El-Birûni; Harezm bölgesinin başşehri Kath’ın yakınlarında dünyaya geldi. Onun en belirgin özelliği hayatı boyunca karşılaştığı hükümdarların her birine ayrı ayrı ilmi eserler takdim etmesidir. Kendisi dönemin cebir ve fen bilimleri hocası Emir Ebu Nasr Mansur bin Ali bin Irak’ın gözetiminde yetişmiş, böylece hocası ve birçok bilge insanın öğretisi sayesinde bir zaman batıya ışık olan astronomi alanında Batlamyus’un eserlerini okuma şansı elde etmiştir.
Özellikle Abbasi Halifelerinin tercüme faaliyetlerine hız verdiği dönemden kalan eserler ona ufuk açmış, derken eski Yunancadan ve Süryaniceden yapılan tercümelerle adından söz ettirmiştir. O bu eserleri tercüme etmekle kalmamış yorumlamışta. Nitekim bu sayede İslam’ın batıya açılan penceresi olmayı başarabilmiştir. Belki de o müthiş tercüme faaliyetleri olmasaydı İslam âlemi bu denli batıya açılamazdı. Anlaşılan hem almışız, hem de vermişiz, üstelik karşılıklı alışverişte hiç bir şey kaybetmediğimiz gibi batı kültürüne de vakıf olmuşuz. İşte Birûni bu bilinçle ilmi faaliyetler adına İspanya hariç tüm Müslüman ülkeleri gezmiş ve gezdiği şehirlere de renk katmıştır.
O aynı zamanda çağdaşı Tıpta adından söz ettiren İbni Sina’yla da mektuplaşarak, aralarında karşılıklı söz düellosuna benzer bir metotla fikir alışverişinde bulunma şansı yakalamıştır. Hatta bir keresinde İbni Sina; Birûni’ye parçalarda oyalanman, yani tekçi analizler üzerinde durmanın bütünü görmeye mani teşkil ettiği eleştirisine maruz kalır, ama verdiği cevap enteresandır. Bakın o; hakikatin ayrıntılarda ve teklerde olduğunu beyanıyla ince bir gönderme yapmıştır. Sanki bu ince göndermeyle İbni Sina’ya “Allah birdir, bir’i sever” mesajını vermek istemiştir. Ona değer katan bir diğer özellik ise tüm medeniyetlerin kronolojisinin yanı sıra astronomi trigonometri gibi ilim dallarından elde ettiği derlemeleriyle batı ve İslam âlemine soluk aldırmış olmasıdır. Hakeza jeolojiye ilişkin ilk analitik yaklaşım şerefi ona aittir. Öyle ki; kıymetli taş ve madenlerin özgül ağırlıklarının tayini onunla birlikte anlam kazanmıştır. Her ilim adamımızın ilkleri olduğu gibi onunda 27 yaşında bitirdiği ilk eseri Asar-ül-Bakiyedir. Bu eseri yayınlama amacı insanlığın geçirdiği muhtelif devirleri elinden geldiği kadar doğru olarak aktarmaktır. Hâsılı o yıldızlardan tutunda her zerreye kadar, hatta buna özgül ağırlıklar, karekök ve geometrik dâhil birçok karışık zihni yorucu konuları anlaşılır kılmıştır. Adeta matematik onunla hafiflemiş olup birleşik kaplar teoreminden hareketle kaynak suların ve artezyen kuyuların sırrını çözer hale getirmiştir. Bunlardan da daha mühimi son derece basit formüllerle dünyanın çevresini ölçmeyi başaran ilk bilim adamı olmanın yanı sıra dünyanın güneş etrafında dönebilme ihtimalinin kuvvetle muhtemel olduğunu belirten bir yetenektir o. Dahası Orta Asya’da hazırlanan ilk küreyi de çizip, bilim tarihine not düşmüştür. O bununla da yetinmemiş uğraşıverdiği bütün pozitif ilimlerden bir fırsatını bulup felsefeye de zaman ayırmış, ama felsefenin o akıl döngüsüne kapılmadan bu işi başarmıştır. Derken Allah’ın razı olacağı ilme sarılmış ve bu hususta Allah’tan dua ve niyazda bulunmayı ihmal etmemiştir.
İlk eğitimini Harzemşahların sarayında alıp, gördüğü eğitimin semeresini buraya yakın bir köyde 17 yaşında ilk rasadını bina ederek ispatlar. Böylece inşa ettiği binada yarım derecelik parçalara ayrılmış bir çemberle güneşin yüksekliğini ölçüp yaşadığı Kat şehrin enlem derecesini hesaplayabilmiştir. Ancak bir süre doğup büyüdüğü ülkesinde iç karışıkların yaşanmasıyla birlikte Rey şehrinden gitmek zorunda kalmıştır. Olsun önemi yok, gittiği Büveyhid sülalesinin sarayında ilmi çalışmalarını yürüttükten sonra Kas’a (Kath) dönüş yapar. Gerçekten de dönüşü muhteşem olur. Şöyle ki; Ebu’l Vefa el Buzcani ile buluşmuş, buluşmakla kalmamış kendinden 33 yaş büyük bir dehayla birlikte gökyüzünde ayın tutulmasını gözlemleyip adeta üzerinden sıla hasreti yorgunluğu alınmıştır. Zaten her buluş ve her ilmi faaliyet yeniden doğmak gibidir. Ardından Samani hükümdarın daveti üzerine Buhara’ya yol alır, buradan da Curcan’da ikinci defa tahta geçen Kâbus bin Yaşgir’in sarayına konuk olsa da sultandan pek hoşnut olmaz. Yinede onun ilme değer vermesinin yüzü suyu hürmetine yanında ilmi çalışmalarından yılmamış, üstelik mevcut hükümdarı sevmese de birde ona “el-Asaru’l Bakiye” eserini ithaf edip takdim etmişte. Buna rağmen hükümdarın katılığına bir noktaya kadar dayanabilmiş, tahammül sınırlarını zorlayınca Gürgenç’te Eb’ul Hasan Ali b. Me’mun’un davetine icabet etmiş, derken burada ilmi faaliyetlerini sürdürmüştür. O da ölünce yerine geçen kardeşi Harizmşah Ebu’l Abbas Me’munla yola devam etmiş. Fakat Gazneli Mahmut’un orduları, Harizm ülkesini fethedince bir süre nezaret altında tutulmuştur. Neyse ki, Gazneli Mahmut geçte olsa böyle bir ilim adamının varlığını fark edip sarayında ona özel yer ayırıp, o bizim en değerli hazinemizdir diyebilmiştir.
Gazneli Mahmut’tan sonra oğlu Mesut zamanında Hindistan kadar giderek Sanskritçe dilini öğrenecektir. İyi ki de gitmiş, Hindistan’ın o zengin medeniyetini onla tanıdık, tanımakla kalmadık oralarda bir süre trigonometrik bilgiler aldıktan sonra astronomik çalışmalarıyla göz doldurmuştur. Hatta rasathaneler de inşa etmiştir. Hindistan’daki çalışmaların ürünü diyebileceğimiz el- Kanunu eserini de sultan Mesuda ithafla takdim etmiştir. Bu esere özellik katan trigonemetriyi astronomiden ayıran bir ilim olduğunu göstermesidir. Nitekim bu bilgiler ışığında İslam âleminin en meşhur ülkelerine ait enlem ve boylam hesaplarını ortaya koyan tablolar ortaya koymanın yanı sıra kıble tayininde büyük kolaylıklar sağlanmıştır. Bu arada Sultan Mesut’tan sonra yerine geçen Mevdu’ya da bitkilerin, hayvanların ve madenleri en ince ayrıntılarını belirtir ve şifalı otları alfabetik bir sıralamayla “Kitab-ül-Saydala fi’t-tıb” adında bir eser sunar. Bu eserin ilginç kılan yönü daha önceki eserlerde var olan astronomi, jeolojik enlem boylam hesaplardan ziyade tıp ve eczacılık üzerine olmasıdır. Üstelik bu çalışmasında şifalı bitkilerden elde ettiği ilacın hem Arapçasını hem de diğer dillere karşılık gelen isimleri belirlenmiş halde tüm özelliklerinden bahsedilen bir kitap olmasıyla dikkat çekmiştir. Gerçekten Birûni için Gazne doymak bilmeyen bir azmin açılımıdır, bu yüzden doğup büyüdüğü Harizm’den sonra ikinci vatanım dediği bu topraklarda seksenin üstünde bir yaşta dünyanın en büyük bir âlimi olarak hayata veda eder.
Velhasıl; o doğu-batı medeniyetini en iyi yorumlayan bilge dehadır, vesselam...
Mayıs 2013