Dilbilgisi ile dillenmek...

Abone Ol
Herkesin fiili çekilmez ki…  Bu “herkes”e giren kişilerin kimilerini, şahıs zamirlerinin hiçbirine sokamazsınız da ondan dolayı çekilmez… “Ben” olamadıkları kesin… “Biz”e de girmezler, “Siz”den de olamazlar… “Sen”le yan yana asla getiremem onları… “Onlar” dedim ya, aslında “Onlardan” da değillerdir, o olarak da anılamazlar… Dilimden de, dilimin bilgisinden de uzak etsin Tanrım onları…

Çekim deyip de zamanlara girmemek hiç olur mu? Girelim. Zamanların içinde geniş ve gelecek zamanlar iyidir bence. Zaman, sizi geçmiş olmaz, o zamanlarda, siz zamana karşı hazırlıklı ve ondan önde olursunuz. Dizginleri elinize geçer zamanın, sürersiniz yapamadıklarınıza...

Peki hangi bağlacı en çok sevdiğinizi hiç düşündünüz mü? Hadi ikisini sorayım: Ki’yi mi, ve’yi mi? Siz düşünedurun ben, benim tercihimi açıklayayım. İle’yi çok severim ben. “İle” âşıklar bağlacıdır da onun için… Kerem ile Aslı, Arzu ile Kamber, Ferhat ile Şirin gibi… Ama’ya ise ihtiyatla yaklaşırım, iyi niyet ararım… Bazı ama’lar kaypaklık, saptırma ve kaçış amaçlıdır.

Ya zamirler? Hangilerini önemsersiniz? Ben soru zamirlerini insanın ve evrenin gizini açan anahtarlar, şifreler gibi görürüm. Bir “Ne” zamirinin nelere kadir olduğunu tarih de bilir, bellek de, deney de, akıl da, zekâ da…
Sıfatlara gelelim… Pekiştirme sıfatları güçlü ve büyülü gelirler bana…  Yemyeşil’e eklenen o “yem”, sapsarıya eklenen o “sap”, kıpkırmızıya eklenen o “kıp”, nasıl güç verirler o renklere. İşaret sıfatlarını ise biraz kaba-saba bulurum.

Nesneler ve özneler arasında siz nasıl bir ilişki düşünürsünüz? Ben, öznesine değer, onur ve saygınlık kazandıran nesneleri pek tutarım, özneden çok önemserim onları… “Ali gül ekti” tümcesindeki gül gibi bir nesneye siz de benim gözümle bakmaz mısınız?

Kiplere gelsin mi sıra? Anımsatayım önce, üç türlü kip vardır; hikâye kipi, rivayet kipi ve şart kipi... Kip, Erzurum'da sıkıştırılmış demektir, "Biraz sıkış" demezler dolmuşta sözgelimi, "Hele az kip otur" derler... Kip'i duyunca aklıma hep Erzurum’daki anlamı gelir, o gelince de şart kipine en baştan kapatırım kapılarımı. Kalır rivayet ve hikâye... Bunlardan birini tercih etmemse söz konusu değildir, ikisi de kabulümdür, onlarsız ifade neye yarar ki?..

Ne kaldı? Kök geliyor hemen aklıma... Kökümüze bağlıyız elbette, Türkçemizin kökü öylesine sağlam ve işlektir ki, o köklerden neler olur neler... Bu neler olur nelerde ek'lerin katkısını ve rolünü de unutmayalım ha!
Tamlamalar... "Tamlayan" olmak da güzeldir hayatta, "Tamlanan" olmak da... Tamlıktan kaçıp noksana talip olmak kötüdür...

Me, ma, mek, mak, iş, ış... Ne bunlar? Mastar... İsim fiil oluyor bunlardan... Ben bunların ış'lısını pek tutarım...  "Bakış" sözgelimi… Bir bakış neler eder neler ve neler olur neler o bakıştan...

Bilgisi bilinmeyen bir dil... Bilgi olmazsa, bilinç olur mu? Böyle bir dil varlığını koruyabilir mi?  Koruyamaz. Ne yapılmalı? Öğrenilmeli... Öğrenilmeli de; dil'in bilgisi sıkar çoğu kimseyi, öğretmenler sıkıntı çeker bunları anlatmakta. Biz edebiyata ve hayata uygulayarak, imgeleyerek, simgeleyerek sunmak istedik bu bilgileri...

“Dil’in kaderi, halkın kaderi” denir bir Kırgız Atasözünde, dilimizin kaderi ise bizim elimizde… Bunu unutmayalım…