AKP ve dinbaz taife, Celal Bayar ağızlarına almadan Menderes övgüsü yapar ve kendilerini Demokrat Parti’nin devamı ve doğal mirasçısı gibi görürler. Burada büyük bir çelişki, ikiyüzlülük, yutturmaca ve şark kurnazlığı vardır. AKP’liler ve dinbazlar, Sultan II:Abdülhamit’i de göklere çıkarırlar, idolleri odur. Sultan Hamit’in Taif’e sürgün edip orada boğdurduğu Mithat Paşa’yı ise “İngiliz ajanı” olarak bilirler.
Mithat Paşa’nın ne olduğu ne olmadığı, neler yaptığı ayrı bir yazı konusudur. Meraklısı, bunları okur öğrenir.
Ama ortalama Türk insanı ve de Türk aydınları, Demokrat Parti’nin “Sultan Hamitçi” olmadığını, Mithat Paşa’nın mezarını Türkiye’ye Demokrat Parti’nin naklettiğini bilmezler.
Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Rıdvan Akın, bu konuya “Yıldız Çadır Mahkemesinde yargılanan kimdi? Mithat Paşa mı Kanun-ı Esasi mi?” adlı makalesinde ışık tutuyor.
O makalenin ilgili bölümlerini bilginize sunuyorum:
“Demokrat Parti’nin Mithat Paşa’nın cenazesini Taif’ten Getirmesinin anlamı
14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin siyasi çizgisini anlamak açısından 1884’de Taif’te katledilen Mithat Paşa’nın cenazesinin Türkiye’ye getirilme kararı son derece anlamlıdır. D.P. iktidarının erken dönemine tekabül eden bu karar, partinin kendini tanımlaması açısından da önemlidir.
Bu kararı veren Atatürk’ün son başbakanı ve üçüncü cumhurbaşkanı Celal Bayardır.
Kimdir Bayar? DP kurucusu Celal Bayar İttihat ve Terakki içinden yetişmiş bir siyaset adamıdır. Birinci meclisten itibaren milletvekiliği, iktisat vekilliği ve başbakanlık yapmıştır.
Bilindiği üzere, siyaset büyük ölçüde semboller üzerinden yürütülen bir mücadeledir. Tanzimat’tan beri devam eden hukuk devleti ve hürriyet davasının en önemli sembolü Mithat Paşaydı. Mithat Paşa, DP’nin manevi mirasına sahip çıktığı ‘hürriyet’ düşüncesinin öncüsü idi. Bu nedenle, DP’liler kendi davalarıyla Mithat Paşa’nın üç çeyrek asır önce başlattığını davayı özdeşleştiriyorlardı. DP kendisini, Mithat Paşa’nın hayatına malolan ‘Hürriyet mücadelesinin’ mirasçısı olarak görüyordu.
DP’nin temel tezi Bayar’ın ifadesiyle, ‘hukuk-u beşer beyannamesinin’ yoluydu.
Demokratlar, Mithat Paşa’yı saltanat ve istibdata karşı yürütülen millet iradesi davasının savunucusu, meşrutiyet’in kurucu babası, cumhuriyet devriminin de tohumlarını atan önemli bir siyasi figür olarak görüyorlardı.
Mithat Paşa’nın mezarı Taif İbni Abbas mescidi haziresinde bulunuyordu.
‘Hürriyet Şehidi’ Mithat Paşa’nın getirilişi kadar defnedildiği yer de önemlidir: Hürriyet-i Ebediyye Tepesi. İlginçtir ki, Kanun-ı Esasi’yi adeta kutsallaştıran İttihat ve Terakki yönetimi, Mithat Paşa’yı- oğlu Ali Haydar Mithat Meclis-i Mebusan üyesi olmasına rağmen- Taif’ten getirmek için ciddi bir teşebbüste bulunmamıştı. Halbuki İttihatçılar 31 Mart isyanı sırasında hayatını kaybeden askerleri ve 1913’te bir suikaste kurban giden sadrazam ve harbiye nazırı Mahmut Şevket Paşa’yı adeta kutsallaştırdıkları bu tepeye defnetmişlerdi.
Cumhurbaşkanı Bayar’ın talebi ve Suud Hükümeti’nin onayı üzerine Cidde Büyükelçimizin nezaretinde Mithat Paşa’nın mezarı 6 Haziran 1951’de açıldı. Cenaze, Aksu Vapuru ile Cidde, Beyrut, Antalya, İzmir limanlarına uğrayarak İstanbul’a getirildi.
Mithat Paşa’nın Türkiye’ye getirilmesi duygulu sahnelerin yaşanmasına neden oldu. Cenaze, Galata Limanında Cumhurbaşkanı, TBMM Heyeti, Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay, DP, CHP, Millet Partisi’nin İstanbul il temsilcilerinin bulunduğu geniş bir topluluk tarafından karşılandı. Mithat Paşa’nın yargılandığı yer olan Yıldız Çadır Köşkünde hazırlanan katafalk 2 gün süreyle halkın ziyaretine açıldı. 26 Haziran 1951 günü buradan alınarak Hürriyet-i Ebediye Tepesine götürülerek defnedildi. Böylece, Mithat Paşa vefatından 67 yıl sonra, Celal Bayar’ın şahsen girişimde bulunması neticesinde nitelemiştir. Törene bütün partilerin eksiksiz katılmaları da genç cumhuriyetin, anayasalı devletin fikir babasına gösterdiği ortak saygıya işaret ediyordu.
Bugünün tartışması :
AKP, DP’nin siyasi mirasçısı olabilir mi? Demokratlar ‘46 ruhu’ olarak bayraklaştırdıkları söylemi Mithat Paşa’nın ‘saltanatı şahsiyeye’ karşı yürüttüğü davanın devamı olduğunu düşünüyorlardı. DP önderleri, Kanun-ı Esasi, ikinci meşrutiyet, Anadolu ihtilali, Birinci Meclis, cumhuriyet devrimlerini demokrasi ile taçlanan sürecin merhaleleri olarak yorumluyorlardı. Her ne kadar DP kurucuları tek parti yönetiminin içinden çıkmış olsalar da, kendilerini cumhuriyete demokratik içerik kazandıran bir siyasi hareket olarak görüyorlardı. Partinin adı da buna karine idi. Mithat Paşa’nın cenazesinin Türkiye’ye getirilmesinin nedeni de buydu.
Günümüz Türkiye’sine gelince, iktidar partisi AKP, kendisini bu partinin devamı saymakta ve Demokrat Parti ile kendi arasında ideolojik bir özdeşlik ilişkisi kurmaktadır. Oysa ki bu tahayyül siyasi gerçeklikle örtüşmemektedir. Öyle sanıyorum ki, AKP nin milli irade söyleminin DP ile örtüşen tek yönü çoğunlukçu meşruiyet anlayışıdır. Her ikisinin epistemolojisi farklıdır. Demokrat Parti’nin çoğunlukçu milli iradeciliği- eksik bir demokrasi anlayışı olmasına rağmen –kendi kuruluş ilkeleri ile çelişmez. Çünkü DP’liler Mithat Paşa’dan başlayarak meşrutiyet ve cumhuriyet kurumlarını demokrasiye giden yolun köşe taşları olarak görüyorlardı. AKP ideologları ise cumhuriyetin kurucu önderlerini ve kuruluş ideolojisi reddederek Sultan Hamit monarşisine özlem duymaktadırlar.
Unutulmamalıdır ki Abdülhamit, meşrutiyet anayasasını fiilen askıya alarak, temsili kurumların tamamını lağvetmiş; atası Sultan Mahmut’un yoluna döneceğini beyan etmişti. Demokratlar, Jön Türk hareketine ve Mithat Paşa’ya sahip çıkarak meşrutiyet ve Atatürk cumhuriyetine giden birikimi sahiplendiler, oysa ki AKP ’nin bağlı olduğu İslamcılık düşüncesi, Mithat Paşa’nın tam karşısındaki II. Abdülhamit idaresini model olarak benimsemektedir. Bu nedenle Demokrat Parti’nin mirasçısı belki Süleyman Demirel’in Adalet Partisi olabilir ama asla AKP olamaz.”