Dilin, milletlerin millet olmasında ve öyle devam etmesinde ne büyük etkisi olduğunu anlamak çok zor değil! Doğu vilâyetlerinde yaşayan insanlarımızla biraz derinlemesine konuştuğumuzda; bir çok örneği alt alta sıralayabiliyoruz.
Arnavutluktan Osmanlı döneminde gelmiş az sayıda da olsa insanların, Bayburt’tan Hınıs veya Muş’a gitmiş bir kısım insanımızın, Kafkasya’dan gelen bazı vatandaşlarımızın, çok bilinen Güneydoğudaki Karakeçili Türkmen aşireti gibi aşiret mensuplarının başlangıçta ana dilleri olmadığı halde bu gün Kürtçe konuştuklarını müşahade edebiliyoruz.
Bunun gibi bulundukları bölgelerde çok azınlıkta kalıp, ana dillerini zamanla unutup, çoğunluğun lisanını konuşan insanlar da dünyanın her yerinde karşımıza çıkmaktadır. Bu insanlar zamanın yoğurucu etkisiyle kendilerini konuştukları dille tanıyıp, tanıtacaklardır. Mimar Doğan Kuban bunu; ''Topraktan değişik halklar gelip geçebilir. Benim asıl vatanım dildir. Bütün geçmiş birikimler dilde saklıdır.'' şeklinde ifade ediyor.
Nihat Sami Banarlı’nın “Türkçenin Sırları” isimli eserindeki tespitlerin ne kadar doğru olduğunu yaşayarak görüyoruz; ne diyor Sayın Banarlı:
''Türkiye de bir takım halk kütlelerini isyâna teşvik faaliyetlerinde bizi kuşatan devletlerin zehirli hissesi vardır.''
''Yeryüzünde diller kadar millet fertlerini birbirine bağlayan, onlara birbirlerini sevip anlamakta, hele sevgilerini dile getirmekte aziz yardımcı olan başka kuvvet mevcut değildir.
''Dillerin musiki kudreti kazanması kelimelerin birer nağme güzelliği alması, kısa zamanda olmamıştır.''
''Türk dili, şiir söylemek,hatta söz söylemek için,türlü sazlardan başka,dile ses katan âhenk unsurlarının en mühimlerinden olan kafiyeyi icâd eden lisandır.Türkçe daha ilk şiirlerinden başlayarak mısrâlarda âhenkli ses tekrarları mânâsındaki alliterasyonları büyük zevk ve alışkanlıkla kullanan ilk şiir dilidir.''
''Fransız dilini bin yılda Fransa’nın toprağı yarattı, diyen Fransızca cümlede derin hakikat gizlidir. Nitekim, Türk musikisi gibi Türk dilinin de müzikal tekâmülünde Türk vatanlarının büyük tesiri olmuştur. Türkçe, tıpkı Türk milleti gibi tarihin son dokuz asrında dünyanın üç kıtası üzerinde lisani bir imparatorluk kurmuş ve bir imparatorluk dili halinde işlenmiştir. Bu bakımdan dilimiz, hüküm sürdüğü toprakların neresinde güzel bir ses bulmuşsa onu kendi bünyesine almakta büyük kabiliyet göstermiştir.”
Banarlı’ya göre imparatorluk dilleri hakim oldukları topraklardan vergi, mahsul alır gibi kelime de alırlar. Lüzumlu kelimeleri dillerinin gramerine, estetiğine ve fonetiğine göre millileştirerek kendi kelimeleri yaparlar. Bu imparatorluk dilleri: Latince, Arapça, İngilizce ve Türkçe’dir.
''Dilleri dil yapanlar dilciler değil, milletlerdir; milletlerin dile bir güzellik ve bir güzel ses vermek için yaratılmış, kadın, erkek adsız evlâtlarıdır. Bir de milletlerinin dillerini seven, anlayan ve ilahi bir güzellikle kullanan, büyük şairleridir.''
Banarlı’nın ifadesiyle Türkiye Türkçesinde eski bozkır sesleri ve İdil ırmağının akışından yükselen sesler vardır. Biz de diyoruz ki Türkiye Türkçesinde, bu eski seslerin yanında nasıl ki Nil’in, Dicle’nin, Fırat’ın, Tuna’nın sesleri hissediliyorsa, Bayburt topraklarından ve Çoruh’tan da esintiler hissedilir.
Bayburt’umuzun şehir merkezinde ve yakın köylerinde Azeri lehçesine yakın bir şive konuşulurken, suya aşağı köylerde, Gümüşhane’ye yakın köylerde ve Trabzon’a yakın eski köylerde farklı ağızlar konuşulur. Meselâ: günümüz Türkçe'sinde ki, “gelmiyorum” olumsuz fiili; Bayburt merkezde “gelmirem”, Gümüşhane’ye yakın köylerde “gelmeyirem”, suya aşağı köylerde “gelmiyem” şeklinde telaffuz edilir.
Yöremizin atasözü, deyim, kelime olarak Türkçe’ye azımsanmayacak katkıları olmuştur. Bayburt dışında az bilindiğini sandığım bir demet örnekle sözlerimi bağlıyorum.
-Kır tarlanın arpası ihtiyarın körpesi.
-Hak almaz avara kalmaz.
-Dünya yansa içinde bir horum otu olmamak.
-Şahinayı köye koyan yok, yayımı okumu nereye asım.
-Davar geri dönerse aksak öne geçer.
-Kırk değirmende bir urup zahrası yok, nöbet için baş yarar.
-Kadın var arpa unundan aş eder, kadın var buğday ununu termaş eder.
-Zemheri hazirana sormuş tezeğ kaç günde kurutursun;15 günde kuruturum kükürt gibi olur demiş. Haziran da zemheriye sen kaç günde kurutursun demiş; 2 saatte kuruturum yanar yanmaz karışmam demiş.
-Alanda Reşit Ağa, verende hoho.
-Duduzarda değirmen eğer suyu gelirse, kayabaşı arpalık eğer sapan işlerse.
Kasım / 2010