Her mevsim ayrı libaslarını ayrı renklerle sevenlerine sunan dağlardır sevdamız. Bu sevdanın adı Erzurum’da; Palandöken, Kargapazarı, Kireçli, Ovit, Bayburt’ta; Kop, Trabzon’da Zigana, Ağrı’da; Tendürek, Iğdır’da; Ağrı Dağı, Sarıkamış’ta Allahuekber! Ya Erzincan’da muhteşem Munzurlar, ya Köse, Gümüşhane-Erzincan arasında! Baharın ayrı, kışın ayrı ve güzün apayrıdır örtüleri.
Hele hazan mevsiminde dağlarımızda meşelerin kızardığı, çamların daha bir güzel on ayrı tonda yeşerdiği, diğer ağaçların sarardığı bir renklerin cümbüşüdür. Ya yaban alıçları, ya kuşburunlarının, kuşekmeklerinin, Frenk üzümlerinin, yabani elma-armutların kırmızı, sarı, turuncu renkle burunlarını hafif sararmaya yüz tutmuş yapraklarından dışarı uzatmasını seyretmeye yürek dayanabilir mi; dersiniz! Bu eski bir sevgiliyi karşılaştığınız belediye otobüsünde hüzünle seyretmek gibi değil midir; ne sizindir ne değil!
Dağlar da ya sizindir, ya değil! Yanınıza bir parça alamazsınız, her bir anınızı bu yüzden beyninize nakşetmelisiniz.
Fotoğraflar, resimler bu güzellikleri taşıyamazlar!
Beyne kazımanız gerekir; hasret duyduğunuz sevgilinin hayali gibi; başka şansınız yoktur bence!
Ölüm sessizliğindeki derelerin yanında çayınızı demlediğinizde; akan suyun sesinde hayatınızın streslerinin dere suyuyla birlikte aktığını görürsünüz!
Tırmanarak inip çıktığınız zirveler sizi bir sevgili edebiyle ve hasretiyle davet ederler! Yeter ki sesleri, görüntüleri değerlendirebilesiniz! Bu davete çok az insan karşı koyabilir!
Barış Manço, “Dağlar; dağlar” diye seslenirken başı sisli, dumanlı dağlar sevgilisine kavuşması için kendisine yalvaran Manço’ya bir geçiş izni vermişler; öyle söylenir; şarkısının inleyen nağmeleri günümüzde de âşıkların dağları aşmaları için bir yol, bir usul haline gelmiştir.
Şehirlerin içlerinden güvenlidir; dağlar!
Sütsüz peynir, etsiz sucuk, insansız insan yoktur, bulamazsınız dağlarda!
Neyi varsa doğaldır!
Yanına kümelendiği şehirleri kucağında uyuttuğu, ninniler söylediğini duyanlar, görenler vardır; tanırım yakından(!)
Nice oğulları, nice kahramanları, nice herifleri, nice âşıkları bağrında uyutmaktadır; eteklerinde kurulan mezrlıklarda! Pislikleri örttüğü gibi!
Bir zirveden bir zirveye selam verebilme duygunuzu, oraya tırmanmadan hoşnut edemezsiniz!
Ayağınızı basamadığınız dağınız size ait değildir!
Kayak yapanların, avlananların, tracking, paraşüt yapanların, doğa yürüyüşü yapanların sevdalarıdır; dağlar!
Her bir dağ resmi bir fetiştir; dağ sporu yapanlar için!
Ve Allah Erzurum için dağ konusunda müthiş cömert davranmış ve Erzurum dağ açısından dünyanın en büyük servetine sahip bir şehir olmuştur!
Ancak bazı isimlerin dağları parsellediği, geleceklerine yatırım yapmalarına seyirci kalan, hatta göbek atan zamanın eşrafı; kimlere ne büyük kıyak yapıp, Erzurum Halkı’nın nelerini başkalarına gasp ettirdiklerini belki de hiçbir zaman anlayamayacaklardır!
Erzurumlu; Bayburtlu, Ağrılı, Iğdırlı, Karslı, Ardahan, Erzincanlı; dağlarınızın kıymetini bilin kardeşlerim!
El hesap yapıyor, dağlarımız yarınlarımız, geleceğimiz, tedavimizin merkezi!
Kıymetini bilmek gerek!
Parsellenmeden!
Dağlarda gezen, yürüyen insanların hayatı ruhiyesi durumu, dağlardan uzak kalanların psikolojisine göre daha sağlamdır.
Yazın başka, kışın başka, rüzgârda başka, yağmurda başka, başkadır dağlarımız. Şöyle ovalardan dağlara doğru bakarsanız; hayatın, sıhhatin, sağlığın o zirvelerde olduğunu düşünürsünüz!
Eski sevgilinizin orada olduğunu düşündüğünüz gibi! Elinizi uzattığınızda elini tutacak gibi hissedersiniz; yanılgı buradadır; gitmeden hayatı yakalayamazsınız; tırmanmadan, yürümeden ve hele sevmeden, sadece uzaktan bakarak ulaşamazsınız muradınıza zirvelere gitmeden; güzelim dağlarımıza!
Aralık / 2010