23 Nisan 1920’de TBMM açılır… Mayıs, Haziran ayı gibi, İstiklâl Marşı için yarışma duyurusu yapılır, altı ay da süre tanınır… Yazılanlar, Haziran-Aralık süresince TBMM’ye ulaşır… Aralık sonu ile 1921 Şubat’ı arasında ise, ulaşmış olan 724 şiir incelenip değerlendirilir… Fakat, Millî Marş niteliğinde olabilecek bir şiir bulunamadığından Mehmet Âkif ’e yazması için teklif götürülür…
Âkif, o sırada mecliste vekildir… Konuyu ince eleyip sık dokuyarak cevabını verir: “Ben şair Mehmet Âkif olarak mebusum ve TBMM’de bulunma sebebim zaten milletime hizmettir!... Yarışmaya katılarak hizmete bir vesile aramak bana yakışmaz! Bu şiiri yazmak, olsa olsa görevdir ve yapılan görev karşılığında maaştan başka ücret alınmaz!”
Mehmet Âkif Ersoy… Bu nasıl yüce bir ruh!…
1921’in 17 Şubat’ında teslim eder… Finale yedi şiir kalmıştır... Fakat Âkif ’inki en çılgınıdır…
Düşünün… 1897’de Teselya’da Yunanlılara karşı son zaferden sonra, uzun yıllar görülmemiş bir gün yüzü… 1912-1913’te Balkan Savaşları… Ancak 1915 Çanakkale ile yaşanır diriliş… Âkif’in “Çanakkale Destanı” ise bu dirilişin bir çığlığı… 1921’de Ankara Polatlı önlerine kadar gelmiş Yunan ordusu… Bütün Anadolu gark olmuş kan ve barut kokusuna… Şiir Meclis’te okunurken bile geliyordur cephelerden top sesleri... Türk kadını, mahşeri aratmayan cephede… Koşturuyor sırtına belediği bebesiyle… Mehmetçiğe taşıyor üniforma, çorap, su… Millet, varlıkla yokluk arasında ince bir çizgide… Âkif, işte böyle bir atmosferde ve bu hal ile kaleme alır İstiklâl Marşı’nı…
Ve şiirine başlar “Korkma!” diyerek…
Efendimiz (SAV) Mekke’den Medine’ye Hicret’inde, sığındıkları Sevr Mağarası’nda Hz. Ebubekir’e: “Korkma, Yâ Ebubekir! Allah bizimledir!” buyurur... Âkif de aynı sözle başlar… Bağımsızlığın sembolü olan bayrağı anlatmak üzere, seslenir milletine…
İkinci dörtlükte ise doğrudan bayrağa seslenir “Çatma!” diye… İçinde ümit vardır ve milletine güvenen bir ses gizlidir… Takip eden mısrada ümidi açık eder “Gül!” der… Hem duadır, hem kararlılık…
Dördüncü dörtlükte yine der “Korkma!” Korkulmaması gereken şey, “medeniyet denen tek dişi kalmış canavar”dır ve bundan niçin korkulmaması gerektiğini de açıklar... Direnen ve hâlâ direnmeye devam eden “iman dolu serhadd”in gücünü ve bu gücün merkezi olan “iman”ı zikreder.... Zira bilir ki, korku ile iman bir arada olamaz!… Çünkü iman, Mutlak Varlık’a imandır ve O Mutlak Varlık da, Bedir Arslanları ile Çanakkale kahramanlarını gâlip kılan gücün sâhibidir… Bu yüzden ilâhî güç ile insan gücü olan “medeniyet” arasındaki mücadelede, imanın kazanacağını ön görür ve “Korkma!” der.
Beşinci dörtlükte, “Uğratma!” “Sakın!” “Sipet et gövdeni!” emir ifadeleri “alçaklar” ve “hayasızca akın” durumlarının vehâmetine karşı gösterir direncin gücünü...
Basılan yerin basit bir “toprak” olmayıp altında binlerce şehidin yattığını “Geçme!” “Tanı!” ve “Düşün!” emir kipiyle altıncı dörtlükte vurgular… “İncitme!”’de hissedilen nâif uyarı… Son mısraında, “dünyalar” ile “cennet vatan” mukayesesi ile, toprağın üstündekiler kadar altındakilerin de bu topraklara bir değer kattığını ve bu yüzden bu toprakların “dünyalar”a bedel olduğunu hatırlatarak “Verme!” emir kipi ile yapar ikâzını…
Yedinci dörtlüklerdeki “etmesin, değmesin, inlemeli” ise dua kipiyledir… Bu ifadelerin hepsi, vatanın özgürlüğünü amaçlamaktadır. Vatanından ayrı kalmaması; bu vatana nâmahrem elin değmemesi ve bayrakla birlikte vatanın özgürlüğünü simgeleyen ezanın da bu topraklarda sonsuza kadar okunması için dua etmektedir…
Son bentte Âkif, henüz savaş sürerken zaferin müjdesini verir… İlk iki dörtlükte “Korkma!” ve “Çatma!” derken, burada İstiklâlin sembolü olan bayrağa “Dalgalan!” der! Dalgalanmak, zafer sevinci ve mutluluğuna dayanan bir hareketliliğin ifadesidir... Artık bayrak büyük bir sevinçle dalgalanacaktır… Çünkü dökülen kanlar, özgürlük ile karşılığını bulmuş, hakkı olan istiklâlini kazanmıştır!..
İstiklâl Marşı’nın omurgasını, emir, dilek-istek ve dua kipiyle kullanılan bu fiiller oluşturur. Âkif’in, gerek emir kipleri, gerekse dilek-istek ve dua kiplerini kullanışı, direniş gücünün nişanı olarak millî şiirimizde yankılanır…
Âkif, o sırada mecliste vekildir… Konuyu ince eleyip sık dokuyarak cevabını verir: “Ben şair Mehmet Âkif olarak mebusum ve TBMM’de bulunma sebebim zaten milletime hizmettir!... Yarışmaya katılarak hizmete bir vesile aramak bana yakışmaz! Bu şiiri yazmak, olsa olsa görevdir ve yapılan görev karşılığında maaştan başka ücret alınmaz!”
Mehmet Âkif Ersoy… Bu nasıl yüce bir ruh!…
1921’in 17 Şubat’ında teslim eder… Finale yedi şiir kalmıştır... Fakat Âkif ’inki en çılgınıdır…
Düşünün… 1897’de Teselya’da Yunanlılara karşı son zaferden sonra, uzun yıllar görülmemiş bir gün yüzü… 1912-1913’te Balkan Savaşları… Ancak 1915 Çanakkale ile yaşanır diriliş… Âkif’in “Çanakkale Destanı” ise bu dirilişin bir çığlığı… 1921’de Ankara Polatlı önlerine kadar gelmiş Yunan ordusu… Bütün Anadolu gark olmuş kan ve barut kokusuna… Şiir Meclis’te okunurken bile geliyordur cephelerden top sesleri... Türk kadını, mahşeri aratmayan cephede… Koşturuyor sırtına belediği bebesiyle… Mehmetçiğe taşıyor üniforma, çorap, su… Millet, varlıkla yokluk arasında ince bir çizgide… Âkif, işte böyle bir atmosferde ve bu hal ile kaleme alır İstiklâl Marşı’nı…
Ve şiirine başlar “Korkma!” diyerek…
Efendimiz (SAV) Mekke’den Medine’ye Hicret’inde, sığındıkları Sevr Mağarası’nda Hz. Ebubekir’e: “Korkma, Yâ Ebubekir! Allah bizimledir!” buyurur... Âkif de aynı sözle başlar… Bağımsızlığın sembolü olan bayrağı anlatmak üzere, seslenir milletine…
İkinci dörtlükte ise doğrudan bayrağa seslenir “Çatma!” diye… İçinde ümit vardır ve milletine güvenen bir ses gizlidir… Takip eden mısrada ümidi açık eder “Gül!” der… Hem duadır, hem kararlılık…
Dördüncü dörtlükte yine der “Korkma!” Korkulmaması gereken şey, “medeniyet denen tek dişi kalmış canavar”dır ve bundan niçin korkulmaması gerektiğini de açıklar... Direnen ve hâlâ direnmeye devam eden “iman dolu serhadd”in gücünü ve bu gücün merkezi olan “iman”ı zikreder.... Zira bilir ki, korku ile iman bir arada olamaz!… Çünkü iman, Mutlak Varlık’a imandır ve O Mutlak Varlık da, Bedir Arslanları ile Çanakkale kahramanlarını gâlip kılan gücün sâhibidir… Bu yüzden ilâhî güç ile insan gücü olan “medeniyet” arasındaki mücadelede, imanın kazanacağını ön görür ve “Korkma!” der.
Beşinci dörtlükte, “Uğratma!” “Sakın!” “Sipet et gövdeni!” emir ifadeleri “alçaklar” ve “hayasızca akın” durumlarının vehâmetine karşı gösterir direncin gücünü...
Basılan yerin basit bir “toprak” olmayıp altında binlerce şehidin yattığını “Geçme!” “Tanı!” ve “Düşün!” emir kipiyle altıncı dörtlükte vurgular… “İncitme!”’de hissedilen nâif uyarı… Son mısraında, “dünyalar” ile “cennet vatan” mukayesesi ile, toprağın üstündekiler kadar altındakilerin de bu topraklara bir değer kattığını ve bu yüzden bu toprakların “dünyalar”a bedel olduğunu hatırlatarak “Verme!” emir kipi ile yapar ikâzını…
Yedinci dörtlüklerdeki “etmesin, değmesin, inlemeli” ise dua kipiyledir… Bu ifadelerin hepsi, vatanın özgürlüğünü amaçlamaktadır. Vatanından ayrı kalmaması; bu vatana nâmahrem elin değmemesi ve bayrakla birlikte vatanın özgürlüğünü simgeleyen ezanın da bu topraklarda sonsuza kadar okunması için dua etmektedir…
Son bentte Âkif, henüz savaş sürerken zaferin müjdesini verir… İlk iki dörtlükte “Korkma!” ve “Çatma!” derken, burada İstiklâlin sembolü olan bayrağa “Dalgalan!” der! Dalgalanmak, zafer sevinci ve mutluluğuna dayanan bir hareketliliğin ifadesidir... Artık bayrak büyük bir sevinçle dalgalanacaktır… Çünkü dökülen kanlar, özgürlük ile karşılığını bulmuş, hakkı olan istiklâlini kazanmıştır!..
İstiklâl Marşı’nın omurgasını, emir, dilek-istek ve dua kipiyle kullanılan bu fiiller oluşturur. Âkif’in, gerek emir kipleri, gerekse dilek-istek ve dua kiplerini kullanışı, direniş gücünün nişanı olarak millî şiirimizde yankılanır…
Sonsuzluğa seslenen Millî Marşı'mızı yazan Mehmet Akif Ersoy'un ve yazdıran tüm kahramanlarımızın ruhu şâd olsun...