Cumhuriyet caddesinden taş köprüye doğru uzayan yolda, kız meslek lisesi yanında ki Galer kavşağına saptığımız da sırasıyla dizilmiş binalar arasından ilerleriz. Orta okul yanında bir kaç yapıyı geçince Sarı Selim "2.Selim" devrinde yapılmış "Galer" Camii hemen karşısında tüm Osmanlı mimarisini içinde barındıran kaderine terk edilmiş "Galer" hamamını görürüz. Biraz daha ilerlediğimiz de çeşme çıkacak karşımıza sokağın sonunda şimdilerde bina yapılmış alan üzerinde ki; müstakil "gecekondu" yapıda otururdu rahmetli Sevgi abla.
Ne kaderine terk edilmemişti ki? Memleketimiz top yekun kaderin avucunda...
Sevgi abla halk arasında ki adıyla "Deli Sevgi" tek katlı müstakil evinde kardeşi Muşiyle oturan mütevazi hayat süren bir Bayburtluydu. Toprağı bol, mekanı cennet olsun...
Gelelim konumuza Sevgi abla Bayburtluların yakinen tanıdığı bir hanımdı. Çocuklarımızın oynattığı, büyüklerimizi kısmen oynatıp kısmen sahip çıktığı hanımefendi!
Lise yıllarımdı yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. "Sevgi abla annemle sıkı bir dost olmuş haftanın belli günleri bize gelir annem tarafından temizliği yapılır istediği yemekler önüne sunularak ailemize bolca dua ederdi."
Eve geldiğimde evdeki ağır kokudan rahatsız olmam sebebiyle soba başında koynundan çıkarttığı resimlere bakan o mazlum kadını hiç dinlemeksizin kapıdan kovdum.
Bu evden derhal git dediği dediğimde bohçasını toplayıp yaş birikmiş yorgun gözlerini gözüme dikip kapıdan çıkarken bana; "- Sen bu annenin çocuğu değilsin." deyişi an gibi hatırımda. Bohçası elinde dayanarak yürüdüğü bastonla arkasına bakarak gidişi...
Annem mutfaktan geldiğinde kıyamet kopmuştu bile. Sen nasıl olur da bu evden misafiri kovalarsın diyerek bana çıkışmasını hala unutmam.
Sevgi gitmiş, annem biraz kırgın şekilde yemeğimizi hazırlamış, yemeği yedikten sonra tekrar okulun yolunu tutmuştum. Hatırlıyorum on yedi yaşındaydım! Hayat herkes kadar korkak, herkes kadar cesur, herkes kadar yaşıyordum işte.
Akşam olup eve döndüğümde evde kimse yoktu. Lambayı yakıp sobanın başına geçtim. Lamba yanıp sönüyor ben ellerimi güğümde ısıtıyordum ki; Arkamda beliren bir silueti görünceye kadar. Arkamı döndüğümde lamba yanmış, koltuk üzerinde oturan Sevgi abla mütebessim çehreyle bana bakıyordu.
Dizlerimin feri çözülmüş olacak ki, kaç dakika yahut saniye orada kaldım bilmiyorum sokağa çıkmamla kendimi caddeye atmam bir oldu.
Saatler geçiyor ben korkudan eve gelemiyordum. Sağ olsun üç beş arkadaş beni eve getirdiğinde ailem eve gelmiş, ben benzim solmuş, ürkek gözlerle girdim eve. Anneme durumu izah ettiğimde bana güldü ve şöyle dedi "Derhal Sevgi'den özür dile ve gönlünü al!"
İşte o an o pis kokunun Sevgi'den değil bizatihi benden yayıldığına karar vermiştim! Kişi karşısındakini kendisi gibi görürmüş, ben kendi pis kokumu Sevgi ablada gördüm, kokladım!
Korkuyla sağa sola dönerken yatakta uyuya kalmışım ve gün ağarınca ilk iş o viraneye gidip Sevgi Ablanın koluna girerek eve getirmem olmuştu...
Sevgi abla gelmiş, yakınlığımız başlamıştı.
Bana koynundan çıkarttığı resimlerle önce ailesinden başlayarak kendini anlattı. Sonra kuran okumasından söz etti ve en son bir hatırasını;
"Samsun deliler hastanesine kaldırıldığında bir kaç gün kaldıktan sonra müdürle görüşmek istemiş ve müdür beyin yanına çıktığında
-Müdür bey, benim bu deliler içinde ne işim var?
Sevgi hastaneden çıkarılıp tekrar Bayburt'a gönderilmiş."
Yüzümüzde tebessüm doluştu, yüzümüzde yüreğimizde sıcacıktı. Oysa ki bizim Sevgi abla büyü kurbanı bir mazlum, Kuran okuyan aklı selim bir hanımmış.
Hayatımın dönüm noktası dediğim olaydır! Ve o gün anladım ki; Allah'ın yarattığı bir canlıyı hakir görmek onu eleştirmek büyük büsbüyük bir vebal imiş.
Sevgi abla hakkın rahmetine kavuştu. Artık sadece anılarımızda değil dualarımızda da yer buluyor.
Bayburt'a son gelişimde gecenin tenhasında uzunca yürüyüş yaptım, Sevgi ablanın Nezahat-Sebahat kardeşlerin evinin orada ki merdivenlerden Poşaların mahallesi arasından derken uğradığım son durak Şair Zihni türbesiydi.
Türbeye ulaştığımda manzara fevkalade lakin orada bulunan türbeler? İçler acısı bir halde yetkililerden yardım bekliyor. Kim bu yardımı yapacak? Belediye mi? Yahut Valilik mi? Çevresinde hummalı bir çalışma var çay bahçesi, seyir tepe yapılacak anladığım ve öğrendiğim kadarıyla peki ya türbeler?
Biz sahip çıkacağız memleketimize, memleketimize ve mecnunlara!
Diliyor ve inanıyorum ki; yetkililer kışın ortasında görünen sahte güneşi oynamaktan vazgeçer ve kültürel anlamda, tarihi bakımdan önem arz eden yerlere sahip çıkarlar!
Onlar sahip çıkana kadar milletçe bir tepki göstermek en doğal ve olağan hakkımız!
Bayburt tarihiyle, evliyalarıyla, civan mert erkeği, misafirperver hanımlarıyla Türkiye'de numune-i timsal bir ilimizdir. Vebal hepimizin! Ya bu vebal altında kalıp nesillerin soruları karşısında ezileceğiz ya da sahip çıkıp gelecek nesillere miras olarak bırakacağız!
Seçim sizin ve ulaşılmaz yetkililerimizin!
Bir Tunalı Hilmi bey bugün minnetle anılırken. Bir Osman Okutmuş bey minnetle anılırken. Neden bir Mete Memiş beyi minnetle anmayalım?