Dede Korkut'a dair...

Abone Ol
Merhum Prof. Fuat Köprülü’nün bütün Türk Edebiyatından daha ağır bastığını söylediği, yine merhum  Prof. Muharrem Ergin’in "Gerçekten Dede Korkut Kitabı Türk edebiyatının en büyük âbidelerinin Türk dilinin en güzel eserlerinin başında gelir. Dede Korkut bir millî destandır." diye anlattığı Dede Korkut Kitabının Friedrich Von Diez tarafından bilim dünyasına duyurulmasının 200., Türkiye'de yayınlanmasının 100. yılında, birçok eski yayının güncel baskısı, yeni yayınlar ve uluslar arası kongreler yapılmıştı. TOBB'un iki cilt halinde Dede Korkut Kitabını yayınlaması da yine bu günlere denk geldi ve kültürümüz açısından büyük bir eksikliği giderdi. Şimdi ise UNESCO'nun Dede Korkut Destanını; "insanlığın somut olmayan kültürel mirası temsili listesi"ne dahil etme kararı Valilik ve Bayburt Üniversitesi ile konuya vakıf olanlar tarafından sevinçle karşılandı.

Yıllar önce "Dede Korkut Hikâyelerinde Yer Adları" başlıklı bir makale yazmış, Bayburt Hisarı ve Parasarın Bayburt Hisarının dolayısıyla Bayburt’un Bey Böyrek ismi ile birlikte; "Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Destan"da, "Kam Püre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Destanı"nda, Kazan Bey Oğlu Uruz Bey’in Esir Olduğu Destan"da defalarca zikredildiği bilinen gerçeğine parmak basmıştım.

Türk ve Dünya edebiyat tarihi uzmanlarınca böylesine önem verilen, on iki destansı hikâyeden üçünde anılan Bayburt şehrinin, Dede Korkut ve Hikâyelerine alâka göstermesinden daha doğal bir şey olmasa gerek.

Hikâyelerin bir çoğunda olaylar Bayburt’a çok da uzak olmayan coğrafyalarda cereyan etmektedir. Bunlara örnek vermek gerekirse:

Kazan Han, Parasar’ın Bayburt Hisarından fırlayıp uçan boz aygırlı Beyrek ve kardeşi Kara Göne gibi Oğuz beyleri ile sefere çıkınca Kara Budak sorar; "-Ağam Kazan Gürcistan ağzında oturuyorsun yurdunun üstüne kimi bırakıyorsun. Kazan der: Üç yüz yiğit ile oğlum Uruz benim evimin üstünde dursun" (Salur Kazan'ın Evinin Yağmalandığı Destanı)

Kangılı Koca sevine kıvana kalktı. Ak sakallı, çok yaşlı ihtiyarları yanına aldı. İç Oğuza girdi, kız bulamadı. Dolandı Dış Oğuza girdi, bulamadı. Dolandı Trabzon'a geldi.

Meğer Trabzon Tekürünün bir fevkalâde güzel dilber kızı vardı...(Kangılı Koca Oğlu Kan Turalı Destanı)

Kazılık Koca derlerdibir kişi var idi.Bayındır Han’ın veziri idi. Bayındır Han’dan akın diledi. Bayındır Han izin verdi. Günlerden bir gün Düzmürd kalesine geldi. Karadeniz kenarında idi… (Kazılık Koca Oğlu Yigenek Destanı)

…Oğuz’dan göç eyledi. Berde’ye,Gence’ye varıp vatan tuttu. Dokuz Tümen Gürcistan ağzına varıp kondu, karakolluk eyledi.. (Begil Oğlu Emre’nin Destanı)

Meğer Hanım Trabzon Tekürü beylerbeyi olan Han Kazan’a bir şahin göndermişti...

Kazan’ın üzerine yirmibeş beyini şehit ettiler.Kazan’ın üzerine düştüler uyuduğu yerde tuttular….Toman kalesinde bir kuyuya bıraktılar.

Kazan burada bir daha söylemiş:

***

Sarp yerlerde yapılmış kâfir şehri
Sağa sola çarpıntı vurur yüzgeçleri
Su dibinde döner bahrileri
Akça Kale Sürmelide at oynattım
At ile Karun eline baskın yaptım
Ak Hisar kalesinin burcunu yıktım

***

Dede Korkut’un Hikâyelerindeki bir çok özgün cümle ve kelimenin, Azerbaycan, Kars, Erzurum, Bayburt yöresinde de çok kullanılması tesadüf değil. Meselâ:

"……Beyreğin beşik kertme nişanlısı, adaklısı idi…", 
"-Senin adın kırk oynaşlı Boğazca Fatma değil miydi",
"Derelerde kâfire kırgın girdi.",
"Tez sevdin tez usandın kavat oğlu kavat",
"Tanrı buyruğu ile Peygamber kavli ile",
"Kaçıp Salahana kayasına gireyim dedim."

Hikâyeleri okurken hemen fark edilen, aile büyüklerinin erkek çocuk arzusu; namertlikle insan öldürmenin kötülüğü; sık sık "adı güzel denilerek Hz.Muhammed’in anılması; ’’Boyu uzun Burla Hatun kara tuğunu kâfirin kılıçladı yere düşürdü" (Kazan Bey'in oğlu Uruz Bey’in Esir Olduğu Destan) ve "Dirse Han’ın hatunu çekildi geri döndü. Dayanamadı kırk ince kızı beraberine aldı, büyük cins ata binip oğlancığını aramağa gitti." (Dirse Han oğlu Boğaç Han Destanı) örneklerinde olduğu gibi kadının saygın ve güçlü konumu; düğün yada hayırlı bir iş öncesi veya sonrası beylerin otağ dikip ziyafetler vermesi gibi Oğuz düşünce ve adetleri yakın zamana kadar  bahsettiğimiz coğrafyada yaşanıyordu.

Bin yıllarla ifade edilen bir tarihin birikimi olan Dede Korkut Kitabı incelendikçe yeni bilgilere ulaşıldığı anlaşılıyor. İlesam İlim ve Edebiyat Dergisindeki Musa Eroğlu söyleşisi de bunu gösteriyor:

"-İki sene önce İzmir'de Uluslar arası Dedekorkut Kongresi yapılmıştı. Orada göz kuruluğu hastalığından kör olma ve bu hastalığın tedavisinde kullanılan yöntemden söz ediliyordu. Kandan elde edilen bir serumla tedavi ediliyor bu hastalık.

Tıp tarihinde daha çok yeni bir yöntem bu. Oysa hocalar bunun beş yüz yıl önce Dede Korkut Kitabında yazılmış olduğuna dikkat çektiler. Bamsı Beyrek'in babasının kör olmuş gözleri bu tedavi ile açılıyor."

Muharrem Ergin Hoca’nın yıllar önce yaptığı tesbit gündeme gelmeli: "-Dede Korkut kitabı Türk çocuklarının ruh ve kafa yapısını tek başına sağlam tutacak kudrette ve karakterde bir eserdir."

Ergin Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Boğaziçi Yayınları A.Ş., Ekim 2017, İstanbul.
İlesam İlim ve  Edebiyat Dergisi, S:6, s:18, Temmuz-Ağustos-2017.