Dış politika, hanımların iğne oyası gibi çok dikkat isteyen ince bir iştir. Bu cümleyi fevkalade tecrübeli, dikkatli bir diplomattan dinlemiştim. Devletlerin dış politikası devlet olarak varlıklarını korumak, güçlendirmek, yakın ve uzak düşmanlarına karşı tedbirler geliştirmek esaslarına dayanır. Dış politika, devletin geçmiş tecrübelerinin ışığında geleceği görmek ve jeopolitik şartlara uygun olarak tedbir almak sanatıdır.
Türkiye Cumhuriyeti gibi büyük bir devletin “Dış politikası” da büyük olmak zorundadır. En az elli yıl, yüz yıl, sonrası düşünülmelidir.
İşte bu düşünce sağlamlığı ile Gazi Paşa, “Yurtta sulh, cihanda sulh” demiştir. 16 yıl savaşmış bir milletin yaralarını sarmak için uygun bir sulh dönemine ihtiyacı vardır. Bu sağlanmış, Sadabat Paktı, Balkan Paktı ile ağır ağır ittifaklara girilmiştir. Komşularımızın, insanlık ayıbı savaş suçları bile nisyâna (unutulmaya) terk edilmiştir. Yaklaşan İkinci Dünya Savaşına karşı tedbirler alınmıştır.
Gazi Paşa iyi yetişmiş bir kurmaydı. Çevresinde daima seviyeli insanlar bulundurur, onların fikirlerini alırdı. Durmak bilmeyen bir araştırma coşkusuyla okurdu. Dünyayı dikkatlice takip etmek Gazi ve ekibinin vazgeçilmez işiydi. Dış politikanın çok partili sisteme geçtikten sonra şaşmayan ayarı “Milli politika” olmasıdır. İktidar ve işbirliği yaptığı muhalefetin tek ses olması devletimizi daima güçlü kılmıştır. Bu hükümet döneminde ne yazık ki bu güzel gelenekler terk edildi.
Bu terk ağır ağır tek adam siyasetine döndü. Başbakan, “Bizi bütün komşularımızla problemli hale getirmişler, biz sıfır sorunlu dış ilişkiler geliştireceğiz” dedi. Bu yolda vizelerin kaldırılması ile işe girişildi. Nitekim, Suriye ile bu hükümet döneminde ilişkiler fevkalade geliştirildi. Vize kaldırıldı. Sınır ticareti hızla büyüdü, ortak şirketler kuruldu.
Ancak, Okyanus ötesinden düğmeye basıldı. Suriye’de sokak hareketleri başladı. Ne yazık ki, “Büyük Orta Doğu Projesi”nin sahipleri ABD, İngiltere ve İsrail, aynı zamanda dünya haber ajanslarının da işleyişine ve haber üretme, yayma politikasına hakimdir. Dünyayı şartlandırmak ve Suriye yönetimini kötülemek için haber ajanslarıyla her şey yapıldı.
Hükümetlerin görevi milli menfaatleri takip etmektir. ABD’nin hücum birliği olmak, her zaman bizim aleyhimizedir. ABD gider, dünkü vatan coğrafyamızın, güzel parçası, emperyalist güçlerin bizden kopardığı Suriye kalır.
İşin aslı nedir?
Suriye’nin İsrail’e yakın deniz sularında fevkalade zengin, 45 milyar dolarlık bir rezervi olan doğal gaz yatakları tespit edilmiştir. İsrail hem bu büyük serveti kullanmak hem de şu an kapalı olan Kerkük-Hayfa boru hattıyla Irak petrolünü dünyaya pazarlamak istiyor. Doğu Suriye’de kurulacak “Batı Kürdistan”, Kuzey Irak’taki “Doğu Kürdistan” la birlikte hayallerindeki Türkiye’den koparacakları parça ile “Büyük Kürdistan” ı kurdukları zaman üç büyük parçanın birlikteliğinden doğacak devlet bir kara devleti olacaktır. Türkiye, İran ve Suriye’nin böyle bir devleti yaşatmak istememeleri tabii netice olacaktır.
Bu hayali devletin karalar içinde kalması onu doğarken öldürecektir. Denize açılması elzem olan bu devletin tek “Deniz çıkış yolu” Kuzey Suriye’dir. İşte Suriye’deki karışıklıkların sebebi budur. İsrail ve ABD’ye hükmeden gücün, Orta Doğu’yu köle yapmak yolundaki “insansız ve insafsız” düzen kurma amacıyla uyguladığı zalim siyaset görülmelidir. Türkiye niye bu işe bulaştırılıyor?
Komşularla sıfır problem diyorlardı. Evet… her yer problem yumağına boğuldu. Plânsız programsız, ABD’den alınan talimatlarla yürütülen dış politika duvara tosladı. Yarınlarımızı tehlikeye atacak oyunlara zaman ayıramayız. Hele İngiliz basınının iltifatlarına değer vermek, inanmak intihar etmektir. Türkiye’yi Suriye’yle savaşa sokmak aynı zamanda İran’la harbe sürmektir. İran ve Suriye arasındaki Savunma ve İşbirliği anlaşması sebebiyle bu kaçınılmaz olacaktır. Dikkatli olmak zamanıdır. “Olgun devlet adamını sevindirmek isterseniz eleştiriniz. Basit bir hükümet adamını sevindirmek isterseniz övünüz” sözü hep gözümüzün önünde olmalıdır. Batı felsefesinin zirvelerinden Nietzsche, “Seni övdükleri sürece kendi yolunda gittiğini sanma sakın! Başkasının yolunda gidiyorsun.” diyor!..
Hükümetin, sorumluların kendi gerçeklerimiz doğrultusunda basiretli, kararlı, uydu olmayan, muhalefeti de kucaklamış bir dış politika uygulamasına geçmelerinin tam zamanıdır. Bize yakışan yâdellerin borazancısı olmak değildir. Bu coğrafyanın efendi milletine, kimse uşaklığı layık göremez.
Ağustos 2011