Vallahi de, billahi de, tallahi de ben bu doğup büyüdüğüm kenti sevmiştim, yaklaşık 40-45 yıldır yapılan bütün yanlışlara rağmen hâlâ da vazgeçmedim yine seviyorum. Bu öyle kuru kuruya sevmek değil, ben de kendimce daha gelişsin daha güzel olsun diye emek veriyorum.
Çocukluğumda Şingah’ta evimizin üst katındaki küçük odamda sabah uyanınca tam karşı pencereden bakınca önce Taşın Başı’nı, Kaleardını ve suya aşağı sesi beni besleyen Çoruh ile Kızıldağı; yan pencereden bakınca da Kale’yi ve hendek mahallesini seyretmeyi sevdim.
Çok küçükken mahalle arkadaşlarımla küfür yarışmasında birinci oldum diye annem Sürmene biberiyle ağzımı gözümü biberleyerek ömrü billah bir daha değil küfür, ağzıma kötü laf almayışımı sevdim.
Komşularımız Gara Memnüne, Gara Zöhre, Gara Saniya ezelerimi sevdim. Küçük lastik topumuzla Kösegilin bacaların boynunda oynarken kırdığım küçük pencere camını dert etmeyen Köylülerin iki kuma değil iki bacı gibi geçinen Havva ile Rahime ezeleri sevdim. Komşumuz Televizyon hakkı ve Mahbube ablayı sevdim.
Hepenlerin dibinde Cengiz’le gizli gizli kitap okumalarımızı sevdim, bazıları şimdi aramızda olmayan Hemoş, Loli, Osman, Kösegilin Osman, Yusuf, Necdet, Asker, Kürdüm ve daha bir sürü top arkadaşımı sevdim. Galardı’nda bağıra çağıra top oynamayı, çimmeyi, Şehitosman’a ve Kale’ye çıkmayı ve hele hele Goruh’u çok sevdim!
Bayburt’un ben rengini, sesini, dağını taşını, Kale’sini Çoruh’unu, havasını bulutunu, çiçeğini yemeğini vee asıl insanlarını sevdim! Bu son söylediğim bazı arkadaşlarıma pek mantıklı gelmese de samimiyim!
Zaten bir yeri, bir şehri sevmenin pek mantığı da olmaz, aklı da. Aslında bir çok nedeni de olabilir ama nedensiz de seversiniz o yeri..
Beşik kertmesi gibi bir şey bu sanırım! Ya da yaşadıkça içinize yerleşen aidiyet! Orda doğarsınız ve.. Neyse işte ben kalktım gözümü burada açtım, ilk burayı gördüm burayı sevdim, burayı sevince de bana dünyanın en güzel yeri gibi gelirdi. Sonra büyüyünce, kıyaslama bilgim geliştikçe, memleketimin hakikaten güzel ötesi bir yer olduğunu anladım.
İstanbul’da kendimi hep sürgün hissettim, ekmeğimi orda kazandım ama memleketimden vazgeçmedim. Elbet bazen hemşerilerimin kentsel tahribatlara tepkisizliğine çok kızdığım zamanlar oluyor ama sonra onlara da hak veriyorum.
Amaa el insaf ya hu! Yanlışlar bitsin artık. Çoruh’a son yapılanı hazmedemiyorum, bu iktidar döneminde de önceki dönemlerde de sürdürülen yanlışların artık sona ermesini istiyorum.
Alt yapıya yapılan yatırımlar gibi doğru adımlar atılmasını istiyorum. Çok mu? Çünkü benim gibi memleket sevgisi babadan miras biri bile kentinden yavaş yavaş soğuyorsa varın siz dışardan gelenleri düşünün.
Bu kenti sevdiğim için dert ediyorum. Yılda ortalama 3-4 kere geldiğim yer umurumda olmaz, yoksa bana ne, ben tam 7 yaşımdan beri çalışmışım didinmişim, çok şükür ‘tıkırım’ yerinde, kimileri gibi “alın atınızı..” diyebilirim!..
Oysa biliyorum ki memleketini, kentini, hemşerisini sevmeyen kendini de sevemez!
Mesela bu yıl bir kere ablama bir kere de Baksı’nın bir projesi için çok acele geldim gittim gene bir yanlışı gördüm. Neredeyse 2 bin yıllık, Kale’nin tam dibinden giden, Kaleardı yolunun karşısında tek kişilik dar patika yol, eski mezbahanın karşısında Kefeli’nin orda dozerle tarumar edilmiş ordan artık gidilmiyor. Önü kesilmiş. Yetmiyormuş gibi kale’nin dibindeki tarihi değeri olan kayalar parçalanmış. Sebep bir borunun geçmesiymiş. Oysa o borunun karşıya geçmesinin çok daha az masraflı ve estetik yolu var!
Sayın Bekir Çetin döneminde Belediyenin kent planlamasıyla ilgili bir toplantısında, sayın Hacı Ali Polat döneminde Bayproje’nin düzenlediği bir kongrede ve sayın Mete Memiş dönem ve desteğinde yine Bayproje’nin planlaması ve Bekder’in katılımıyla kentin planlanması, kimliğinin korunması ve yapılaşması ile ilgili geniş katılımlı üç kongre yapıldı. Üçünde de bildiri sundum. İkisi kitaplaştırılarak ve internet ortamında yetkililere sunuldu. Sonuç alınıyor ama çok yavaş ve yetersiz.
Özveri ve çabalarını takdir ediyorum ama 4 yılda bir atama gibi değişen bu anlayışla olmaz bu birrr, ikincisi çıkarı olanla kötü olamayan bir siyasi irade tahripkar olur ve üçüncüsü de belli oldu ki kendine benzer kendi adamıyla, kendi mimarıyla, kendi inşaatçısıyla bu işler olmuyor ve olmazzz!
Bu geçmiş zaman güzeli kenti Goruğun katliamıyla başlayan, eski sanayi çarşısının yeriyle devam eden yanlışlar zinciri, Çoruh’un hapishane duvarlarıyla ve Bayburt gökdelenleriyle devam ediyor. Bu ve benzeri yanlışlara dur demedikçe yaramız iyi olmayacak.
Ama asıl kızgınlığım ve “kızım sana diyorum gelinim sen anla” tavrım hemşerilerime, onlar kentsel tahribata seselerini çıkarabilirler. Çünkü nihayetinde iktidar kendi ellerinde. Ben ‘öfkeden ya da muhalif tavırdan kör olmuş’ biri değilim. Allah aşkına bir geri durun da bakın ve söyleyin haksız mıyım?
Bu sevgilimiz kente çok yanlış yaptık bari bundan sonra yanlışları bitirmiş olalım, işimiz iyi ola ki, yüzümüz ağ ola!
Çocukluğumda Şingah’ta evimizin üst katındaki küçük odamda sabah uyanınca tam karşı pencereden bakınca önce Taşın Başı’nı, Kaleardını ve suya aşağı sesi beni besleyen Çoruh ile Kızıldağı; yan pencereden bakınca da Kale’yi ve hendek mahallesini seyretmeyi sevdim.
Çok küçükken mahalle arkadaşlarımla küfür yarışmasında birinci oldum diye annem Sürmene biberiyle ağzımı gözümü biberleyerek ömrü billah bir daha değil küfür, ağzıma kötü laf almayışımı sevdim.
Komşularımız Gara Memnüne, Gara Zöhre, Gara Saniya ezelerimi sevdim. Küçük lastik topumuzla Kösegilin bacaların boynunda oynarken kırdığım küçük pencere camını dert etmeyen Köylülerin iki kuma değil iki bacı gibi geçinen Havva ile Rahime ezeleri sevdim. Komşumuz Televizyon hakkı ve Mahbube ablayı sevdim.
Hepenlerin dibinde Cengiz’le gizli gizli kitap okumalarımızı sevdim, bazıları şimdi aramızda olmayan Hemoş, Loli, Osman, Kösegilin Osman, Yusuf, Necdet, Asker, Kürdüm ve daha bir sürü top arkadaşımı sevdim. Galardı’nda bağıra çağıra top oynamayı, çimmeyi, Şehitosman’a ve Kale’ye çıkmayı ve hele hele Goruh’u çok sevdim!
Bayburt’un ben rengini, sesini, dağını taşını, Kale’sini Çoruh’unu, havasını bulutunu, çiçeğini yemeğini vee asıl insanlarını sevdim! Bu son söylediğim bazı arkadaşlarıma pek mantıklı gelmese de samimiyim!
Zaten bir yeri, bir şehri sevmenin pek mantığı da olmaz, aklı da. Aslında bir çok nedeni de olabilir ama nedensiz de seversiniz o yeri..
Beşik kertmesi gibi bir şey bu sanırım! Ya da yaşadıkça içinize yerleşen aidiyet! Orda doğarsınız ve.. Neyse işte ben kalktım gözümü burada açtım, ilk burayı gördüm burayı sevdim, burayı sevince de bana dünyanın en güzel yeri gibi gelirdi. Sonra büyüyünce, kıyaslama bilgim geliştikçe, memleketimin hakikaten güzel ötesi bir yer olduğunu anladım.
İstanbul’da kendimi hep sürgün hissettim, ekmeğimi orda kazandım ama memleketimden vazgeçmedim. Elbet bazen hemşerilerimin kentsel tahribatlara tepkisizliğine çok kızdığım zamanlar oluyor ama sonra onlara da hak veriyorum.
Amaa el insaf ya hu! Yanlışlar bitsin artık. Çoruh’a son yapılanı hazmedemiyorum, bu iktidar döneminde de önceki dönemlerde de sürdürülen yanlışların artık sona ermesini istiyorum.
Alt yapıya yapılan yatırımlar gibi doğru adımlar atılmasını istiyorum. Çok mu? Çünkü benim gibi memleket sevgisi babadan miras biri bile kentinden yavaş yavaş soğuyorsa varın siz dışardan gelenleri düşünün.
Bu kenti sevdiğim için dert ediyorum. Yılda ortalama 3-4 kere geldiğim yer umurumda olmaz, yoksa bana ne, ben tam 7 yaşımdan beri çalışmışım didinmişim, çok şükür ‘tıkırım’ yerinde, kimileri gibi “alın atınızı..” diyebilirim!..
Oysa biliyorum ki memleketini, kentini, hemşerisini sevmeyen kendini de sevemez!
Mesela bu yıl bir kere ablama bir kere de Baksı’nın bir projesi için çok acele geldim gittim gene bir yanlışı gördüm. Neredeyse 2 bin yıllık, Kale’nin tam dibinden giden, Kaleardı yolunun karşısında tek kişilik dar patika yol, eski mezbahanın karşısında Kefeli’nin orda dozerle tarumar edilmiş ordan artık gidilmiyor. Önü kesilmiş. Yetmiyormuş gibi kale’nin dibindeki tarihi değeri olan kayalar parçalanmış. Sebep bir borunun geçmesiymiş. Oysa o borunun karşıya geçmesinin çok daha az masraflı ve estetik yolu var!
Sayın Bekir Çetin döneminde Belediyenin kent planlamasıyla ilgili bir toplantısında, sayın Hacı Ali Polat döneminde Bayproje’nin düzenlediği bir kongrede ve sayın Mete Memiş dönem ve desteğinde yine Bayproje’nin planlaması ve Bekder’in katılımıyla kentin planlanması, kimliğinin korunması ve yapılaşması ile ilgili geniş katılımlı üç kongre yapıldı. Üçünde de bildiri sundum. İkisi kitaplaştırılarak ve internet ortamında yetkililere sunuldu. Sonuç alınıyor ama çok yavaş ve yetersiz.
Özveri ve çabalarını takdir ediyorum ama 4 yılda bir atama gibi değişen bu anlayışla olmaz bu birrr, ikincisi çıkarı olanla kötü olamayan bir siyasi irade tahripkar olur ve üçüncüsü de belli oldu ki kendine benzer kendi adamıyla, kendi mimarıyla, kendi inşaatçısıyla bu işler olmuyor ve olmazzz!
Bu geçmiş zaman güzeli kenti Goruğun katliamıyla başlayan, eski sanayi çarşısının yeriyle devam eden yanlışlar zinciri, Çoruh’un hapishane duvarlarıyla ve Bayburt gökdelenleriyle devam ediyor. Bu ve benzeri yanlışlara dur demedikçe yaramız iyi olmayacak.
Ama asıl kızgınlığım ve “kızım sana diyorum gelinim sen anla” tavrım hemşerilerime, onlar kentsel tahribata seselerini çıkarabilirler. Çünkü nihayetinde iktidar kendi ellerinde. Ben ‘öfkeden ya da muhalif tavırdan kör olmuş’ biri değilim. Allah aşkına bir geri durun da bakın ve söyleyin haksız mıyım?
Bu sevgilimiz kente çok yanlış yaptık bari bundan sonra yanlışları bitirmiş olalım, işimiz iyi ola ki, yüzümüz ağ ola!