“1910 Mebuslar Meclisinde Sivas’tan seçilmiş iki milletvekili vardı. Tanınmış din bilginlerimizden müderris (profesör) Ahmet Şükrü Efendi ve veteriner doktor Ermeni Dagavaryan Efendi.
O yıl Anadolu’yu büyükbaş hayvanları topluca yok dene Şap hastalığı perişan ediyordu. İlaç bulunamıyordu ve yeter sayıda veteriner de yoktu. Veteriner hekim olan Dagavaryan Efendi, o günlerde, o günlerde Osmanlı’nın beldelerinden biri olan Beyrut’taki Fransız heyetinden yeterli miktarda aşı almış, Sivas’a getirmiş ve Ermeni kilisesi araçlığı ile köylüye dağıtmış, aşının yapılmasına da Ermeni papazları öncülük etmişlerdi.
O günlerin Osmanlı terkibinin (bileşiminin) zorunlu yapısı olarak Sivas’ın dokuz milletvekilinden dördünün kendisi gibi fıkıh-kelam-akaid üzerinde ihtisas sahibi olduğunu düşünen, ama kendi dâhil hiçbirinin seçildikleri bölgenin ana dayancı hayvancılığı yok ederek ocakları söndüren felaket önünde çaresiz ve şaşkın kaldıklarını gören vicdan sahibi Ahmet Şükrü Efendi Hoca ne yapmış biliyor musunuz? Mebuslar Meclisi’nin ilk toplantısında söz almış. Anadolu’yu kasıp kavuran Şap afteini anlatmış, kendisi gibi Sivas milletvekili olan veteriner hekim Dagavaryan Efendi’nin Beyrut’tan getirdiği aşıları Ermeni kilisesi aracılığı ile ücra köylere dağıttığını, aşının doğru yapılması için yine kilise aracılığı ile toplanan köy papazlarına öğretildiğini açıklamış ve demiş ki:
‘Sivas mebusluğundan (milletvekilliğinden) istifa ediyorum. Tek ricam yerime seçilecek zatın Dagavaryan Efendi gibi baytar-hekim olmasıdır. İntihaba (seçime) iştirak edecek (katılacak) bütün siyasi fırkalardan (partilerden) bu istirhamıma değer vermelerini niyaz ediyorum. Ben ve benimle beraber, benim meslek ve meşrebimdeki üç mebus refikim (arkadaşım), bizler sadece dizlerimizi dövdük, dua ettik, ama Dagavaryan Efendi aşıları getirdi, kilisesi vasıtasıyla köy papazlarına öğretti. Bizim içimizde de onun gibiler olsaydı elimizde ilaç, müftüye gider, köy hocalarını toplar benzer himmetleri (yardım) yapardık.’
Ve milletvekilliğinden yerine bir veteriner hekim seçilmesi dileğinin de bulunduğu istifasını kürsüye bırakarak toplantıyı terk etmiş.”1
Öykü bu… Ayniyle vaki… Bir de bugüne bakınız. İlahiyat ve İmam-Hatip mezunları uzmanlık alanları olmadığı birçok göreve atanıyorlar, o görevin uzmanlarının hakkını da gasp ederek. Bu tür olaylara artık sıkça rastlanıyor. Ve bu görevlere getirilen bu din adamlarının hiçbirinde Ahmet Şükrü Efendi’nin mertliğini, dürüstlüğünü göremiyoruz.
Demek ki geriye gidiş var din adamının bilime ve adalete, hakkaniyete yaklaşımı açısından.
Ne kadar yazık!..
1) Cemal Kutay-Atatürk Bugün Olsaydı/Cem Ofset Yayınları
O yıl Anadolu’yu büyükbaş hayvanları topluca yok dene Şap hastalığı perişan ediyordu. İlaç bulunamıyordu ve yeter sayıda veteriner de yoktu. Veteriner hekim olan Dagavaryan Efendi, o günlerde, o günlerde Osmanlı’nın beldelerinden biri olan Beyrut’taki Fransız heyetinden yeterli miktarda aşı almış, Sivas’a getirmiş ve Ermeni kilisesi araçlığı ile köylüye dağıtmış, aşının yapılmasına da Ermeni papazları öncülük etmişlerdi.
O günlerin Osmanlı terkibinin (bileşiminin) zorunlu yapısı olarak Sivas’ın dokuz milletvekilinden dördünün kendisi gibi fıkıh-kelam-akaid üzerinde ihtisas sahibi olduğunu düşünen, ama kendi dâhil hiçbirinin seçildikleri bölgenin ana dayancı hayvancılığı yok ederek ocakları söndüren felaket önünde çaresiz ve şaşkın kaldıklarını gören vicdan sahibi Ahmet Şükrü Efendi Hoca ne yapmış biliyor musunuz? Mebuslar Meclisi’nin ilk toplantısında söz almış. Anadolu’yu kasıp kavuran Şap afteini anlatmış, kendisi gibi Sivas milletvekili olan veteriner hekim Dagavaryan Efendi’nin Beyrut’tan getirdiği aşıları Ermeni kilisesi aracılığı ile ücra köylere dağıttığını, aşının doğru yapılması için yine kilise aracılığı ile toplanan köy papazlarına öğretildiğini açıklamış ve demiş ki:
‘Sivas mebusluğundan (milletvekilliğinden) istifa ediyorum. Tek ricam yerime seçilecek zatın Dagavaryan Efendi gibi baytar-hekim olmasıdır. İntihaba (seçime) iştirak edecek (katılacak) bütün siyasi fırkalardan (partilerden) bu istirhamıma değer vermelerini niyaz ediyorum. Ben ve benimle beraber, benim meslek ve meşrebimdeki üç mebus refikim (arkadaşım), bizler sadece dizlerimizi dövdük, dua ettik, ama Dagavaryan Efendi aşıları getirdi, kilisesi vasıtasıyla köy papazlarına öğretti. Bizim içimizde de onun gibiler olsaydı elimizde ilaç, müftüye gider, köy hocalarını toplar benzer himmetleri (yardım) yapardık.’
Ve milletvekilliğinden yerine bir veteriner hekim seçilmesi dileğinin de bulunduğu istifasını kürsüye bırakarak toplantıyı terk etmiş.”1
Öykü bu… Ayniyle vaki… Bir de bugüne bakınız. İlahiyat ve İmam-Hatip mezunları uzmanlık alanları olmadığı birçok göreve atanıyorlar, o görevin uzmanlarının hakkını da gasp ederek. Bu tür olaylara artık sıkça rastlanıyor. Ve bu görevlere getirilen bu din adamlarının hiçbirinde Ahmet Şükrü Efendi’nin mertliğini, dürüstlüğünü göremiyoruz.
Demek ki geriye gidiş var din adamının bilime ve adalete, hakkaniyete yaklaşımı açısından.
Ne kadar yazık!..
1) Cemal Kutay-Atatürk Bugün Olsaydı/Cem Ofset Yayınları