Büyükşehirlerde cemaat bağlarından kentlilik bilincine evriliş, Bayburt’ta tersi…

Abone Ol
Doksanlı yılların başı diye hatırlıyorum, Erdal İnönü’nün yerine SHP’ye Genel Başkan olmuş Murat Karayalçın, uzun yıllar yaptığı anakent belediye başkanlığının verdiği deneyim ve birikimle diyordu ki: “Sosyal ve ekonomik gelişmeler ülkemize kentleşme sorunları yarattı ancak önümüze tarihi bir fırsat da koydu. Büyük kentlere yığılan bu nüfusu iyi yoğurabilirsek, bu, ulusal birliğimizin garantisi olur.”

Evet doğru diyordu Karayalçın, etnik ve dinsel farklıklar, saplantılar, sorunlar; ancak yüksek bir kültürle (tiyatro, sinema, edebiyat, diğer güzel sanatlar), eğitimle, burjuvalaşma ve proleterleşme ile aşılabilirdi.

Gelgelelim durum hiç de; tarihsel gelişmeler, bilim ve Karayalçın’ın öngörüsü, temennisi doğrultusunda gelişmedi. Büyük kent varoşlarına yığılan köysel ve ilçesel nüfus, tarikat ve cemaat yapılanmasına, hemşericilik örgütlenmesine gitti, kent kültürü onu ememedi, değiştiremedi, onlar kenti kendilerine benzetmeye çalıştılar ve başardılar da büyük ölçüde.

Artık İstanbul “devasa bir köy”dü. Diğer şehirler de (İzmir dışında) öyle…

Bu durumdan AKP gibi gerici partiler yararlandılar, sadaka ve itaat kültürü de aşılayarak oy deposu haline getirdiler buraları.

Bütün bunlar olurken sol şaşkındı, okuyamıyordu bu gelişmeleri, ezberi bozulmuştu.

Ve gele gele geldik geçtiğimiz pazar günü yapılan halkoylamasına. Gördük ki, büyük kentlerin eğilim ve yönelimleri değişiyor, AKP kaleleri düşmüş bile.

Peki neden? Şundan: Halk artık cemaat ve itaat kültüründen sıyrılmış, cami merkezli bir hayatta kurtulmuş, birey olmuş büyük ölçüde, örgütlülüğü artık hemşeri dernekleri boyutunda değil, sosyalleşmiş ve ekonomik bakımdan düşünüp değerlendirecek düzeye erişme yolunda; neyin ne anlama geldiğini, ne yapılırsa sonucun ne olacağını ve kendisine ne getireceğinin bilincinde.

Elbette bu manzaranın oluşmasında kentte doğan ve artık 20’li yaşlarda olan yeni kuşakların payı büyük. 


Olumlu evriliş, gelişme ve değişim başlamıştır, sürecektir, bu durdurulamaz. Siyasal partiler artık buna göre vaziyet almalıdırlar.

Peki büyük kentler böyle oldu da Bayburt gibi Anadolu kentlerinde gelişmeler neden bunun tam tersi yönünde tecelli etmekte?

Bayburt özelinde ele alalım bu sorunsalı.

Bayburt’ta gerçek anlamda ne burjuvazi vardır ne de lümpenlik düzeyini geçebilmiş ciddi bir proletarya. Mavi yakalı sayısı yok denecek kadar az. Çalışanlar hep beyaz yakalı ve çoğu da kamu görevlisi. Zaten tek örgütlülük de, dinci eğilimleri önde tutan o badem bıyıklı sendikadır. Bayburt hâlâ büyük ölçüde bir köylü toplumudur. Ve göç vermiştir inanılmaz ölçüde, nitelikli nüfusu kaybetmiştir, yerine gelenlerin tek bildiği din’dir. Her konuya dinsel olarak bakar, din adamı ya da tarikat büyüklerinin ağzına bakar. Bir şiirimde demişim “Dünyası din olana/Dünyayı anlatamazsınız”. Anlamıyorlar, anlamadıkları da zaten %81 ve %85 gibi abartılı oran ve tepkilerden belli. Bir ilde bu kadar insan aynı şeyleri düşünüyor aynı tepkileri veriyorsa, orada ciddi sorun vardır. Tartışma, fikir üretme olamaz, girişim ve proje de çıkmaz. Tünellerle, demiryolu ile, iktidara sımsıkı yapışarak kalkınacağını sanır o il. 

Bayburt’a benzer bir il var. Sosyal ve ekonomik şartları aynı. Tunceli’dir bu il. Her seçim Bayburt’un verdiği tepkinin tam tersini veriyor, orada terör de var üstelik. Fakat Bayburt Tunceli’den daha kalkınmış değil. Bunun cevabını herkes düşünsün.

Evet, büyük şehirlerdeki gelişmeler dalga dalga Anadolu’ya yayılacak, Bayburt da alacak nasibini, fakat böylesi abartılı oranlar, yönelimler oranın bir insanı olarak üzüyor bizi. Bayburt, aydınlığın ve ileriliğin öncüsü olmalıdır.