Cin nokta net

Apartman görevlisi sabahın köründe ekmek ve gazete bırakmak için değil de, evi fethetmek için kapıya dayandığında; musluk tamiri için gelen usta veya site içinde dolaşan bahçıvan, “Kerpeten Ali” tadında etrafı kesmeye başladığında, “taksimetre” dönmeye başlamış demektir!

Abone Ol

Apartman görevlisi sabahın köründe ekmek ve gazete bırakmak için değil de, evi fethetmek için kapıya dayandığında; musluk tamiri için gelen usta veya site içinde dolaşan bahçıvan, “Kerpeten Ali” tadında etrafı kesmeye başladığında, “taksimetre” dönmeye başlamış demektir!

“Gün doğmadan neler doğar” diye niyetlendiğiniz yeni güne dair, her an çok ağır bir bedel ödeyebileceğiniz hayatın belki de ilk habercisidir bunlar…

Yine de şans sizinledir: Sevgilinizi veya aile bireylerinizden herhangi birini boğazlamamış, satırla ikiye ayırmamış, testereyle dilim dilim yapıp basına servis yapmamışsanız; güne keyifli bir “günaydınla” başlamışsınız demektir!

Toplu taşıma aracında, “siz” birazdan gireceğiniz toplantıyı veya kapısını açacağınız “ekmek teknesini” düşünürken, birinin “size” gözleriyle bodoslama girdiğini fark ettiğinizde, -çok iyi biliyorum-, her ne yazdıysa “cinnet taksimetresi”, hesabınızı ödemek istersiniz, ama olmaz!

Çünkü insansınızdır!
Hep öyle olmanız gerekir!
Sert, aşınmaz, sağlıklı, çelik gibi bir irade…

***

- Başına bir şey mi geldi yoksa?
- Hayır, öldürmek için arıyoruz onu!

- Bu kadar erken bir saatte onu niçin öldürmek istediğinizi öğrenebilir miyim?
- Kendisi bunun nedenini biliyor!..

“Bunun nedenini bilmeyen” üçüncü sayfa kurbanlarına dair son dakika haberleri,
“cinnet” kisvesi altında maalesef hiçbir ustanın son veremediği bozuk musluk gibi damlamaya devam ediyor…


***

Ki, ben “cinnet” geçiren/getiren insanları severim…

Cinnet geçiren sevgilim, en sonunda dayanamaz; bana hayatımın en uzun ve ateşli öpücüğün tadını yaşatır…

Cinnet geçiren arkadaşım, “buraya kadar der” ve hayatımda hiç duymadığım ayıplarımı çıldırmışçasına sıralar…

Cinnet geçiren meslektaşım, “yeter lan” diye diklenir ve çok kısaca “sen bilmiyorsun” der…

Cinnet geçiren dostum; her şeyi göze alır ve ben giderken dikilerek karşıma “yapma” der…

Bir başka cinnet geçiren yazar arkadaşım, o gece öldürür beni yazdıklarıyla… Bir diğeri yaptığı tabloyla son verir hayatıma… Bir diğeri bir melodi, bir diğeri bir çılgın proje ile aklımı başımdan alır…

Misal; Lewis Carroll, bir cinnet/epilepsi hastasıdır: Alis’i harikalar diyarına sokarken geçirdiği epilepsi nöbetlerini anlattığını düşünürüm. Alis’in kara bir delikten içeri düşmesi, bir çok epileptik için çok tanıdık bir deneyimdir. Harikalar diyarında yaptığı yolculuk sırasında Alis, çoğunlukla uçan bir takım objeler görür ve kendisini çok hafiflemiş hisseder…

Misal; Vincent Van Gogh, Moliere, Edgar Allan Poe, Gustave Flaubert veya Dostoyevski…

Dostoyevski, ilk nöbetini/cinnetini 9 yaşında yaşadığını söyler ve “o” anın, hem dünyayla birlikte kendisini tam bir huzur içinde hissettirdiğini, hem de korkunç depresyon anlarını getirdiğini söyler.

***

Diyeceğim odur ki; mutlaka “cinnet” geçirin; hatta uçun, kaçın ama dönüş yolculuğunda hayrete düşürecek şeyler toplayarak gelin.

Gazetelerin “cinnet” senaryolarıyla süslenmiş, hayvanlıklarla gelmeyin!

Ve layıkıyla “cinnet” geçirebilen insanları sevin!

BİR ŞEY DAHA; Bu garip hayvanları konu ettiğim yazıda epilepsi/sara hastalarına yer verdiğim için özür dilerim. Kendilerini tenzih ederim. 

"..."

Mayıs 2012