Deli Halit Paşa Destanı

Namusluyla namussuz / Paltosu bir batman gelirmiş Deli Halit Paşa’nın / Katlayıp attığında adam da devirirmiş. / Paltosu tılsımlıymış söylence olmuş. / Kurşunlar girince yolunu şaşırırmış  / Şamanca bir gösteri olarak silkince paltosunu / Bakaya kalmış onlarca kurşun yerlere saçılırmış.

Abone Ol

Namusluyla namussuz / Paltosu bir batman gelirmiş Deli Halit Paşa’nın / Katlayıp attığında adam da devirirmiş. / Paltosu tılsımlıymış söylence olmuş. / Kurşunlar girince yolunu şaşırırmış  / Şamanca bir gösteri olarak silkince paltosunu / Bakaya kalmış onlarca kurşun yerlere saçılırmış.

Deli Halit Paşa’da çifte tabanca
“Namuslu” dediği sağa takılı
Düşmana karşı kullanır savaş kurallarınca.
Bir de “namussuz” var sol tarafında
Onun namlusundan çıkan mermiler
Temize havale eder
Vatanı namus bilmeyen namussuzları

Çok korkulup, çok sevilen kumandan
Nerede görev alıp nerde adı duyulsa
Ora zil-düzen.
O yaman Yemen
Adını kuşağından bildiği uzak Trablus
Dört dağ içindeki eşkıya Dersim
Üç fena yıkım: Erzincan, Bayburt, Erzurum…
Kafkas’ın kapısı Batum
Ahımız Ahıska, vahımız Ahılkelek

Ya Ardahan?
Sarıkamış bozgununu yaşadığımız yılda biricik utku
Ardahan’ın dağlarında
Mareşal Kış’ı da, Mareşal Rus’u da yenmişti Deli Halit
Dört dağ içinde eşkıya Dersim demiştik yukarıda
Onun eşkıyalığı Deli Halit’e sökmez
Deli deliyi görünce değneğini saklar
Cumhuriyet devrinin isyancısı Seyit Rıza
Onunla bir olur sefer eyler Ruslara karşı.

Deli Halit’le beni Kop Dağı tanıştırdı
Memleketimden giderken
Orada duydum namını ilkin.
1916 yılında Kop Savunması Komutanı...
O savunma ki
Mareşal Fevzi Çakmak’a
“Başarılmış bir Plevne’dir “ dedirten.
O savunma ki
Rus Orduları Başkomutanı General Yudeniç’e
“Haziran ayında İstanbul’dayız” sözünü yedirten.
Bir avuç Bayburtlu milis
Ve ordu birliklerimiz
Beş buçuk ay öyle bir tutmuştu ki Kop Geçidini
250 bin kişilik Rus Ordusu mıhlanıp kalıvermişti.                               

Mütareke, Domuz Etinden Daha da Haramdır Türk’e
“Vurun”lar “durun” a dönene
Yani Mütarekeye kadar hep buralarda Deli Halit.
Mütareke...
Mirasçıdan esirgenen tereke.
Mirasçıdan esirgenip paylaşılacak müstevlilerce.
Anadolu pay edilecektir bu mütareke ahkâmınca.
Bir İngiliz torpidosu Karadeniz’de...
Bütün komutanlar alınıp
Kop ve Zigana yoluyla bu torpidoda toplanacaklar
Oradan da İstanbul
Askersiz asker olacaklar hepsi.
İngilizler Tortum’a 3. Tümen Komutanı Deli Halit için geldiler
“Siz” dediler “İstanbul’a gideceksiniz.”
“Peki giderim” dedi.
“Ama hemen” deyince
Deliliği tuttu hem de pek fena:
“Söz verip hiç uymadınız
Şimdi de verdiğim asker sözünü sanki hiç duymadınız
Söz dedikse tamam, ileri gitmeyiniz.
Yoksa ben ileri gidiveririm
Önümü de asla alamazsınız”
İngilizler ürktüler Halit’in hiddetinden
Bırakıp onu Oltu’ya yürüdüler.

Mondros gibi hakça olmayan onursuz bir mütareke
Domuz etinden daha da haramdır Türk’e
Bel verdi diyorlar devlet
Bu yaygın kanaat
Bir genel kabulleniş.
O bel verdiyse halk el ele verecek
Savaşı, ülkeyi, devleti yitiren İttihat Terakki’nin
Yenilmez ve yılmaz özü Teşkilat-ı Mahsusa
Ve onun bağlısı, beratlısı
3.Tümen Kumandanı Miralay Halit
Böyle düşünmektedir.
Düşüldüğü yerden kalkılacak
İçimize sinmeyen bu acı olgu
Bu kötü durum
Yine milletin bağrına sığınılarak
Yeni bir istenç ve kararlılıkla
Düzeltilecek.
3-5 Ocak 1919
I.Ardahan Kongresi
Teşkilat-ı Mahsusa’nın teşkilatçılığı
Ve Deli Halit’in yöredeki ağırlığı sayesinde toplanabilmiş
Başkanı Deli Halit
İttihatçıların önde gidenleri ön sıralardalar
Ebülhindili Cafer Bey’in solunda üç doktor var
Hakkı Cenap, Fuat Sabit, Abidin.
Solunda üç fedai: Filibeli Hilmi, Arif ve Rasim Beyler
Bir deli rüzgâr çıktı bu kongreden
Tipi-Boran oldu Ardahan Yaylası’nda
Mütarekenin hiçbir kararı uygulanamaz
Bir zamanlar harp tazminatı olarak Ruslara verilen Evliye-i Selase’yi
Brest-Litovskt’an sonra
Silahla almakla kalmadık
Halk oylamaları yaptık
Lekesiz, gölgesiz, şeksiz…
Şimdi bu üç ili kansız, savaşsız
Geri verecekmişiz.
“Can sağ iken yurt vermeyiz düşmana” diyen Ozan
Aha şurada yatar
Verirsek ahı tutar.
Boğazlar boğazımız, limanlar gümanımız
Verilemez verilemez verilemez
Silah teslim etmek de ne?
Yeni silahlar girmeli ordumuzun envanterine.

İki gün sonra ikincisi olacaktır bu kongrenin
Daha bildirimlerimiz var
Bizi hükmen yenik sayan o zihniyete.
Kararlar önemli ve iddialıdır yine
Divan Başkanı Halit Bey açıklıyor:
Söz yaylım ateş, sözcükler mermi.
Cenubî Garbî Kafkas Cumhuriyeti Hükümet kurulacaktır
İngilizler oyun peşindedirler
Ne Gürcü sokulacak topraklarımıza ne de Ermeni
Halka silah dağıtmak birinci ödevimiz.
Trabzon’da yayınlanan İkbal, İstikbal
Batum’da yayımlanan Sada-yı millet
Ve Erzurum’da çıkacak olan Albayrak gazeteleri
İkbalimiz, istikbalimiz, milletin sadası ve albayrağımız için
Desteklenecek, okunacak, okutturulacak.

Karargâhı Narman’dadır Halit Bey’in
Narman’ı Ermeni’den kurtaran komitacı
Keğanılı Mahmut Çavuş’un başıbozuk takımı
Ve Ebülhindili Cafer Bey’in müfrezesi
Kuvay-ı Milliye’nin ilk nüvesi
“Biz buradayız, varız, belayız” diyorlar
Ekliyorlar: “Belasını arayan gelsin de bizi bulsun”

Ne ki, İngilizlere kök söktürüp pösteki saydıran
Cenubî Garbî Kafkas Cumhuriyeti Hükümetini
Yaşatmadı İngilizler
Tutuklayıp Hükümet Erkânını
Malta’ya sürdüler
Kars nere Malta nere…
(Dış İşleri Bakanı Fahrettin Bey dışında
Fahrettin Bey, çok esaret görmüştü onlar mı kefaret oldu ne
Erzurum’da idi de kurtuluverdi Malta sürgünlüğünden)

Yılanlar yenilirler
Direnci kırılanlar yılanlar yenilirler
Deli Halit bunu en iyi bilenlerdendir
Yılmaz
Türk Şura Hükümeti oluşturur Oltu’da
Narman’daki vurucu gücü
Bu hükümetin arkasındadır.
İstanbul’dakilerin mütarekeperestliği yüzünden
Yeniden elden çıkan evliye-i selasemizden
Başlayan Türk göçlerini durdurur sağgörüsüyle.
Günü geldiğinde geri alınacaktır öngörüsüyle

Erzurum’daki 15. Kolordu Kumandanlığına
İttihatçılardan yıllardır uzak duran
Karabekir Paşa’yı atadılar İstanbul’dakiler
Tembihli, koşullu ve de kuşkulu olarak. 
Teşkilat-ı Mahsusa’ya mahsus bilgilerse 
Kurtuluş adına bir şeyler yapmak üzre
Görevlendirildiği yönündeydi
Mustafa Kemal Paşa ile de görüşmüşler gelmeden önce

Geldi ya
Adı ittihatçıya çıkanlara yüz vermiyor Karabekir
3.Tümen Kumandanı Halit Bey başında geliyor bunların
Görüşüyorlar Karabekir’le
Bakış farklı, tespit ayrı, çözümler ve yöntemler karşıt
Dahası… Git diyor Halit Bey’e git buralardan
Trabzon’a Tümen Kumandanı yaptım seni
Gelgelelim salık vermem oraya da gitmeni
İngilizlerin kara listesinin en başındasın
Bayburt’a git, gözden uzak ol, orada bekle hele.

Varıyor Bayburt’a Deli Halit
Bir telgraf çekiyor Kara Kâzım Paşa’ya
Talimat istiyor.
Karabekir onunla muhabereyi de uygun görmüyor
İngilizleri ve Saray’ı ürkütmemek
Güvence vermek gerek
Halit Bey onu doğrudan aramamalı
Rüştü Bey, Küçük Kâzım Bey ve Süleyman Necati Beyler eliyle
Dolaylı görüşülmeli…
İnce siyaset gütmektedir aklınca.
İttihatçıları kızağa çekerek koruyacakmış.
Aldı Halit Bey, buna karşı, bakalım neler dedi:
Gönderme
Dolambaçtan gönderme
Emir gönder açıkça
İmaların gönderme

Çok geçmeden Mustafa Kemal Paşa geldi Erzurum’a
Muttali oldu oradaki duruma.
Kongre çalışmaları sürerken
Haber saldı Bayburd’a
“Azim ve namusundan emin olduğu” 
Halit Bey sevinçle çıktı yola.
Trablusgarp savaşından beri tanışırlardı.
Şimdi yeni ahval ve şeraiti görüşmeliler
Halit Bey’in durumunu Nutuk’ta şöylece anlatır Gâzi:
“Bayburt’ta bir gizli tümen kumandanı gibiydi Halit.
Onu gizlendiği yerden çıkarmak
İki bakımdan önem arz etmekteydi
Birincisi: İstanbul’a çağrılma buyruğuna uymamak 
Saklanmayı gerektirecek bir durum değil
Kâzım ve Erzurum bunu bilmeli.
İkincisi: Sahilde önemli bir nokta olan Trabzon
Saldırıya uğrayacak olursa (ihtimal dâhilindedir)
Halit gibi gözüpek, askerliğe vurgun
Bir kumandan tarafından savunulmalı.”
Mustafa Kemal Paşa bu görüşmede
Özel görevler verdi Halit Bey’e
Bir de özel şifre
Karabekir’le değil doğrudan onunla haberleşmeli
“Güvenme Karabekir’e
İstanbul seni de istiyor beni de
İnce siyaseti tutar, belli mi olur
Muhafaza altında yollayıverir bizi”
Halit Bey çıkınca Mustafa Kemal’in yanından
Oltu’ya haber saldı
Ebülhindili Cafer Bey on dört atlıyla derhal
Erzurum’a doğru hareket etmelidir.
Gece yarısı saat iki, Cafer Bey Erzurum’da
Süleyman Necati’nin evindeki o gizli ve özel toplantıda.
İttihatçı Küçük Kâzım ve Edip Nazım da bulunmaktalar elbet.
Bir de ağır misafir beklemekteler.
Saat dörde doğru yaveriyle beraber
Mustafa Kemal Paşa girer içeri
Gözlerinin içi gülerek der ki
“Cafer gel alnından öpeyim seni 
Doğu’da direnişin simgesi.
Halit’le sensin.”
Cafer Bey’e Doğu’daki hainleri yok etme görevi verilecekti.
-Kaç arkadaşın var Cafer?
-On dört Paşam.
-Yeter.
-Paran var mı?
-Var, sizin ihtiyacınız varsa ben takviye edeyim sizi.
-Yok, bizim de şimdilik paramız vardır.
Ve Mustafa Kemal sıraladı hainlerin adını.
Harput Valisi Ali Galip ilk sıradadır
İngiliz uşağıdır kendisi
Silah ve cephane taşıyor İstanbul’dan
Oradaki vatanseverleri yok etmek için
Dersim ve Harput’ta teşkilat kurmuş
İstanbul’a arkalanarak
Erzurum Kongresi’ni de engellemeye uğraşıyor
Harput ve Malatya delegelerini çevirmiş yollarından.
-Tamam Paşam, hallederiz!
Yaver Cevat Abbas, kırk adet Alman bombasını
Cafer Bey’in adamlarına verdi.

Ancak Karabekir duydu bütün bu olup bitenleri
Doğrudan diyemedi Mustafa Kemal’e
Hoca Raif’e açtı konuyu o da başkalarına
Mustafa Kemal de böylece duydu
Karabekir’le bozuşmak
Kongre öncesinde sıkıntı yaratacaktı
Bir mektup yazılıp bir atlı çıkarıldı
Yol ayrı mı?
Erek bir, yol ayrı mı?
Yoldaşa yol olurum
Yamukla yol ayrımı
Diye diye geri döndü Cafer Bey.

Trabzon Valisi Mehmet Galip Bey
Müdafaa-i Hukuk ve Milli Mücadele aleyhine
Halkı kışkırtmaktadır.
Karabekir’in yasal uyarılarını ti’ye alınca bu vali bozuntusu
Deli Halit’e havale etti onu Mustafa Kemal Paşa.
Torul’da bir yemeğe davet ettiler bu pisboğaz valiyi
Çağrıya uyup düştü yollara Ziganaları aştı
Torul’da
Deli Halit’in yetiştirdiği
Başı kalpaklı
Ayakları dolaklı
Tunç çehreli milliciler 
Karşısına çıktılar
Derdest edip bir faytona attılar
Acele Erzurum’a postaladılar.

Erzurum Kongresi’nde de onun deliliği iyi iş gördü
Trabzon yolu onun elinde
Mustafa Kemal'e karşı çıkan ve sözle ikna edilemeyen
Trabzon delegelerini yola getirdi
Gâhi yıldırarak
Gâhi de çıldırarak.

O yılın sonlarında
Bayburt’un Hart nahiyesinde
Bir çılgın şeyh türedi
Millet yurdu kurtarma derdinde iken.
“Beklenen Mehdî” diye beyannameler
Nasihate giden müftüyü hiçe saymalar
28. Alay Komutanı Nuri Bey’i öldürüp
Esir almış askerlerini
Ve daha neler neler...
Bu uçma ve uçurma davasında olan şarlatanın üstüne
Onu uçurması için gerekli yere
Deli Halit’i görevlendirdi Heyet-i Temsiliye.
1 Ocak 1920’de Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği telgrafta
Diyor ki Halit Bey:
“Yalancı Peygamber, oğulları ve adamlarından birçoğu öldürülerek                                                                            
Hart teslim alınmıştır.”

Halit Karsıalan
Ve artık doğu harekâtı başlamak üzeredir
Halit Bey’in Erzurum’a dönüşünü kimse engelleyemez.
Albayrak Gazetesi onun gelişini sevinçle duyuruyor:
“Ordumuzun namuskârlıkla temayüz eden ricalinden
Dokuzuncu Fırka Kumandanı Halit Beyefendi
Karargâhıyla Hasankale’ye azimet buyurmuşlardır
Selametler temenni ederiz”

İki Kâzım arasında bir Deli Halit
Kara Kâzım kumandanıdır
İttihatçı Küçük Kâzım’sa kumandasında.
Kars’ı ve sonra tüm yurdu alan olmak 
Küçük Kâzım’la Deli Halit’in büyük emeli.

Sarıkamış…
1914’te girmemizle çıkmamız bir olmuştu
1918’de çıkmamız girmemizle bir neredeyse.
Yıl 1920... Aylardan Eylül...
Bu kez bir daha yad’a, yağı’ya verilmemek üzre
Geri alınacak adını Hazar ötesinden alan bu Türkmen yurdu.

Şimdi bu yeni Sarıkamış Harekatı’nda
Allahuekber’de olacak Deli Halit
Onun komutasındaki süvari alayı
Hal-hatır sora sora 1914’ün şehitlerine
Aşacak bu yüce dağı.
Verişan’da karargâh kuran
Genaral Osepyan’ın üstüne yürüyecek
Ters cephe taktiği ile çevirecek Sarıkamış’ı.
O gün ikindi vakti topladı askerini
Cesaret aşılayıp şunları söyledi bu yaman kahraman:
“Asker evlatlarım
Yarın höreleneceğiz düşman üstüne
Ve Allah’ın inayetiyle muzaffer olacağız.
Harekâtımızın sonuna dek
Başınız dik olarak
Düşmanı kovalamak
Olmalı ereğiniz
Çil çil altınlar serpseler yolunuza
Eğilip almayacak çiğneyip geçeceksiniz.
Zaferin kıratı altından yüksek
Tadanlar bilirler bu gerçeği.
Haydi gazamız mübarek ola!”

Kürkçü Köyü’nden kocamış Âşık Yusuf’u çağırıyor
Cenubi-Garbi Kafkas Cumhuriyeti Hükümeti’nin
Sabık Hariciye Vekili Sarıkamışlı Fahrettin Bey.
Vartanit Köyü’nün başındaki Hasan Gazi Dağı’nda
Halit Bey’e kılavuzluk edecek.
Korka korka geliyor
“Bu komutan deli imiş, ya beni öldürürse?...”
Geliyor, görüyor, azıcık konuşuyor...
Âşık gönlüne yetiyor bu kadarı
“Geçme yiğidin delisinden” denmiştir, vallahi doğru.
“Âşık baba, buraları iyi bilir misin?”
Bilmez mi?
Düşüyor önlerine.
Halit Bey yaya, ayağında hasıl çarık var
Omzunda bir Alaman tüfeği.
Öne düşen âşığın yanı başında
Ermeni mevzileri işte şurada
“Kumandanım sen az geri dursana
Ne olacaksa bize olmalı
Daha işin başında
Askeri başsız bırakmak olmaz.”
“Yok Baba yok, ben hep böyle giderim
Mevzileri göster sen, gerisi Allah kerim.”

Sarıkamış hey Sarıkamış!
Beni sana çeken ney Sarıkamış!
Ben sana kavuşunca kendime kavuşurum.
29 Eylül 1920
Haber uçtu Ankara’ya Büyük Meclis’e
Sevinsin yaslı ülke!
Sarıkamış
Söke söke
Alınmış Ermeni’den.

Eco bir işbirlikçi.
Ermeni’yle bir etmiş işi.
Haberler götürüp paralar almış.
Sarıkamış alınınca
Eco da yaka-paça
Deli Halit’in karşısında
Şimdi it gibi titremektedir.
Divik Köyü’nde divan-ı harp
Aman diliyor Eco.
Hep o Ermeni kumandan Mirmanov’un yüzünden
Ondan korktuğu için yapmıştı neler yapmışsa.
“Yaa!” dedi Halit Bey  “Demek öyle...”
“Eco, sen Deli Halit’in adını hiç işitmedin mi?”
Yutkundu sustu Eco.
Üstünü arattı Paşa, Eco’nun
Koynunda bir sürü belge Rusça yazılı
İyice çıktı mı foya.
Suçu sabit olmuştu
Gereği düşünüldü.
Çukurunu kazdırdılar önce
Paşa emir verdi Durmuş adlı erine
“Durma Durmuş” dedi “Bas evladım tetiğe.”

Bir ay geçti aradan
Baykara köyündeler
Kars istihkâmları görünüyor işte karşıda
Gaskanlı aşireti reisi Davo Bey’i çağırttı Deli Halit
Bir divan da burada kurulacak.
Subatan Köyü’nden Şerif ve Kurbanî tanık.
Subatan Köyü’nde katliam ve talan yapmış Ermeniler
Bu köy ve Arpaçay’da yirmi köy Ermeni mezalimi görürken
Davo Bey de onlardan olmuş.
Ahını almış Ermeni mezalimi gören nice Kürt anasının:
“Davo! Davo! Boyun Devrüle Davo!... Kökün gele namıssız!”
İdamına karar verildi tartışmasız.
Yürüttüler Davo’yu önce
“Arkaya bak!” emriyle döndü
Mermiyi yedi geri dönünce.

Bir ay geçmiş aradan ordu görünmüş
Kars’ın dayanacak gücü yok artık.
Halit Bey 9’uncu Tümeni ile Sütkuledüzü’nden
Karadağ’a doğru tırmanıyor askerleriyle.

Ne mutlu Kars alındı!
Yanmış yüreklere diyesen kar salındı
Söylediğimde o günlerin filmini seyreder gibi olduğum
Şu “Karadağ Koçaklaması”
Ne kadar görkemli
Ne kadar da yalındı :                                
“Kars'ın kalesinde Yahnı çölünde
Asker ilerliyor Gümrü yolunda
Halit Paşa önde silah elinde
Vurun evlatlarım Allah aşkına
Şehit olanımız cennet köşküne”


Cepheye Geldim, Sevgi İle Gözlerinden Öperim
8 Aralık 1920’de bir telgrafla
Halit’i istedi Mustafa Kemal
Karabekir’den
“Cüretli ve icabında kahredici olan bir arkadaşa
İhtiyacım var.
Halit Bey’i yanıma istiyorum”
Karabekir’in canına minnet
Bir deli beladan kurtulacaktır.

Batı Cephesinde ilk görev
Kocaeli Grup Kumandanlığı
İzmit Servetiye’de bir mucize ve bir şanlı direniş
Geyve’den dağ yoluyla oraya varır
Tantaoğlu Ahmet Ağa’nın konağında kalır
Kalır da, serdikleri yatakta yatmayı kabul etmez
“Benim askerim şimdi aç, susuz
Bu soğukta düşmanla çarpışmaktadır
Girersem, bu sıcak yatak cehennem olur bana!”
Deli Halit erdemidir işte, örnek alına!

Sağ Cenah Grubu Kumandanıdır II. İnönü Muharebesi’nde
12. Grup Kumandanlığı ile Afyona gönderirler.         
Kütahya ve Eskişehir savaşlarında da orada
Öyle önemli ki görevi
Bir çökse, bir gedik verse sol kanadı oluşturan onun grubu
Ordumuzun güvenliği sona erecek.
Mustafa Kemal Paşa sabah Karacahisar’dan bir telgraf gönderdi
“Cepheye geldim, sevgiyle gözlerinden öperim” dedi.
Bu telgraf Deli Halit’i heyecanlandırıp coşturdu
Güvenini artırdı.
Kurmay Başkanı Binbaşı Ziya Ekinci’ye emir yazdırıyor:
Dinleyelim:
“Yaz!
Bulunduğumuz mevziler asla düşmana bırakılmaz!
Birliğine hâkim olmalı her rütbeden komutan.
Korkup kaçan
Alçakların en alçağı
Cezası
Namussuzumun kurşunlarıyla yargısız infaz
Her kim ki bu buyruğumu savsaklar
Makamına, rütbesine hiç bakmam
Tepelerim bilinsin.
Ne diyorsam onu yaz!
İhanetin kirini yalnızca kurşun paklar.”

Fakat çekilmek kaçınılmaz çekileceğiz
Yunanlı ordumuzun çekiliş yolunu kesip çevirme yapacak aklı sıra.
Yükleniyor.
O zaman kumandan olan
Prens Andreas’nın emrindeki kuvvetlerle
Eskişehir’e doğru ilerliyor Yunan.
Ordumuz darmadağınık, yorgun ve yılgın
Birlik mevcutları yarının altına inmiş.
Bunlar bu halleriyle
Hücumda kurbanlık
Savunmada kolay av olurlar ancak.
Bir durum muhakemesi yapar Deli Halit
Grupların hücum taburlarını getirir bir araya
Yeni bir savunma hattında toplar onları.
Hücum taburları hücuma geçmeden önce
Bir konuşma yapar askerlerine.
Babacan yüzünde
Kaşları kararlılık
Gözleri korkusuzluk
Başında kalpağı bir dilek taşı
Sözleri de sipsivri, diyesin süngü takmış.
Kesin utkuların ileri gözetleyicisidir
İleriyi gösteren işaret ve şahadet parmağı
“Asker!
Karşınızda Prens Andrea’nın kolordusu var.
Bu kolordu buralara
Yunan da Anadolu’ya gelmemeliydi.
Geldiler
Gaflet, dalalet ve hıyanetten dolayı.
Gelmeleri bizim suçumuz değil
Fakat gitmezlerse suç bizim olacaktır.
Karşınızda sizden sayıca ve silahça üstün
Bu kolorduyu yenerseniz
Tanrı’dan büyük ödül alacaksınız
Tarihin de yâdında kalacaksınız
Benimse elimde başka imkân yok.
Keşke altın saat verebilseydim
Altı saat istirahat yerine.
Durum bundan ibarettir evlatlar
Buna göre ceht edin
Buna göre cesaret
Buna göre fedakârlık ediniz
Buna göre kahramanlık isterim.
Haydi gâzânız mübarek ola!”

Yıldırım’la Karşılaşacaksınız Ve Çok Çarpılacaksınız
Mısırlı Prenses Kadriye Hüseyin
Anadolu mucizesinin doğum sancılarını
İstanbul’da algılayan bir beyin.
Takılıyor Bekir Sami Bey’in
Murahhaslar heyetinin ardına
Gemiyle Samsun’a
Yaylıyla Ankara’ya.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa’ya
Saygılarını sunacak.
Savaşı uzaktan seyredenleri görmüş İstanbul’da
Onları anlatacak.
Savaşın seyrini bizzat O’ndan soracak.
Sözler yeter mi ki?
Gitmeli cephede gözüyle görmelidir.
Bizim garp cephemiz
Benzemez garplıların garp cephelerine
Her an bir yeni iş, bir yeni oluş içindeyizdir.

Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa
Mısırlı Prenses Kadriye Hüseyin’e
“Afyonkarahisar’da YILDIRIMLA karşılaşacaksınız
Ve çok çarpılacaksınız” diyecektir
Eskişehir’den yola salmadan önce.

Yıldırım... Nâm-ı diğer Deli Halit
Büyük bir binada kabul eder onları
Tanışır söyleşirler.
O gece Afyonkarahisar Safa Oteli’nde Prenses
Defterine şu önemli notları düşecektir:
“İnönü’de yaralanan sağ kolunu sağaltmakla meşguldü.
Sağaltma yöntemi de yıldırım gibi  
Elektrikli masajın acil şifası.
Gençlik, cesaret ve etkinlik ışıklarının
Parladığı bu güzel yüzün
İnançtı en başat izlenimi.
Ne de çok anıları var
Özel, sıra dışı, ilginç ve olağanüstüler.
Astı da, üstü de ona
Nihayetsiz derecede güveniyorlar.
Askerinin hâlini de, dilini de iyi bildiğindendir ki
Sevk ve idare karnesi pekiyi dolu.
Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum
Yıldırım Kumandanım.”

Halit’in Söz Esirgemezliği ve Şaşmaz Adaleti
Melhame-i Kübra demişti Mustafa Kemal Sakarya Savaşı’na
Yani büyük kanlı savaş.
Bir yüz ak çıkmışsa Melhame-i Kübra’dan
Mahkeme-i Kübra’dan korkusu olmamalı.
Halit Paşa da bunun bilincindedir, o güzel askeri de
Bunu yalnızca Vehbi Hoca namındaki muhterem (!) bilmez
Bir heyet göndermiştir Büyük Meclis
Sakarya boylarında toplanmış ordumuzun halini anlamak için.
Heyeti karşılayan Deli Halit’tir.
Askerlik bile yapmamış Konya Mebusu Vehbi Hoca
Sanır ki savaş
Yüksek yerde kalın mindere oturup cihat nutku atmaktır.
Der ki Deli Halit’e: “Oğlum biz sizi buralarda değil
İzmir içinde ya da hiç olmazsa İzmir önlerinde
Ziyaret etmek isterdik!”
Hoca sen azar istersin azar!
Hem öyle azar azar da değil
Yılkıyla, dörtnala ve delice:
“Siz ne sanıyorsunuz
Düşman Türk ordularıyla mı dövüşüyor?
Türk ordularının cenazesidir Yunan’a karşı koyan.
Lakin bu cenaze cana gelecek!
Hoca bunu sana göstereceğiz!
Sen canına sağlık iste ve anlamadığın işlere sakın karışma!”
Hışımla çadırı terk eder Deli Halit.
Melhame-i Kübra gerçeğine
Can pazarına gider.

Can pazarında da can sıkan gelişmeler var
Deli Halit’e rağmen
“Dön olanlar”, kaçanlar görülüyor.
Alın öyleyse!
Halit’in şaşmaz adaleti bu!
“Dön olur” deyip geçmez kötülere, Köroğlu gibi
Bu kötü, düşmandan daha da kötü
Onların hakkından “Namussuz” gelir.
16. Alay komutanı Binbaşı Rahmi Apak’ı da sertçe uyarmaktadır:
“Vursana be! Vur!”
Rahmi Apak
Savaş tarzını asla beğenmediği bu deli kumandan için
Şunları yazacak:
“Bu delinin olduğu yerde
Çözülme ve bozgun asla yer yoktur”

Öyle bir tokat yer ki kâfir düşman o muharebede
“Ey Yunan Sakarya’da yediğin parpıyı unutun mu?” diye başlayan
Türküler yakar Halit Paşa’nın kahraman gâzileri.

Büyük Taarruzda

Büyük Taarruz’da Kocaeli Grup Kumandanı olarak
Yalova yakınlarında bulunuyordu.
4 Eylül 1922’de hücum ettirdi askerlerini Beşpınar Tepesine
Gemlik alındı 10 Eylül’de
Sonra Mudanya
Yalova’dan Bandırma’ya gidelim deli deli
Bandırma önlerindeydiler 15’i akşamında.
Kapıdağ Yarımadasında bir boğazdaydılar 17 Eylül günü tan atımında
Sağında solunda iki düşman gemisi tutmuşlardı o boğazı sıkmaktaydılar.
Topçu batarya komutanını yanına çağırdı Deli Halit.
Bu bataryanın topları
Namuslusuyla namussuzunun büyüğü gibiydiler onun gözünde.
“Soldaki gemiyi ateş altına al hemen” diye ünledi.
Tek top atarak hedef ayarlaması yaptı koca topçular
Sonra tam isabetler ardı ardına.
“Yaşa Varol” diye çığrışıyordu askerlerimiz
Onlara katıldı Deli Halit “aşk olsun” dedi el vura vura
Sağdakindeydi şimdi de sıra.
Denizde iki mezar olmuştu o iki gemi
Erdek’e girmeye yok engelimiz.

Son Nefesinde de Askeri Düşünüyordu
Yarası sol böğründedir Halit Paşa’nın
İfade veriyor soğukkanlılıkla:
“Kel Ali’yi altıma aldım
Hergele Rauf beni vurdu...”
Rauf dediği Rize mebusu…
Kendilerini yere atmış kurtulmuş ötekiler
Sebep “generaller hükümeti” tartışması ve bir kanun teklifi
“Generaller hükümeti diyorsun
Karşı mısın generallere?
Askersin ama general olamadın
Bundan mı zorun?
Sana emir kumanda edenlere kinayeli laf atmaya utanmadın mı?
Bursa’da Halk Fırkası adayı Emin Bey’i desteklemen
Nurettin Paşa seçilince
Mazbata verdirmemeye uğraşman da bundan mı yoksa?”
“Yok” diyor Ali Çetinkaya, “Neden generallere karşı olayım?
Sen hasta mısın Paşa?” 
Hasta mı? Deliriyor Deli Halit
“Seni dışarıda bekliyorum” diyor
Gelmeyince bir pusula ile düelloya davet ediyor.
Tutuşuyor paçası Kel Ali’nin
Kılıç Ali Bey’den medet umuyor
“Ali Bey, düello teklifinizi aldı
Kastı olmadığını size tekrar etmeye hazır” deyince Kılıç Ali
Mesele kalmıyor Halit Paşa açısından da
Bir araya gelip el sıkışıyorlar Fresko’nun barında.

Kel Ali’ye kızıyor ya, hastadır aslında Paşa
Makedonya dağlarında yediği bir kurşun
Başının etini yiyor o günden beri.
Yemeğe çağırıyor o günlerde Mustafa Kemal onu
İkna ediyor Ankara’nın en ünlü hekimlerine görünmesi için
“Yorgunsun Paşa yorgun
Dinlenesin diye ben seni meclise aldım
Gelgelelim bu çevre, bu siyaset, sana hiç yaramadı
Gerilimden kurtulmak, sinirlerini yatıştırmak için
Dinlenmen gerek çevre değiştirerek.
Gel seni Avrupa’ya yollayayım
Tedavi olman ve bana kalırsa evlenmen gerek”
Deli Halit, söz veriyor sinirlenmemeye
Ne ki gitmek istemiyor Avrupalara
“Paşam sen yorulmadıkça bize yorulmak düşmez
Şu malul gaziler yasasını çıkarmadan
Bana dinlenmek haram”

Acılar insafa geldi şöyle bir yoklayıp gitmekteler
Aksilik en yeteneksiz yardımcılarını gönderiyor
El çekmelere tembihli olaraktan…
Allah şaşırtıyor haksızları bana yöneldiklerinde
Vadesi geçen hiddetlerimi dün ödemiştim ilgilisine
Seyrana çıkmışım şimdi dostluklar arasında.
Kendi kendine teselli moral
25 Kasım 1925 pazartesi gününe kadar…                                        
Subayların durumunun iyileştirilmesine dair o yasa teklifi...
Ardahan Milletvekili Halit Karsıalan’ın
Deli Halit Paşa olarak da rica ve ısrarlarına karşın
Ali Çetinkaya’nın yanında oturan arkadaşlarından biri
Ağıra satıp kendisini, imzadan kaçınmıştır bu teklifi.
Ne ki bir süre sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi
Bu kendini ağıra satıp kaprisler yapan adam
Kendi hazırladığı bir teklifi Paşa’ya getirmiştir
İmzasını istemektedir nispet yaparcasına.
Sövüyor ve kovuyor
Gelgelelim hırsını alamıyor.
Gururuna yedirememiştir Deli Halit bütün bu olanları
İki dolu boşaltmalıdır bu delidolu
Vurmalıdır âleme ibret için haddini bilmezleri.
Silah seslerini Meclisteki locasından duymuştur Mustafa Kemal
Muhafızı İsmail Hakkı Tekçe’yi yollamıştır bakması için.
Tekçe bu makama Halit Paşa’nın tavsiyesiyle gelmiştir
O’nu çok sevenlerdendir.

Derhal hastaneye kaldırıyorlar
Operatör istiyor Atatürk’ten Tekçe aracılığıyla
İstanbul’dan operatör getirtiliyor alelacele.
Gelgelelim cephelerde dokuz kurşunun yere seremediği
Koca Deli Halit Paşa’yı
Onuncu kurşun yere serdiği gibi
Zatürre de olmuştur yattığı yerde
Tedaviye cevap vermemektedir.

“Levazım reisini çağırın bana!
Neden verilmedi askerin kışlık elbisesi?!
Yemekler niye bozuk?”
Bunları sayıklıyordu o son günlerinde.
Son nefesini verirken de “Asker”di son sözcüğü.

Milli Mücadele’nin Esas Duruşu
Destanımız burada bitiyor.
“Her söz ölür şair sözü yaşlanır dünya ile birlikte”
Demiştik bir şiirimizde.
Dilerim bu destanımın sözleri de
Ölmeyen şair sözlerinden ola. 
Ululayalım şimdi destanımızın bahadırını:
Varın gidin Kars Kalesi’ne
Harekât emirlerini duyarsınız hırçın yayla rüzgârlarından.
Sakarya boylarında bir marştır o, bir kahramanlık türküsü
Milli Mücadele’nin esas duruşu onun öykülerinde saklı

Ulemaya soralım ulemaya!
Din ulemamız
Mekkeli Halit Bin Velid’i de iyi incelesinler
Eyüplü Deli Halit Paşamızı da…
Bir komutan, bir insan ve Müslüman olarak.
Ve kitabın ortasından desinler Tanrı aşkına
Serdengeçtiliğin esrikliğinde
Hangi Halit’in mertebesi daha yüksek?
Hangisi geçer özveri yarışında?
Deli mi, Mekkeli mi?
Hangi Halit ganimet düşünde ve peşindedir
Hangisi aldırışsız dünya malına karşı?

Sen Kurtuluş Savaşımızın
Göğüs kabartan öykülerine daldıransın
Türk’ün büyük işler düşlerini ayaklandıransın
Destan kahraman ister, kahraman destan
Destandır kahramanların tek mutluluğu
Kabul buyur, mutlu ol, bu destanımızla.

Temmuz 2013