Medyada, ülkemizde cereyan eden beğenilmeyen işlerden sonra “alaturka” benzetmesi yapmak yaygın bir adet. Çocukluktan beri aşinası olduğum bu kelime birazda küçümseme maksadıyla kullanılıyor. Kelimeye aşinalığım: Anneannemin, her gün anahtarıyla bıkmadan kurduğu, salınıp duran sarkacıyla saat başlarında ‘dan dan’ vuran antika saatinden geliyor.
Rahmetli, saati genelde alafranga çalıştırmasına rağmen; nedense bazen ‘alaturka’ ayarlardı; bu iki tabiri ilk defa ondan işitmiştim.
Bize ait hallere yani alaturka hallere biraz düşününce yöremizden de bir sürü örnek verebiliriz:
1930’lu yıllarda Bayburt’ta nüfus memuru olarak görev yapan Karadenizli hemşehrimiz bütün o dönemde doğan Dursun’ları kütüğe Tursun olarak kaydetmiş. 1945’lerde bu defa Bayburtlu nüfus memuru; kendi şivesini yazıya dökerek, o yıllarda dünyaya gelen Adnan’ları, Ednan olarak kayda geçirmiş.
Kırk-elli yıl önce tarihe karışan mahalle döğüşlerimizde; kafa yarılır, kol kırılır fakat küskünlük olmaz, adeta spor yapılırmış.
Türkçe olmadığı zannına kapılarak, Sünür, Duduzar, Manas, Masat, Bahsi, Yanbahsi gibi köylerin adlarının değiştirilmesi de bize ait “alaturka” hallerdendir.
Son yıllarda iyice azalmış olsa da şehir içindeki mahallelerden nahır çıkması, Ramazan haricinde pastırma yenilmemesi, hiçbir şehirde olmayan mahalle odalarımız ve uzun düğün konvoylarımız bize ait hallerden ilk akla gelenlerdir.
Mayıs 2009