra Kırım’a geçer. Zamanla gücünü fark edenler onu normal işlerde çalıştırmak yerine, bir gösteri grubuna alarak; göğsünde taş kırmak, tam iskambil destesini parmakları ile yırtmak, motorlu taşıtı kaldırarak gitmesini önlemek, kalın demirleri ince bir tel gibi bükmek, büyük değirmen taşını ellerinin üzerinde kaldırarak sahneye çıkmak gibi gösterilere daha sonra ise güreşlere sokarlar. Uzun sayılmayacak sürede birçok müsabakada galip gelip, turnuvalarda birinci olan Kara Yusuf’un kazandığı madalyaların sayısı on beşi geçer. Ünü tüm Rusya’da duyulur; Batum’da, Bakü’de, Karabağ’da, Kırım’ın bir şehri olan Kefe’de, Odesa’da, Petersburg’da ve Rusya adına güreştiği Polonya’da yaptığı güreşleri hep kazanır, gösterileri ise hayranlıkla izlenir. Çarın huzurunda yaptığı müsabakada da galip gelir.
Anna
Gösterilere birlikte çıktıkları; eğitimli, yeşille mavi arası renkli gözlü, boylu poslu, geniş omuzlu güzeller güzeli kızla birbirlerine vurulurlar. Bu sevgi bir müddet sonra büyük bir aşka dönüşür ve artık birbirlerinden ayrılamayacaklarını anlayınca evlenmeye karar verirler. Rusya’daki evlilik usullerine göre, şahitler huzurunda nikâhları kıyılır. 1918'de oğulları Ali doğduğunda Pehlivan Rusya’ya geleli on yıl olmuştur. Moskova civarında daha çok olmak üzere, şehirleri dolaşarak sahnelerde gösterilerle geçer günleri..
Türkiye’ye, Bayburt’un Çakırbağ köyüne dönecekleri 1924 yılına kadar mutlu, huzurlu bir o kadar hareketli hayat sürerler. Moskova’ya 600 kilometre mesafede büyükçe bir şehir olan Penza’da geniş toprak ve çiftlik sahibi, Beyaz Rus asıllı Yakop’un kızıdır; 5 Eylül 1890 doğumlu Anna Yemelina Yokovlena.
Anna’nın ailesinin Bolşeviklere muhalif olması yüzünden 1917'den sonra başlarına gelenler ister istemez tüm aileyi etkilemiştir. Torunu Alime’nin oğlu Nevres’in ulaştığı Rusya’daki resmi kayıtlar, bu güne kadar tereddütle anlatılanları gün yüzüne çıkarıyor. Daha önce Alime Taştan’ın anlattığı babaannesinin Beden Eğitimi öğretmeni olduğu, erkek kardeşi Pavel’in 1917 Bolşevik ihtilalinde idam edildiği, idamdan on yıl sonra iadeyi itibar edildiği gibi ayrıntılar doğrulanırken, Kırımlı olduğu söylentileri havada kalıyor.
Efsanede Kara Yusuf Pehlivan
Türkiye’ye, Bayburt’un Çakırbağ köyüne dönecekleri 1924 yılına kadar mutlu, huzurlu bir o kadar hareketli hayat sürerler. Moskova’ya 600 kilometre mesafede büyükçe bir şehir olan Penza’da geniş toprak ve çiftlik sahibi, Beyaz Rus asıllı Yakop’un kızıdır; 5 Eylül 1890 doğumlu Anna Yemelina Yokovlena.
Anna’nın ailesinin Bolşeviklere muhalif olması yüzünden 1917'den sonra başlarına gelenler ister istemez tüm aileyi etkilemiştir. Torunu Alime’nin oğlu Nevres’in ulaştığı Rusya’daki resmi kayıtlar, bu güne kadar tereddütle anlatılanları gün yüzüne çıkarıyor. Daha önce Alime Taştan’ın anlattığı babaannesinin Beden Eğitimi öğretmeni olduğu, erkek kardeşi Pavel’in 1917 Bolşevik ihtilalinde idam edildiği, idamdan on yıl sonra iadeyi itibar edildiği gibi ayrıntılar doğrulanırken, Kırımlı olduğu söylentileri havada kalıyor.
Efsanede Kara Yusuf Pehlivan
’’Kara Yusuf Pehlivan Rusya’da bir kızı sever. Kız Pehlivandır, evlenmek için şartı vardır. Evleneceği adamın güreşte onu yenmesi lâzımdır. Güreşirler ve Kara Yusuf bütün gayretine rağmen yenilir. Bu yenilgiden çok müteessir olur. Allah’a, kendisine bu kızı yenmesine yetecek kadar güç vermesi için yakarır. Dileği kabul olur ve bir gece uykusunda kendisine dokuz manda gücü verilir, bu gücü vücudu kaldıramadığı için yedi manda gücü verilir fakat bunu da kaldıramaz. En son kendisine beş manda gücü verildikten sonra uyanır. Pehlivan kızla yeniden güreşmek için fırsat kollar, sonra yaptığı müsabakada galip gelerek kızın sırtını yere, şartını yerine getirmiş olur ve onunla evlenir.’’
Başka bir efsanevi, anlatımda; tarlasında öküzleri ile sapan sürerken köyünü, Abusta’yı soran yabancılara öküzleri ile birlikte kaldırdığı sapanla köyün yolunu gösterdiği anlatılır..
Bayburt-Çakırbağ Günleri
Şaşaalı bir hayatı, ailesini, memleketi Rusya’yı bırakarak, sevdalısının isteğine uyup, Bayburt’ta küçücük bir köye, diline kültürüne yabancı olduğu insanlar arasına, tereddütsüz gelecek kadar eşine temiz ve riyasız bir aşkla bağlı olan Anna’nın adı burada artık Emine'dir. Oğlunu Aydıntepe’de okula göndererek üç yıl okumasını sağlar. Yazları bağlarında eşiyle beraber uğraşıp kavun, karpuz, domates, salatalık yetiştirir, arıcılık yapar, ürettiklerinin bir kısmını eşe dosta hediye ederler.
Pehlivanın erken sayılacak 57 yaş civarında vefatından sonra da ölünceye kadar köyde, yaşamaya devam eden, herkese yardım etmeye çalışan bu güzel yüzlü ve güzel huylu, cömert kadın farklılıklarıyla yadırgansa da çok sevilir. 1918 doğumlu olan, bir dönem muhtarlık yapan biricik oğlu Ali, 1964'te kendisinden önce 46 yaşında vefat ettikten sonra da torunlarıyla, Ali’nin çocuklarıyla avunur. Yaşlılığında eski günleri daha çok aklına gelir, etrafındakilere Rusya’dan, ailesinden, kız kardeşi Yevdokiya’dan, anası Marfa’dan haber sorar. Köyden bazı insanların ölünce seni ayrı mezarlığa koyacağız şeklinde yarı şaka takılmalarını ciddiye almış olacak ki, Mustafa Duymuş’a "-Beni ayrı mezarlığa koymayın" şeklinde tembihler.
Pehlivan Bayburt’a döndükten sonra, ününü duyan Garnizon komutanı, sivil hayatında güreşçi olan bir askerle onu güreştirmek ister. Pehlivanın olumsuz cevabına rağmen komutanın istemesi ile gerçekleşen müsabakada asker çok sıkıntılı, müşkül bir duruma düşer. Israrlar sonucu yaptığı güreşlerde rakip tarafın sakatlanması en çok görülen durum olduğu gibi günlük hayatta da olağanüstü gücünden kaynaklanan benzer durumlar yaşanmıştır.
Annesi Abustalı olan, komşu Çamlıkoz köyünden çok samimi arkadaşıyla Bayburt’ta karşılaşır, genizden gelen konuşmasıyla ’’-Ola nerdesen, söz vermiştin bağa yardıma gelecektin, niye gelmedin" diyerek arkadaşının elini sıkar, yarenlik edeyim derken arkadaşının ezilip un ufak olan parmağının kangren olmaması için, kesilmesine sebep olur.
Arazide olduğu bir gün, aşağı köylerden bir atlı yaklaşmaktadır. Hava sıcak, Kara Yusuf da çalıştığı için üst kısmı çıplaktır. Atlının "-Ne yalancı pehlivan gibi soyundun’’ diye seslenmesi üzerine atı ile beraber atlıyı kucaklayarak yolun kenarına koyar.
Bağına dadanan ayı, fasulyelerine, zığı kovanlarına zarar vermektedir. Bir gece eline sağlam bir pelit değnek alarak pusuya yatar. Gece yarısından sonra gelen ayıyı kuyruğundan kavrayarak kafasına değnekle vura vura öldürür. Sabah köyün ortasına götürdüğü ayının ölüsünü gören köylü pehlivana, "ayıboğan" lakabını takar. Ölen öküzünün yerine sapana kendisinin koşulduğu, ne kadar yemek yediği çok bilinen, herkesin yıllardır anlattığı şeylerdir.
Harb-i Umumiî de şehid olan ağabeyi Ferhat’ın hanımı Gülhanım ile Hoca Ahmed Efendi'nin hanımı Hatun hanım kardeş ve Pehlivanın halasının kızlarıdır. Evleri Mehmet Çelebi mahallesinde, kalenin eteğinde, yüksekte ve yan yanadır. Sonraki hayatında polis olarak vazife yapan Yeğeni Zarif’i de görmek için sonbaharda arabasına yüklediği bağının ürünleri ile yokuşu çıkarken, arabanın çamurlu yolda saplanıp kalması üzerine mahallenin gençlerinden yardım ister. Civardaki üç-dört gencin arabayı bir türlü battığı yerden çıkaramaması üzerine, "-Gene iş bize düştü" diye söylenen pehlivan, tek başına dayanarak arabayı yokuşun başına çıkarır.
Yakınlarının hemfikir olduğu gibi, vefat ettiğinde yaşı elli yedidir. Bu yaşta çalışmak için gurbete gidilemeyeceğine göre köyde bağcılık ve arıcılıkla geçimini rahatça sağlayan pehlivanın gezmek için gittiği anlaşılan Giresun’da 1940'ta vefat ettiği, iletişim imkânları o zaman yetersiz olduğundan orada defnedildiği hayatının bilinen son safhasıdır. 1939 depreminde sabaha karşı Bayburt’ta yattığı otelde yataktan düşmesi gibi olaylardan da sık sık seyahate çıktığını anlamak mümkün.
Olağanüstü gücünü başka insanları ezmek, korkutmak, tehdit etmek gibi kötü amaçlara alet etmemesi, emeği ile geçimini temin etmesi, ailesine bağlılığı Kara Yusuf Pehlivan’ın sevilmesinin, taktir edilmesinin ve unutulmamasının başta gelen sebeplerindendir. Köyünün dışında daha çok kuvveti, yenilmez pehlivanlığı anlatılsa da, köyde Emine ile olan aşkı ve Emine anlatılır daha çok. Genç güzel zamanında geldiği köyde elli yıla yakın yaşayan Rus kızının güzelliğini, yardımseverliğini Abusta’nın dürüst, sakin, babayiğit insanları dillerinden düşürmezler hiç..
Heybetli Yamalı Dağının yamacında, Çoruh’un kıyısındaki bu şirin köye yaklaşınca; öğretmenlik cübbesi içinde, elinde kitapları, ağarmış düz saçlı, renkli gözlü, sessiz, sakin, sevdikleri için her şeye katlanan; sadık, akıllı bir kadın hayali belirir gözümde ve sonra, ona sımsıkı sahip, sevgisi karşılık bulmuş, gıpta edilen iyi yürekli, iyi niyetli dev adamı düşünürüm.
Yazılı Kaynaklar:
Osman Okutmuş, çıkardığı Bayburt Postası Gazetesinde muhtelif zamanlarda Kara Yusuf Pehlivandan ve onun Rusya’da yaptığı güreşlerden bahsetmiştir.
Karakoyunlu Sadri, Bayburt Tarihi, İstanbul, 1992.
Babamdan dinlediklerimi, 1993'te o zamanlar Bayburt’ta yayınlanan Gazi Bayburt Dergisinde efsaneleştirme geleneğimize örnek olarak Kara Yusuf Pehlivanı ve hayatını kısaca yazmıştım.
Muhlis Aydın’ın, daha çok Pehlivanın yaptığı güreşleri anlattığı, kaynak kişilerin anlattıklarını da eklediği "Bayburtlu Kara Yusuf Pehlivan’’ kitabı 2009'da Gümüş Ofset tarafından İstanbul’da basılmış. Aynı kitap daha sonra Babıali Kültür Yayınlar'ından 2011 yılında "Yamalı Dağın Aslanı Kara Yusuf Pehlivan" ismiyle basılmıştır.
Kaynak Kişiler :
1932 Bayburt Şingâh Mahallesi doğumlu H. Yaşar Aker
1939 Bayburt Çakırbağ köyü doğumlu Gani Taştan
1940 Bayburt Çakırbağ köyü doğumlu Alime Taştan