Devlet ve medya siyaseti: Propaganda ve kontrol (2)

Abone Ol

Nisan 2006’da bazı generaller Rumsfeld’i yetkinlikten uzak liderliği nedeniyle eleştirdiğinde Rumsfeld’i savunma üzere kampanya düzenlenir.

Analistler grubunun iki önemli ismi; General McInerney ve Valley’nin yazdığı makale The Wall Street Journal’da yayınlanır.

The New York Times bu haber için analistlerin Rumsfeld’in ekibinden bilgi istemiştir. 

Bir medya izleme şirketine bu analistlerin yorumlarının etkisini takip etme karşılığında yüzbinlerce dolar ödenir. General David Petraeus 2007’de Irak’ta komutayı devralır almaz bu analistlerle bir toplantı yapar. 

Hatta ifade verdiği oturuma ara verildiğinde bile analistlerle konferans çağrısıyla görüşür. Medya ağları bu grubun bu tür toplantılara katıldıklarından haberdardır demiştik. Ama medya ağının ne kadarı propaganda karşılığı askeri sözleşmelere erişim imkânından haberdar olduğu açık değildir. Birkaç medya ağı bu askeri uzmanların profesyonel faaliyetlerinden haberdardır ama soru sormamayı tercih ederler. 

Bariz çıkar çatışmaları görüldüğünde Pentagon’un propagandacıları ve bağımsız medya analisti olarak vatansever hizmetlerde bulundukları fikrini ayakta tutmaya çalışırlar. 

Yapılan bir araştırmada Pentagon’un propaganda faaliyetlerinin analistlerce yazılan makalelerine medya kurumları giderek yayınlamadığı görülür. ABD hükümetinin dünyanın her yerinde medyanın haber vermesine doğrudan müdahalesinin başkacaları da vardır ama bir örüntü oluşturur. Nitekim Bush yönetimi gazeteci rolü yapacak aktörleri işe alır. Irak Savaşı’yla ilgili görüşünü yaymak için sahte haber bültenleri (Video News Releases, VNR denir) üretir.

Bu videoların adı da ilk kez yine The New York Times tarafından duyurulur. Bush yönetimine bağlı federal birimlerin  önceden hazırladığı görüntüleri yayınladığı haberidir bu. Videolar Bush’un Medicare (sağlık sigortası) programı, eğitim politikası, alkışlanır. Yorumculardan biri    (Armstrong Williams) Eğitim Bakanlığı’nın televizyona çıkıp Başkan Bush’un eğitim politikasını savunması için kendisine 240.000 dolar ödediğini söyler. Bu müdahaleler olağan sayılır. Gerek ülkenin üstün çıkarları gerekse dünyada demokrasinin korunması adına hareket ettiklerini belirtip eylemlerini haklı çıkarırlar. 

Burada önemli olan vurgu; Amerikan devletinin eylemlerine destek bulmak için, enformasyon savaşı vermesinin, kamuoyunun medya üzerinden şekillendirilmesinin gerekli bir koşul olduğunun bilincinde olmasıdır. Irak Savaşı enformasyon savaşıdır. Bunu Vietnam Savaşı deneyiminden bilirler. Gücün kullanılması için bu destek en önemli koşuldur. Nitekim, bir psikolojik savaş uzmanı General Paul Vallely 1980’de Amerikan medyasını Vietnam Savaşı’ndaki yenilgi nedeniyle suçlayan bir makale kaleme alır. Valley şunu demek ister: “Savaşı kaybettik; düşman bizden daha iyi savaştığı için değil, psikolojik harekâta kurban gittiğimiz için kaybettik.” 

Ardından da gelecekteki savaşlarda ülke içindeki kanaatleri hedefleyen, televizyon ve radyo ağlarını merkez alan bir, “Zihin Savaşı” dediği psikolojik stratejiler önermeye girişir. ABD’de devletin sansürleme gücünün sınırlı olduğu hukuksal ortamda, anca enformasyonun denetim altına alınmasının mesaj üretip güvenilir ulaklara teslim ederek kafası karışan insanlara aktarması biçiminde gerçekleşmesi bundandır. Kısaca denetim altına alamayınca kafa karıştırarak kontrol etmeye yönelirler.

Dünya genelinde hükümetlerin medyayı doğrudan kontrol etmeye yatkınlığı hâkimdir. 

Kamusal medya üzerinde siyasal denetim yani hükümetlerin medya sahiplerine baskı yapması, hükümetin tüm iletişim biçimleri üzerinde kurmaya çalıştığı yasal düzenlemeler, hiçbir şey yolunda gitmezse de gazeteciler ya da blog yazarlarına şahsen gözdağı vermek sakınımsızdır.

Kaynak: “İletişim Gücü”, Manuel Castells.