Hükümetin “komşularla sorunsuz birlikte yaşama” söylemi dökülüyor. Yunanistan’ın bize ait iki adayı işgali, Suriye ve İran’a karşı yürütülmeye başlanan yeni siyaset bu durumun keskin habercileri ve delilleridir.
Tabloyu kuşbakışı görelim; Suriye Orta Doğu’da yıllarca eski SSCB’nin başlıca müttefiki oldu. Ancak, bu ülkeye tamamen bağımlı olmamaya özen gösterdi. Terör kozunu da bir dış politika aracı olarak daima elinde bulundurdu.
Terör örgütlerinin özellikle de PKK’nın paraları Suriye bankalarında toplandı. SSCB’nin dağılmasıyla başlayan Batı’ya açılma süreci Hafız Esad’ın ölüp yerine oğlu Başar’ın geçmesiyle hızlandı.
Bu hükümet PKK’ya yıllarca her türlü desteği veren, başta A.Öcalan olmak üzere örgüt mensuplarına ev sahipliği yapan Suriye’yi kardeş ilan etti.
Suriye dış politikasındaki gelişmeler bu yolda etkili olmuştur ancak, yakın tarih tamamen yok sayılarak birdenbire koşar adım yaklaşmak hatadır.
Nitekim şimdi tablonun değiştiğini görüyoruz. Suriye’yi ABD silahlı güçleri ile birlikte işgal edeceğimiz şeklinde iddialar gazetelerde yer almaya başladı. Neler oluyor?
Orta Doğu’da gidişatı İsrail eksenli ABD politikaları yönlendiriyor. İsrail bu coğrafyada ABD’nin vazgeçemeyeceği müttefikidir. Musevi asıllıların ABD ekonomisinde sahip oldukları güç ve yönlendirme etkileri, İsrail’i adeta ABD’nin beyni yapmıştır.
Irak, petrol kaynaklarının yanı sıra İsrail’in güvenliği için yakılmış, yıkılmıştır. Bugün ABD şirketleri 2,5 dolara mal ettikleri petrolü 100 dolara satıyor. Irak’ta devamlı bulunacağı bildirilen 50000 ABD askeri ülkelerinin petrol menfaatlerini korumak için kalıyor.
İsrail için iki tehlike daha var: Suriye ve İran. Bu iki ülke özellikle Hamas ve diğer İsrail karşıtı terör örgütlerini kontrol etmektedir. İran petrol yatakları, askeri gücü, nüfusu ve kapalı ekonomisi ile kolay diş geçirilemeyen ciddi bir tehdittir. Suriye’de de sınırlı miktarda ancak kaliteli petrol, ayrıca doğalgaz bulunmaktadır. Suriye ile birlikte Güney Kıbrıs petrol yatakları ve Akdeniz’deki petrol zenginlikleri bir havza olarak görülmektedir. İran ile ilişkileri, İsrail konusunda taviz vermeyen politikası, Suriye’yi hedef haline getirmektedir.
Suriye’yi vurma tehdidini gündeme getirse de ABD için bu iş kolay değil. Bir kere ekonomisi çıkmazda, ülkede artık yeter sesleri giderek artıyor. Yani bu konuda kamuoyu desteği yok. Ayrıca Suriye ile İran arasında “Stratejik İşbirliği Anlaşması” var. Yani bunlardan birine saldıran devlet diğerini de karşısında bulacak, bunların kontrolündeki terör örgütlerini de.
O zaman ABD’nin klasik oyunları önem kazanıyor. Ayaklanmalar, darbeler vs. ile yönetimi değiştirip ele geçirmek. Bölgeden bir desteğe ihtiyacı var. İşte burada Türkiye gündeme geliyor. Oyunun ideolojik senaryosu ise Sünni-Alevi çatışması yaratmak.
Suriye’de meydana gelecek her türlü çatışma ve istikrarsızlık Türkiye’yi olumsuz etkileyecektir. Şimdiden, Türkiye ile Suriye dış ticareti donmuştur. Rusya da bu gelişmeler çerçevesinde Türkiye ile ticarete soğuk bakmaktadır.
Bunların yaratacağı açığı S.Arabistan’ın sıcak parayla karşılayacağı yolundaki sözlü vaatlere kanılacak zaman değildir.
*
Türkiye, acilen bazı MİT görevlilerinin Suriye’deki muhalefeti teşkilatlandırdığı yolundaki ithamları açığa çıkarmalıdır. Devleti ve milleti ABD ve İsrail menfaatleri için yeni bir maceraya ve ateş denizine atma hakkı kimseye verilmemiştir. Türkiye binlerce yıllık devlet geleneği olan bir ülkedir, bir aşiret değildir. Yöneticiler bunun bilincinde ve ağır sorumluluklarının farkında olmalıdır.
Dış politikada ülkesinin menfaatini gözetmek ve milli politika hedeflerinden sapmamak asıldır.
Haziran 2011