Çilekli Masal Pastası, Meşeler Göverince ve İçten’in Diyarbakır anıları

Abone Ol
Hazır masalları anlatıp durmak, sözlü kültür ürünü olan masalları derleyip yazılı duruma getirmek…. Bunlar çok yapıldı bu ülkede. Ve çocuklarımız bu eski masallardaki ögeleri eski buluyorlar, gerçeküstülüklerini yetersiz ve anlamsız buluyorlar.

Yani dememiz o ki, çocuklara yeni masallar, çağcıl masallar üretmek gerek. Bugünü diyecek, bugünün olaylarını, insanlarını simgeleyecek, imgeleyecek masallar gerek bize.

Kolay mıdır bu? Hayır bence yazarlığın en çetin bölümüdür bu masal üretim işi.

Bu üretimi yapan bir ustayı ben tanıyorum, adı: Evin Okçuoğlu. Sizlerden de adını çok duyanlarınız vardır kesinlikle.

Evin Hanım’ın yeni bir kitabı çıktı Kora Yayınlarından, adı: “Çilekli Masal Pastası.”

8-10 yaş için hazırlandığı söyleniyor arka kapak yazısında, ama ben zevkle, yadırgamadan, çocukça bulup küçümsemeden, yararlanarak okudum. Sizlerin de okuduğunuzda benim gibi düşüneceğinizden eminim.

Kitapta 10 masal var. Her masalın başında yalın, derin anlamlı, öz be öz Türkçe ev de Dede Korkutça dizeler bulunuyor. Bir örnek vereyim, “Ağlayan Köyün Gelini” adlı masal şu dizelerle başlıyor:

Bir varmış ama neden varmış
Sonra iki gelmiş ama nasıl gelmiş
Masal masala eklenmiş
Çocuklar sevinçle beklermiş
Sonsuz zaman içinde
Koştum kan ter içinde
Ülkelerin birinde kocaman dağlar varmış.

Bir varmış pir varmış
Bu dağların birinde
Her şey yerli yerinde
İkiler üçe, üçler beşe katlanmış
Damlar damlara eklenmiş
İnsan insana dönmüş
Tutuşmuşlar el ele
Kurulmuş güzel bir köy
Köylüler durmuş düşünmüş
Birazcık da kaşınmış
Sonra başlamış söyleşmeye

Dedim ki “Günümüzü söylüyor bu masallar”, evet öyle Sözgelimi “Ekoş ile Gedoş” adlı öyküde Gedoş “GDO”lu mısırı simgeliyor, Ekoş da bizim yerli mısırı. “Sessizlik Ülkesi” masalı, özgürlükleri kısıtlanıp halkı susturulmuş bir ülkeyi. Gelgelelim suskunluk bir kızın bir ırmağı görmesi, onun çağıltısını duymasıyla bozuluyor. Ve “Tarihi Olmayan Ülke”… Bu masalı okuduğunuzda teknoloji ve bilişimin çok şeye kadir ama her şeye kadir olmadığını, üç çocuğun çabası ile egemenliğinin sonlandığını göreceksiniz. “Yeni Dünya Devi” masalı da öyle, hani yenilmez “süper güçler” var, her şeyi duyuyor, her şeyi görüyorlar ve onlar en akıllı, üst akıllı… Evin Hanım bu masalda, bu devi yine çocukların aklı ile yola getirip aciz duruma okuyor.

Eveet bütün kitabı anlatmayalım, buna hakkımız da yok, gereği de yok. Yeterli ölçüde merak uyandırıcı bilgi sunduğumu sanıyorum. Alın, okuyun, çocuklarınıza okutun ve bu kitap üstüne, çocuklarınızla söyleşin. Bu size de, onlara da yeni ufuklar açacak, sizleri çoğaltacak.

MEŞELER GÖVERİNCE

Evet öyle derim; asıl düşüncem, görüşüm, yaklaşımım, beğenim bu yöndedir… 

Nedir o yönde olan? Şudur: Bana göre öykü; vaka anlatıcılığı boyutlarını aşmalı, deneme ve mensur şiirle iç içe olmalı, hatta onlarla sınır uyuşmazlığı çıkarmalı. Biçemi özel ve artistik olmalı ve imge içermeli.

Evet budur. Budur da, bunun dışındaki klasik tarzda, toplumsal gerçekçi çizgide yazılan öyküler benim gözümde öykü olmaktan çıkıyor mu? Asla, hiç olur mu? Ben onları da okurum, beğendiklerim olur, haklarında yazı da yazarım. Gelgelelim tercihim öbür tarzdandır. Bundan dolayı da gülmece öykü dışında uzun yıllardır öykü yazmıyorum.

Sözü nereye getireceğim, bu giriş nedendir? Sözü değerli dost Nail Uyar’ın yeni öykü kitabı “Meşeler Göverince”ye getireceğim. Kitap Kora Yayınları arasından çıktı.

Nail Uyar, kimilerini daha önce Berfin Bahar Dergisi’nde okuduğum 15 adet öyküsünü bu kitapta toplamış. Öykülerin çoğunun kendi yaşamından izler, esintiler, ögeler taşıdığı belli. Bu da doğaldır, yazarın yaşamı, yapıtına yansır. Ne ki, Nail Uyar, iyi bir toplum gözlemcisi; olayları ve bireyleri derinine, sorgulayarak izliyor ve gizliyor, bu izleme ve gözlemelerden edindiği izlenimleri yalın bir biçemle öykülüyor. Daha kısaca dersek, toplumdan aldıklarını topluma edebi yapıt olarak yansıtıyor. Bu yansıtma amaçlı… Yansıtmak için yansıtmıyor, toplumsal gidişatı değiştirmek; daha özgür, eşitlikçi, daha sevecen yola ve yöne sokmak uğruna yapıyor bunu. Bu anlamda “angaje” de diyebiliriz.

Nail Uyar’ın öykülerinde doğa sevgisi, insancıl duyarlıklar öne çıkıyor. Öykülediği insanlar sıradan insanlar, bu toplumun aslı esası. İşlediği konular yaşamın ta kendisi. Akıcı bir biçem ve yalın sözleri de ekleyeyim… Bütün bunların çoğunuza okuma nedeni olacağına inanıyorum. Okuyunuz…

ANILARLA DİYARBAKIR VE DİYARBAKIRSPOR

“Anı yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır” der, Andre Gide. “Geçip giden zamanla anıları anmak yaşamayı uzatmaktır” diye ona nazire yapar sanki Ruşen Eşref Ünaydın. Refik Durbaş, durur mu, o da karışır söze ve "Ölüm yalnızca anılara söz geçiremiyor" savını savurur. Ve Diyarbakırlı İsmail Hakkı İçten Dostum’un Diyarbakırlı yerdeşi Ziya Gökalp “Biz geçen ömrümüze geçti diyoruz. Oysa ömrümüzün en sönük dakikaları bile hatıralar şeklinde belleğimizde yaşamaktadır. Onları birer birer elmasları, mücevherleri çıkarır gibi çıkarmak elimizdedir” diye yorum yapar.

İsmail Hakkı İçten, yukarıya aldığım özdeyişlerin hepsinin eski deyimle “lafzına ve ruhuna” uygun olarak, Diyarbakır ve Diyarbakırspor anılarını kaleme almış. Tam 247 sayfalık bir kitap. Berfin Yayınları arasından çıkmış.

İçten Dostum, Diyarbakır’ın kadim ve yakın tarihine ilişkin özel ve güzel bilgiler veriyor. Bu bilgilere iliştirilmiş söylenceleri de unutmuyor, onları da aktarıyor okuruna.

Çocukluk ve gençlik yıllarının ilginç kişi ve yüzlerine değgin anlatımları da ayrıntılı, ilginç ve özel. Bu kişilerin lakapları bile ileti ve öykü yüklü. Caddeler, sokaklar, binalar, pasajlar da var İçten’in anıları arasında, onların ruhunu biliyor; o ruhun, tomoğrafisini çekip koyuyor önümüze.

Yazarımız o yöreli olmak, o yörede yaşamak, o yörenin öyküleri ile kuşanmaktan çok da mutlu. Diyor ki: “Dünyaya bir daha gelsem, Diyarbakır’da geçirdiğim çocukluk yıllarımı tekrar yaşamak isterim.”

Yazarımız Diyarbakırspor’da da yönetici olarak görev yapmış. O dönemim anıları da oldukça çarpıcı. Türk spor tarihine katkı sağlayacak tanıklıkları var İçten’in. Galatasaray’dan Zekir adlı futbolcuyu almalarının öyküsü çok hoş, bu alış, Galatasaray’ın Diyarbakır’a davetini de sağlıyor. Diyarbakır mutlu oluyor bu gelişe. Dahası da var; Galatasaray’ın yabancı futbolcuları ve teknik direktörü, Diyarbakır’ın dev karpuzlarını merak ediyorlar, İçten “Ben bunların daha büyüklerini Florya’ya getireceğim” diyor ve bunu gerçekleştiriyor 40-45 kiloluk 5 adet karpuzla.

Tüm Diyarbakırlılara salık veriyorum bu yapıtı…