Dostluk

Sabah erken saatlerde sahilde yürüyüş yapıyordum. Deniz çarşaf gibi sâkin, gökyüzü bulutsuz, masmavi ve güneşliydi. Tertemiz havayı içime çekip, spor aletlerinde çalışmamı yaptıktan sonra eve geri dönerken,  gökyüzünde çok fazla sayıda martı gördüm. Martılar çığlık çığlığa havada dönüp duruyordu. 

Abone Ol

Sabah erken saatlerde sahilde yürüyüş yapıyordum. Deniz çarşaf gibi sâkin, gökyüzü bulutsuz, masmavi ve güneşliydi. Tertemiz havayı içime çekip, spor aletlerinde çalışmamı yaptıktan sonra eve geri dönerken,  gökyüzünde çok fazla sayıda martı gördüm. Martılar çığlık çığlığa havada dönüp duruyordu. 

Bir olağanüstülük olduğunu anladım. Çünkü martıların böyle yüzlercesinin bir araya gelip, ortalığı velveleye verdiğini hiç görmemiştim. Etrafa bakınca bir martının denizin üzerinde hareketsiz durduğunu gördüm. Martı uçmak için atılım yapıyor, fakat uçamıyordu. Martı sürüsü, onun üzerinde uçuşuyor ve bağrışıyordu.

Bu sırada Tatil Köyü’nden iki erkeğin denize doğru koştuklarını gördüm. Birisi denize girip martıya doğru yüzmeğe başladı. Sahilde kalan arkadaşının anlattığına göre; martı denizdeki bir oltanın ipine dolanmış, bu yüzden uçamıyormuş. Martılar uçamayan arkadaşlarının kurtarılması için insanların dikkatini çekmek istemişler ve başarmışlardı.

Martıya doğru yüzen adam bir iki denemeden sonra onu yakaladı. Ayaklarını oltanın ipinden kurtardı. Daha sonra martının uçmasını sağladı.

Biraz sonra gökyüzündeki martılar birdenbire dağıldı.  Martıların kötü bir duruma düşen arkadaşlarını kurtarmak için hep birlikte gösterdikleri bu müthiş dayanışma ve yardım, beni dost ve dostluğun ne olduğu hakkında düşündürdü. Gerçekten dost ve dostluk neydi? Biz insanlar da dostlarımıza sadakatimizi gösteriyor muyduk?

Sözlükte, değişik anlamları olmakla beraber, dost, 'Birini riyâsız ve samîmî duygularla seven, her bakımdan kendisine güvenilen kimse' demek. 
Montaigne, (1533-1592) ünlü ‘Denemeleri’nde dostluk hakkında şunları söyler; "Dost ve dostluk dediğimiz, çokluk ruhlarımızın beraber olmasını sağlayan bir rastlantı ya da zorunla edindiğimiz ilintiler, yakınlıklardır. Benim anlattığım dostlukta ruhlar derinden uyuşmuş, karışmış, kaynaşmıştır ki onları birleştiren dikişi silip süpürmüş ve artık bulamaz olmuşlardır. Onu niçin sevdiğimi bana söyletmek isterlerse, bunu ancak şöyle anlatabilirim sanıyorum: çünkü o, o idi; ben bendim. Öteki alelâde dostlukları buna benzetmeye kalkışmayın; onları, hem de en iyilerini ben de herkes kadar bilirim. O dostluklarda insanın eli dizginde yürümesi gerekir: aradaki bağ, güvensizliğe hiç yer vermeyecek kadar düğümlenmiş değildir…"

*** 

Dünya edebiyatında bir arkadaşa, bir dosta duyulan sadakat ve sevginin en güzel örneklerden birini Alman şair Schiller (1759- 1805) "Rehine" isimli baladında yazmıştır. Bilindiği gibi Batı Edebiyatı’nda balad; İslâm Edebiyatı etkisiyle gelişmiştir. Balad; dramatize edilen ve çeşitli diyaloglarla da süslenen kahramanlık destanıdır. Epik, lirik, dramatik ve didaktik unsurları nüve halinde toplayan bir nazım şeklidir.

Schiller’in Romalı yazar Julius’dan öyküsünü aldığı ve 1798 yılında yazdığı "Rehine" başlıklı Balad’ın konusu şöyledir;

Tebaasına eziyet eden zâlim Diyonüsyus Sicilya’da bütün şiddetiyle hüküm sürerken, Mörus adında bir vatansever bu zâlim kralı öldürmek istedi. Fakat kralın korumaları kendisini yakalayarak silâhıyla beraber kralın huzuruna çıkardılar. Kendisinin öldürmek istendiğini duyan kral, hemen çarmıha gerilmesini emretti.

Mörus, yalnız kız kardeşini evlendirmek üzere kraldan 3 gün mühlet diledi. Buna karşılık dostu ve en sevgili arkadaşı Selinuntus’u rehine olarak bırakmak istiyordu. Kral bu dileği kabul etti ve kız kardeşini evlendirmesi için onu üç gün serbest bıraktı. Selinuntius’a da, Mörus geri dönmediği takdirde kendisini öldürüleceğini, Mörus’un cezasının ise affedileceğini söyledi. Mörus kız kardeşini evlendirip geri dönerken fırtınaya tutuldu; nehir korkunç bir sağanakla taşmıştı; yüzerek geçmesine bile imkân yoktu. Zavallı arkadaşının kendi yerine öleceğini düşünerek ağlamağa başladı. Bu esnada üçüncü günün altı saati geçmişti. Kral adamlarına, Selinuntius’u çarmıha germelerini emretti. Selinuntius ise buna karşılık günün henüz tamam olmadığını söyledi. Fakat aradan 9 saat geçince kral artık fazla beklemedi ve rehineyi çarmıha götürmelerini emretti. Bu esnada nehri bin bir zorlukla aşan Mörus da şehre yaklaşmış bulunuyordu. Dostunun çarmıha gerilmek üzere olduğunu görünce cellâda; "Dur cellât, geldim! O benim kefilimdi, beni as, onu bırak!" diye haykırdı. Meseleyi krala bildirdiler. Kral her ikisini de huzuruna getirtti. Schiller baladını kralın sözleri olan şu mısralarla bitirir:

‘‘Sonra birden şöyle der: Muvaffak oldunuz siz,
Kalbimdeki şüpheyi, tereddüdü yendiniz.
Sadakat dedikleri boş söz değilmiş meğer…
Arkadaşlığa kabul edin beni de sizler!
Yalnız bir dileğim var, reddetmeyiniz lûtfen
Aranızda üçüncü bir kardeş olayım ben!’’

*** 

İslâm târihinde ve Hz. Muhammed’in hayatını anlatan "Siyer" kitaplarında hicret gecesinde yaşanan bir olay da, bize dost ve dostluğun ne olduğunu anlatır.

622 yılında, Mekke’de her boydan seçilmiş kişiler, geceleyin Hz. Muhammed’in evini basacaklar ve canına kıyacaklardı. Böylece Hâşim oğulları, kan davasına girişemeyecekler ve diyete boyun eğeceklerdi. Mekkeli puta tapıcıların bu kararı, Allah tarafından Hz. Muhammed’e bildirilince, bu işi Hz. Ali’ye anlatıp, Allah’tan gelen buyruk gereğince Mekke’den, Medine’ye Hicret (göç) etmeye karar verdi. O gece, evi gözleyenleri şaşırtmak için Hz.li, Hz. Muhammed’in yatağına girdi. Mekkeli müşrikler, Hz. Muhammed’in evini bastıklarında Hz. Muhammed’in yatağında Hz. Ali’yi buldular. Onu tartaklasalar da serbest bıraktılar.

Hz. Ali’nin bu davranışı Kur’an’da (Bakara, 207) övülmektedir. Görüldüğü gibi; dost, öldürüleceğini bilmesine rağmen, hiç tereddüt etmeden peygamberin yatağına girendir.

Dost, her devirde yanlış insanlar olsa da, aranılan bir insan tipidir. Dostluk erdemli bir davranış biçimidir.   

Kaynakça;
*İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı, 2010, İstanbul
*Montaigne, Denemeler,Çev.:Sabahattin Eyüpoğlu, MEB,1964, İstanbul
*Schiller, Baladlar, Çev.: Burhanettin Batıman, MEB,1956, İstanbul

Temmuz  2012