Celâlî Baba’dan ilk bahseden kaynak, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun, “Erzurum Şairleri” kitabıdır. Daha sonra Abdülbaki Gölpınarlı ve Pertev Naili Boratav eserlerinde özellikle “Ağıt’a” yer vermişlerdir. Celâli’den Fuad Köprülü de bahsetmiştir. Mahmut Kemal Yanbeğ ise, Lâtin harflerine çeviren ve şiirleri toplayıp kitap haline getiren ilk zattır. 1924 yılında eski harflerle Ankara’da yayınlanan “Hayat” mecmuasında da, Yanbeğ’in Celâlî ve Zihnî ile ilgili yazıları bulunmaktadır.
Yalnız, Ağıt’ta geçen kelime ve tâbirlerin açıklamalarında, bahis konusu yazarların eksikleri vardır. Bu kelime ve deyimlerin manasını sadece Bayburtlular bilir. Hatta Bayburt köylerinde yaşayanlar anlar.
Son zamanlarda yayınlanan Celâli Baba’nın şiirlerinde, tahrifat demeyeceğim ama, gittikçe fazlalaşan ve farklılaşan hatalar çoğalmaktadır.
Birinci sebep, yazarların 'Bayburt ağzı’nı bilmemeleridir. Bu şiirlere İstanbul Türkçesiyle değil, mahalli telâffuzla yaklaşılmalıdır. Metinler yazıya geçirilirken transkripsiyon şarttır.
İkinci olarak, eski Türkçe harflerle basılan metinler, yine mahallî ağız özellikleri dikkate alınarak okunmalı bilhassa şiirlerdeki vezinler bu görüş ışığında değerlendirilmelidir.
Şimdi Ağıt’ı mısra mısra değerlendirelim:
1- Yurt yuva kılmak için tenli mereği
Bu mısradaki “tenli mereği” sözü, rutubetli samanlık demektir.
2-Dizip koşmak için tepir eleği
Tepir, hafif çukur, elli santim kutrunda, ağaçtan torna ile çekilmiş bir araçtır. Kesinlikle Karadeniz Dağlarındaki ustalar tarafından yapılır. Yarma, gendime, bulgur gibi taneli hububat, tepirlenir. Tepiri kucağına alan ev hanımı, içindeki nesneyi sıçratarak yabancı maddeleri ayıklar. Tepir bazen tepsi yerine de kullanılır. Mısradaki elek bildiğimiz elektir.
3-Şu gavdan yaptığın tecir tereği
Bayburt tandır evlerinde, duvarın biri kap kaşık yerleştirmek için ayrılır. Raf şeklinde düzenlenen bu bölümün en alttaki geniş kısmına “tecir” denir. “gav” adı verilen kırmızı kil toprağından yapılan, ağzı geniş olan kaplara “zap” ağzı dar olanlara “küp” denir. Bu kaplar, en alta yani tecire yerleştirilir.
Tecir’in üstüne yerleştirilen raflara, “terek” denir. Sahanlar, tabaklar, cam eşya buraya dizilir. Ayrıca Orta Asya lehçelerinde çam ağacına da “terek” denir. Bayburt’ta bu kelimenin raf anlamında kullanılması çok düşündürücüdür.
4-Divân-ı Bâriye yadigâr götür
Şairimiz, vefat eden eşine sesleniyor: Bu eşyaları hakkın divanına (huzuruna) hatıra götür. Çünkü sana vereceğimiz kıymetli hiçbir şeyimiz yok.
5-Elinle ördüğün çöp çorabını
Bu mısra son neşirlerde “Elinle ördüğün çöpür ağını” şekline dönüştürülmüş. Öncelikle belirtelim, Bayburt’lular “ağ” kelimesini kullanmazlar. “tor” kelimesi bilinir. Kandırılan kişi için: “toruna düşdi” denir. Nehirde balık “tor” ile tutulur. Mısrayı eski neşirlerdeki gibi yazdım. Buradaki “çöp çorabını “ deyimini açalım.
Bir tahtanın baş tarafına 1.5-2 mm. kalınlığında, 15-20 santim uzunluğunda demir çubuklar çakılır. Böylece “yun daraği- yün tarağı” elde edilir. Taranan yünler, teşi ile eğirilmek üzere ayrılır. Tarağın dibinde çöplü, kaba yün kalıntısı birikir. Varlıksız kimseler bu “çöpten” çorap, eldiven v.s. örerler. Celâli’nin bahsettiği “çöp çorabı” deyimi budur.
6- Kâhan eylediğin kelem bağını
“Kâhan eylemek” sebze ekilen tarla veya bostanlar, zamanla çapalanır. Sertleşen toprak yumuşatılır. Yabanî otlar temizlenir. Bu işleme “kâhan etmek” denir. Kelem bağı, top lâhana tarlasıdır.
7- Şu gabal biçtiğin sap orağını
“Gabal biçmek” götürü usûlüyle tarlada ekin biçip toplamaktır. “Sap” kelimesi ise, biçilmiş buğday, arpa, çavdar (Batburt’ta sarıbaş) demetlerinin adıdır. Sap, harmana taşınır. Gemlerle sürülür. Tığ yapılır, rüzgârda savrulur. Sapla saman ayrılır. Bölgede sap kelimesinin “kulp, tutacak” manasına gelen şekli de kullanılır. Balta sapı, demlik sapı gibi.
Şairimiz, “sap orağını“ deyimi ile “ekin biçme orağını kastetmiştir.
8- Al Ulu Tanrıya bergüzar götür
Çöp çorabını, kelem bağını, sap orağını “Ulu Tanrıya bergüzâr götür. Bergüzâr kıymetli hediye anlamındadır.
9-Yetim gömleğini diken iğneyi
10-Her gün yal verdiğin topal ineği
11-Ayran topladığın şu ak küleği
12-Mahşer yığnağına sakla, sar götür
13-Üç god arpa, beş god çavdar ekerdük
Buğday veya hububat, kilo ile değil, “Demürli-demirli” denen, silindir şeklinde, açık tarafında tutmak için tam yarıçapından geçen ve sap vazifesini gören yine bir demirden yapılan araçla ölçülürdü. Demirlinin yarısı kadar olan küçüğüne “god” denirdi. Celâli Baba, ancak üç god arpa ve beş god çavdar ekebilecek gücü olduğunu beyan ediyor. Aynı zamanda buğday ekemediğini de imâ ediyor.
14-Kesmük ekmeğine hasret çekerdük
Harmanda tığ savrulduktan sonra, ürün kalburdan geçirilerek elenir. Taneler aşağı düşer. Kalburda, saman kabası, başaktan ayrılmamış tahıl taneleri kalır. Buna Kesmük denir. Aslında atılır yenmez. İlk defa Celâli’nin bu şiirinde “Kesmük Ekmeği” tâbirini okuyoruz. Belki kıtlık zamanlarında, savaşlarda, açlığın aşırı vakitlerinde böyle bir ekmek türü vardır. Ama tahıl diyarı olan Bayburt’ta böyle bir açlığın olduğunu sanmıyorum. Ama şairimiz, yokluğu ve yoksulluğu o kadar güçlü ifade etmiş ki, hayran olmamak mümkün değil.
15-Namertlere ağu merde şekerdük
16-Sözünü tekrar et iftihar götür
17-Ele kısmet balsa bize pay taştı
18-Yokluktan derdimiz deryalar aştı
19-Açlıkla uğraşmak hayli savaştı
20-Çektiğin mihnetten ah ü zâr götür
Yukarıki mısralarda açıklanacak kelime bulunmamaktadır.
21-Yetim kalmış idin emzik tayında
“Emzik tayında” deyimi, bebek iken yetim kaldın manasındadır. “tay” kelimesi, zaman, eş, benzer manalarına da gelir. Nitekim eski bir Bayburt türküsünde:
“Yüce dağ başında gemer tay olur
Gurbete gidenin ömri zay olur
Gurbetlik dedigüz üş beş ay olur
Bizimki de geldi yila dayandı”
Tay kelimesi geçmektedir. Hicranî Baba’nın “Sazım” şiirinin bir kıt’asında yine “tay” kelimesi kullanılmıştır. Yalnız bu şiirdeki “tay” benzer, eş manasında kullanılmıştır.
“Sazımın telinin yayı,
Var mı bu dünyada tay’ı,
Birisi yedi deryayı;
Geçer bir yana bir yana.”
22-Gamınla kardeştin gençlik çağında
23-Bir gül yeşertmedin vuslat bağında
24-Gönül yaraların hep berat götür
Mısradaki “berat” kelimesi, burada, beyan, ferman, açıklama, arzetme anlamlarındadır.
25-De ki Kadir Mevlâm bize ilişme
26-Dünyada sızıyan yarayı deşme
27-Celâli Baba’dan sorup, söyleşme
28-Bu dertli çobandan bir selâm götür
Bu muhteşem ağıt’ın, iddia ederim ki, dünya edebiyatında benzeri yoktur. Fasih Dede’nin Şeyh Galib için yazdığı mersiye ve Edgar Allen Poe ‘nun “Anabel lee” şiirleri Celâli’ye yaklaşır. Yazıyı yazarken çok duygulandım. Nabi Hazri’nin iki kıt’asıyla bitireceğim.
Mehebbet sonsuzdur ömürse gısa,
Ne olar, sevgiler ebedî galsa?
Kimin üreginden bir tel gırılsa;
Menim üregimdir, menim üregim.
Fizûlî gelbinde minbir dilek var,
Çelenk tohumağa gül var çiçek var,
Ne geder dünyada seven ürek var;
Menim üregimdir, menim üregim.
Şubat 2012