Gerçeğin peşindeki insanlarla gerçeği ötelemeye çalışanların bin yıllardır devam eden mücadelesi...
600 sene evvel kedileri katledip, kara vebadan milyonlarca insanın ölümüne sebebiyet veren Vatikan'la, Koronovirüs salgını öncesi Avustralya'da develerin katledilmesi arasında döngüsel bir bağ olduğu düşünülebilir.
Dönem dönem ortaya çıkan bu yenidenlik kainatı sorgulayıp; anlamaya, farkına varmaya çalışana katkı sunadursun.
Bunları bıraktık, kedi katledenle, deve katledenin yanında, "katliamdır, yanlıştır" ya da "zehirdir, öldürür" diyenin yakasına yapıştık.
Gerçeklerden kaçmanın kolay yolu...
Neden, bitişlerin, sonların kotarıcılığı üzerimize vazife?
Erzincan İliç'te maden faciasının tüm dünyada siyanürlü altın madenciliğinin durdurulması, son bulması adına biz İliç'te maden faciasının meydana geldiği yere insanlık adına sakınmayı sağlayan 'ibret anıtı' dikilmesini beklerken, Meclis'te İliç için milletvekillerinden oluşturulan 14 kişilik komisyon siz gidin İliç maden faciasını yerinde aklayın iyi mi! Komisyon üyesi milletvekili, İliç gerçekliği ortada dururken hiçbir şey olmamış gibi yanına al birkaç püsküllü daha Mastra'nın siyanür çöplüğü yapılması, Gümüşhane ve çevresinde yeni maden sahaları açılması adına sen tut ayağının tozuyla ikna turuna çık!
İnsanların gözünün içine baka baka de ki: "Önce insan ve çevre sonra maden."
Kime inandıracaksınız?
Merak ediyoruz.
Söylediklerine kendileri inanıyorlar mı?
Zigana Dağı'nda oniki dağcı çığ altında kaldı, evrensel aklın öngördüğü gibi dağa anıt dikildi. İliç'te dokuz maden işcisi zehir liçinin altında kaldı, bugüne kadar dört işçinin cansız bedenine ulaşıldı, beş işçi çıkarılamadı, halen toprak altında...
Madenin tellalı en son ilçelerde halkın oturup sohbet ettiği mekânlarda görülmüş, eli kulağa atıp zehir saçan soluğuyla, "Yıllardır topluma anlatıyoruz biz siyanürle altını ayrıştırdıktan sonra, o siyanürlü suyu da tekrar arıtıp havuza öyle bırakıyoruz' diyerek ballandıra ballandıra anlatıyormuş...
Ne çay olur o sudan...
Hastaneye kemoterapi ünitesi, teknik donanım sağlayıcı övgüye değer bulundu. Sağlayıcı da umduğunu buldu. Övüle övüle bitirilemedi: 'Şöyle tedavi, böyle cihaz!'
Hastane yapıldı bitti, övgü bitmedi!
Ne üstün teknik özellikli hastaneye sahip bir kent de yani, altı üstü; altı balçık, üstü mühendislik hatası bir kıran üstü!
İki şeyin peşinde; nefes nefese koşturup duruyorlar: "Siyanür Havuzu", "Kemoterapi Ünitesi". İkisi de bitiş.
Döngüsellik diyelim.
Tarihe tam da şuraya bir not daha düşelim üzerimizde kalmasın.
Bir sabah uyandığımızda; turizm, tarım yatırımı adı altında, tarım, turizm iştirak şirketleri kanalıyla tarım alanlarının maden ruhsatı alanı içinde bulunduğunu öğrendiğimizde meseleye şaşı bakmayalım.
Kadın kooperafleri de bu sarmala dahildir.
İktisadi meseleye gelince sola çevrilen sağ kafası...
Ne demek "turizm kafası?"
Büyüklük taslayan iktisatçının milleti kafaya alma çabası...
Turizm dediğiniz en nihayetinde iktisadi kalkınmaya faydasız, emek yoğun, yoksullaştırıcı uğraşı...
Gelenek yasadır diyenlere yaklaştıran gerçeklik...
Kadimden bu yana evrilerek gelen ve değişmeyen en eski yasa der ki:
"Anayasa Madde 56 – Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir."
Bin yıllardır gerçeklerin peşinde olanlarla, gerçeği ötelemeye çalışanların mücadelesi...
Soru şu:
"Siz bu mücadelede hangi taraftasınız?