Bu insanların, Türk milleti derken herhangi bir etnik kimliği değil, bütün etnik kimlikleri kapsayan bir millet anlayışına sahip olması, millet ve etnik kimliği birbirine indirgeyen ferasetsiz aydınlar karşısında engin bir sağduyunun hâlâ güçlü bir şekilde yaşadığını göstermektedir.
Esas olarak, terör örgütünün otuz yıllık kanlı tarihine rağmen, neden bu ülkede Kürtler'in öteki diye algılanmadığını izah edemeyenler, bilhassa Kürt-Türk çatışması arzusuyla yanıp tutuşan, "ayrılıkçı beyaz Türkler"in bu meseleyi anlaması kolay olmayacaktır.
Tokat bağlar içinde
Anadolu gezilerinden bir diğer önemli gözlemse, Türk burjuvazisi diyebileceğimiz şehirli orta sınıf insanların, muhafazakâr değerleriyle milliyetçi duygularının iç içeleşmiş olmasıyla ilgilidir. Milliyetçilik ve muhafazakârlık üzerine daha önce yazdığım birçok yazıda, bu meseleyi teorik olarak analiz ederken, tarih ve kültüre vurgu yapmıştım. Gözlemler, bunu bugün aktüel gerçeklik olarak da doğrulayarak, insanların muhafazakârlığı ve milliyetçiliğini aynı temeller üzerinden ürettikleri duygular ve inançlar etrafında yorumladıklarını söylemektedir.
Klasik Türk şehir burjuvazisi içinde hocaların, öğretmenlerin, mahalli gazetecilerin, tüccarların, okuyup-yazması olan insanların, kısaca "eşraf"ın önemli bir ağırlığı vardır. Onlar geleneksel kültürü, hayat tarzı olarak benimseyen, yeniliklere kapalı olmayan bir tavır sahibidirler, hatta Anadolu'da başta girişimcilik, eğitim olmak üzere, birçok alanda yenilikçi ilk adımlar, onlar tarafından atılmıştır.
Tokat'ta yapılan, "çözüm süreci"yle ilgili toplantı sırasında söz alan sivil kuruluşların temsilcileri veya ikili olarak konuştuğumuz birçok kimse, adını rahmetle andıkları Süleyman Bumin Hoca'dan bahsederek, söze onunla başladılar. Süleyman Hoca, bugün Tokat'ta hâlâ hatırası yaşayan, eski bilge öğretmenler kuşağının eli kalem tutan, gazetecilik de yapmış unutulmaz temsilcilerinden biri. Konuşan herkes "Biz bu milletin tarihi ve değerleri hakkında ondan çok şey öğrendik, bize bu ülkenin kimliğini o anlattı" diyerek söze giriyordu.
Milletin kimliği
Türklük, bu topraklarda bazen Süleyman Hoca gibi, bu ülkenin ruhunu anlayan münevverlerin dilinde, bazen bir caminin mimarisinde, bazen okunan ezanın makamında dile gelir. O sesi duyanlar, o sese ses katanlar oldukça, bu topraklar da yaşar gider. Tokatlılar Süleyman Hoca'dan bahsederken, hepimiz çok duygulandık.
Her birimiz kendi doğduğumuz şehirlerdeki Süleyman Hocaları düşündük. Benim hatırıma Bayburt'tan Nuri Hoca, Şinasi Çakır Ağabey, Ahmet Öğretmen, 'Kıvır-zıvır' Hacı Mehmet Efendi, Hacı Osman Okutmuş, Durmuş Hocaoğlu ve Yılmaz Hoca düştü. İçimizde en fazla duygulanan şüphesiz grup arkadaşımız, Prof. Dr. Kürşat Bumin'di. Çünkü o, Tokatlı Süleyman Hoca'nın oğluydu.
Anadolu topraklarında bin yıldır yaşayan bir milletin, büyük bir medeniyetin mirasını kültürel olarak sürdürmek, yeniden üretmek bu toprakların ruhunu, değişimi ve yeni zamanların getirdiklerini anlamakla mümkündür. Geçmişle gelecek arasında bağ kuran isimler, sadece hatıralarımızı değil, gelecek tahayyüllerimizi şekillendirirken, aynı zamanda kimliğimizi yeniden inşa ederler.
06 Mayıs 2013 Pazartesi / Bugün