Bu yaz okuduğum kitaplar

Abone Ol


1. Menemşe

Bayburtlu hemşerim, arkadaşım Mikdat Topçu bu romanında, 14 Kasım 1944’de Gürcistan’ın Ahıska’ bölgesinde yaşayan on binlerce Türkün “sınır güvenliğini tehdit ettikleri gerekçesiyle” bir gece yarısı Stalin’in emriyle evlerinden alınıp hayvan vagonlarıyla Özbekistan’a sürgün edildiği o büyük felâketi anlatıyor. Eserde on binlerce Türk ailesinden biri olan, vatanı, îmanı ve dili için mücadele eden İsmail’in dirâyetli, güçlü karısı Resmiye’nin ve soykırım olarak planlanmış bu sürgünü yıllar sonra İstanbul’da yazara anlatan kızları Menemşe’nin (Menekşe) başından geçenleri hüzünle okudum. Çok kötü şartlardan dolayı, genç, yaşlı binlerce Türk’ün hayatını kaybettiği tren yolculuğunun etkili bir şekilde anlatıldığı bölümler kanımı dondurdu.

Ne acıdır ki; Ermeni tehcirini diline dolayan Batı, bu yürek parçalayıcı sürgünü hiç duymadı veya duymazdan geldi. Yabanın duymadığı acı çığlığı öz kardeşlerinin duyması dileğimle, bu kitabın okunmasını tavsiye ediyorum.

2. Süngercim

Bodrum’da sabah yürüyüşlerini birlikte yaptığım, memleket sorunlarını tartıştığım meslektaşım, arkadaşım Halis Açacak, Bodrumlu kürekçi, aynacı, sünger avcısı, balıkçı, kaptan, belgeselci,  yat işletmecisi Mehmet Yavaş’ın anılarına sadık kalarak bu kitabı yazdı. Eserde ilkokuldan sonra okumamış, buna karşılık mücadele ederek hayatında önemli işler başaran bir Bodrumlunun yaşam öyküsü anlatılmakla kalınmıyor, Bodrum’un 1940’lı yıllardan itibaren topluma ve kente dair çizgilere yer veriliyor. Zevkle okunan bu kitap aynı zamanda ülkemizde kalkınma ve modernleşme olurken neleri kazanıp, neleri kaybettiğimizi de gözler önüne seriyor.
3. Ejderlerin Beklediği Hazine

Facebook arkadaşım Turgut Güler’in bu eseri Türkçenin târihî seyri, Türk kimliğini şekillendirmesindeki önemi ve muhtelif coğrafyalarda asırlardır karşılaştığı ve bir şekilde üstesinden geldiği güçlüklere dair her cümlesi Türkçe hassasiyeti ile kaleme alınmış bir denemedir. Yazara göre; “Türkçe Türk’ün vâr oluş sebebidir. “ 15.yüzyılda yaşayan, devlet adamı, şair ve Türkçeye büyük hizmetleri olan bilgin Ali Şîr Nevâî Türkçeyi bekleyen tehlikelere dikkat çekerek dilimizi “ ejderlerin beklediği hazine olarak ” tarif ediyor. Turgut Güler de onun şuûru ve ışığından giderek, değerli eserine bu adı vermiş.

4. Nusret Bey, Tarihin dönek mahallinde bir idam

Facebook arkadaşım İhsan Kurt’un yazdığı bu kitapta, Millî Şehit Mehmet Nusret Bey’in hayatı, mücadelesi ve şehâdetine sebep olan, Bayburt kaymakamı iken Ermeni tehciri sırasındaki görevi bahane edilerek suçlanması ve mahkeme safahatı anlatılmaktadır. 

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra müttefik devletlerin işgal ettiği İstanbul’da İngilizler Türklere gözdağı vermek ve millî mücadeleyi başsız bırakmak için Türk aydınlarını, devlet adamlarını, ordu kumandanlarını tutuklayıp Malta’ya sürgün ederken, Ermenilere kötü muamele yaptılar bahanesiyle bazı görevlileri de tutukladı. Ermeni komitacıların İngilizlere ismini verdiği bu görevlilerden birisi de Nusret Bey’di.   Onu yargılayan mahkeme başkanı İngiliz uşağı, “Nemrut” ismiyle anılan Kürt Mustafa Paşa idi. Nusret Bey, Bayburt’taki görevinden yıllar sonra, kendisini tanımayan yalancı şahitlerin verdiği ifadelerle 5 Ağustos 1920’de Bayezid meydanında işgal kuvvetleri ve Ermenileri memnun etmek için asılarak idam edildi.

Fakat onu asarak Türk milletini korkutacaklarını, milli mücadeleyi sindireceğini sanan düşmanlarımız yanıldılar. Mustafa Kemal Paşa başkanlığında TBMM, 11 Ağustos 1920’de aldığı karar ile Nusret Bey’i millî şehit ilan eden kanunu çıkardı ve onun geride bıraktığı eş ve çocuklarına maaş bağladı.
Millî şehidimiz Nusret Bey’in hayatını anlatan bu eser özellikle genç nesiller tarafından ibretle okunmalıdır.   

5. Salkım Söğütlerin Gölgesinde
 
Bu romanın yazarı günümüzde Afrika’da Eritre Devleti nezdinde Asmara’da Büyükelçi olan, Düsseldorf başkonsolosumuz iken tanıdığım Fırat Sunel’dir. Fırat Bey romanında iki yüz binden fazla Ahıska Türkü’nün bir gecede silahlı askerler tarafından köylerinden toplanıp, insan taşınmaya uygun olmayan vagonlarla Orta Asya’ya sürgün edilmesini, 40 gün süren bu yolculukta 30 binden fazla insanın açlık ve soğuktan öldüğü o büyük trajediyi anlatıyor. Bunun yanında eserde İkinci Dünya Savaşı öncesinden başlayarak, Kafkasya’nın renkli halklar mozaiğine, bunlar arasındaki ilişkilere ve bölgenin değişik coğrafyasına genişçe yer veriliyor.   Üslûp ve anlatım güzelliğini beğendiğim bu romana böyle milli bir konuyu seçen bir dış işleri mensubu olan diplomatımızı kutluyorum.
6. Millet ve Milliyetçilik

Facebook arkadaşım Prof. Dr. Enis Öksüz bu kitabın amacını “bilimin millet ve milliyetçilik hakkında söylediklerini uzman olmayanların da anlayacağı bir dille açıklamak” olarak ortaya koyuyor.

Son yıllarda okuduğum en önemli kitaplardan birisi olan bu eserde, bilimler ve bilimler içinde toplum bilimleri; ırkçılık, Marksizm, komünizm, liberalizm, emperyalizm ve özellikle Türkiye’nin son yıllarına damga vuran siyasî ümmetçilik gibi konular vukufla, herkesin anlayacağı şekilde açıklandıktan sonra sosyolojinin millet teorileri, millet ve devlet, devletle dil ilişkileri ele alınıyor. Son tahlilde millet ve milliyetçilik konularının günümüzde önemini kaybetmediği, modernitenin sonucunun milliyetçilik olduğu ortaya konuluyor.

“Millet ve milliyetçilik”,  dünyayı ve günümüz Türk toplumunun meselelerini anlamak isteyenler için bir başucu kitabı. Özellikle karayı ak, akı kara gösteren, algı operasyonları ile kamuoyunu yanıltan Marksist kökenli liberal aydınlarla, siyasî ümmetçilerin millet ve milliyetçilik karşıtı tezlerini Batı’nın bilim adamlarının bu konuda yazdıklarını göstererek çürütüyor. Mutlaka okunmalı!

7. Bittiği Yerden Başlar

Sevgili arkadaşım A. Yağmur Tunalı bu eserinde TRT’de çalışırken imparatorlukta doğan 16 cumhuriyet aydını ile 1990’lı yıllarda yaptığı röportajları yayınlayarak çok büyük bir hizmet yapmış. Bu kitapta yer alan isimlerin her biri imparatorluğumuzun son yıllarında doğmuş ve cumhuriyetin ilk yıllarında yaşamış, sahalarında başarılı ve meşhur olmuş kimselerdir.

Bunlar: Orhan Şaik Gökyay, Zeki Ömer Defne, Ömer Asım Aksoy, Nadir Nadi, Sadi Irmak, Rakım Çalapala, Tahsin Banguoğlu, Burhan Arpad, Halil Vehbi Eralp, İbrahim Yasa, Münevver Ayaşlı, İzzeddin Ökte, Reşat Kaynar, İsa Yusuf Alptekin, Cevad Memduh Altar ve Saadet Çağatay’dır.

Cumhuriyetin bu önemli insanlarının hayat hikâyelerini, mücadelelerini, ortaya koydukları eserleri, düşüncelerini okurken içinden geldikleri dönem ve toplumu da öğreniyoruz. Bugün Türk toplumunda böyle kıymetli insanların olmamasına hayıflanıyoruz.  
8. Gün Sazak, Bir Şehidin Yolculuğu

Eski bir arkadaşım olan Himmet Kayhan,  27 Mayıs 1980’de bir suikast sonucu şehit düşen eski Gümrük ve Tekel Bakanımız Gün Sazak’ın biyografisini yazdığı değerli bir çalışmaya imza atmış. Gün Sazak, kısa bir dönem bakanlık yapsa da, yaptığı hizmetle unutulmazlar arasına giren, devletine, milletine sadık, çalışkan, yüksek seciyeli, liyâkatli, dürüst bir devlet adamı idi. O, kaçakçıların elinde olan, rüşvetle iş görülen Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nı kısa zamanda bu pisliklerden temizledi. Eserde, yaptığı bu çalışmalarla taraflı, tarafsız herkesin övgüsünü kazanan rahmetli Gün Sazak’ın hayat öyküsü ile birlikte 20.yüzyıl Türkiye tarihi de anlatılıyor. 
Türk toplumu böyle değerli evlatlarını unutmamalı, onların isimlerini yüceltmelidir. Büyük şairimiz Süleyman Nazif’in dediği gibi; “Gelecek günlerde, kılıç, fikir, kalem kahramanı yetiştirmek için geçmiş kahramanlar daima hatırlanmalı ve daima yükseltilmelidir. Nankörlük fertlerden ziyade milletlerin hayat sayfalarını kirletir. Unutmak ise nankörlüklerin en büyüğüdür.”