Doğu Türkistan’da sahur vakti

Abone Ol

Perdeleri
sıkıca kapatıp, alacakaranlıkta, mum ışında sahur yapılan evlerde, dışarıdan fark edilmeden ibadet etme mücadelesi verenler hangi zamanda, hangi mekânda yaşamaktadırlar? Gün içinde oruç tutmalarını engellemek için Çin devlet görevlilerinin zorla yemek yedirdiği insanlar nerededirler? Sırf asimile edilmeleri için “Çinli kızlarla evlenmeleri” karşılığında dolarlar vaat edilen bu insanlar kimlerdir? Peki ya hacca gitmeleri yasaklanan, akraba toprağı Türkiye’ye geldiklerinde, günler boyu nezarethanede sorgulanan, sebepsiz yere hapse atılan, işkence gören, katledilen insanlar?

Türk Dünyası’nın çeşitli bölgelerinde bu Ramazan çok ağır şartlarda geçmektedir. Türkmenlerin uğradığı zulüm, Kırım Türklerinin yeniden Rus işgalini yaşaması, bu coğrafyalarda yüzyılı aşan bir vahşet çağının bitmediğini göstermektedir. Bu yerlerden biri de Doğu Türkistan’dır.

Doğu Türkistan, Türk uygarlığının “ilk önemli merkezlerinden” mimariyle biridir. Dün Turfan’da yeryüzünün ilk medeniyetlerinden birini kuran Türk’le, yarattıkları mühendislikle, kurdukları şehirlerle, pazarla, ticaretle, üretimle, edebiyatla Çin’le rekabet edip, üstünlüklerini ortaya koyarken, şimdi aynı topraklarda asimilasyona karşı var olma mücadelesi veriyorlar.

Turfan’da yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan (bu çalışmayı Batılılar ve Ruslar yaptı) tarihi yapılar, sulama sistemleri, büyük bir şehir örgütlenmesi, tarımsal çağın en önemli medeniyetlerinden birine ışık tutmaktadır. Tarımsal dönemin ileri zamanlarında Türklerin İslam’la müşerref olmalarıyla birlikte Türkistan’ın kültür, bilim ve düşünce merkezine dönüştüğü; tarım, kent üretimi ve ticaretin gelişmesiyle bu kültürel zenginliğin matematikten astronomiye, felsefeden tıp bilimine kadar birçok alanda katkı yapan eserler üretip, bilim adamı yetiştirdiği bilinen bir husustur.

20. Yüzyıl, Türk kökenli Müslüman halklar için bir diriliş çağı olamamıştır. İslam coğrafyasının bilhassa Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra, siyasi birliğini kuramaması, entegrasyonun gerçekleştirememesinin, bunda önemli bir rolü vardır. Tüm bunlara rağmen, temel problemin bilimde, düşüncede, sanatta ve ekonomide “yeni bir akıl, yeni bir yöntem, yeni bir epistemoloji kurma sorunu” olduğunu unutmamak gerekir.

21.Yüzyıl, her yönüyle İslam coğrafyasında eski anlayış ve zihniyetlerin yerini yeni bir düşünceye, yeni bir akla bırakacağına dair ümitlerin arttığı kadar, birçok belirtinin ortaya çıktığı yeni bir dönemdir. Bütün bunlara rağmen 21. Yüzyıl’ın başında yaşanılan her olumsuz olay biz Türkleri kaçınılmaz olarak etkilemeye devam ediyor.

Çin’in devasa nüfus avantajıyla, Doğu Türkistan’ı baskı altına alması, nüfus hareketleriyle 21. Yüzyıl’ın başında yok etmeye çalışması, yaşadığımız çağın “demokrasi, insan hakları, özgürlükler” gibi yükselen değerlerine karşı, baskıyı, şiddeti, tahakkümü esas kabul eden yönetim yapılarının hâlâ var olması ve bu insanlık dışı yaklaşımı sürdürmesi ciddi bir çelişkidir.

Dün, Sovyet İmparatorluğu çöktü. Dünyanın birçok yerinde özelikle de “Bahar Devrimleri” ile Ortadoğu’da birçok baskı rejimi yıkıldı veya her türlü vahşeti kullanarak ayakta kalmaya çabalıyorlar. Şurası açıktır ki, kapalı rejimlerin, insan haklarını yok sayan zihniyet yapılarının, siyasal anlayışların son demidir. Bu söylediklerimiz en fazla Çin için geçerlidir. Çin ekonomide kapitalizme açılırken, kaçınılmaz olarak iki olaya kapıyı aralamış bulunmaktadır. Bunlardan biri piyasa, diğeri demokratikleşme talebidir. Bu yol eninde sonunda açılacaktır. Belki de baskıların bu denli artması bunun göstergesidir.