Besleme zenginlik ve Kürt usulü komünal ekonomi

Abone Ol
AKP döneminde sayıları mebzul miktarda artan “Besleme Zenginler”den söz edecektim bugünkü yazımda. Hani olur a benden önce yazanlar olur, tekrara düşmeyelim diye Hazreti Google’a şöyle bir uğradım. Yazan yok ama bir diyen, bir değinen var, bir sendikacı söz etmiş besleme zenginlerden. Önce o haberi bir okuyalım, sonra diyeceğimizi deriz:

“Gelişmiş ülkelerde kanunlara sendikaların şekil verdiğinin altını çizen Eğitim Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Kolukısa, geri kalan ülkelerde ise kanunların sendikalara şekil verdiğini belirtti. Kolukısa, ‘Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda merkeziyetçi devlet anlayışı ile devlet kendi çalışanlarına hiç biri zaman kendisine karşı örgütlenme hakkını tanımadı. Emekçileri, alın terini ortaya koyanları ve ekmeği büyütenleri görmezden geldi. Sendikacılık yapma hakkı sadece işçilere verildi. İşçilere verilen bu hak ile sarı sendikacılığın sınırları çizildi. Sarı sendikacılık yapma hakkı alanlar da sayılı sendikacılık yaptıkları için Türkiye’de sendikalar taşeron örgütlerin ırgatlığına girdi. Bu ülkede sadece yönetme hakkını belli bir zümrenin eline veren devlet kurumu görünümlü mahfilleri ele geçirmiş ve ucu dışarıda ortakları ile milleti şekil vermeye alışmış ve onlardan gelen emirleri uygulayanve bunları finansa eden tekelci bir burjuvazi oluşturdu. Yani besleme zenginler yaratıldı’ dedi.”

Hani derler ya: “İyi diyorsun da sazın yok”, bu da öyle… AKP’nin yandaş sendikasının, hatta AKP döneminde özel besiye çekilen o “Besleme” bir sendikanın yetkilisi “Besleme Zenginler” den söz ediyor… Kara mizah gibi… Öğretmenlerin haklarını aramak yerine orta öğretimde bile başörtüsünün serbest olmasının yılmaz davacısı olan “İslamcı”, “Şeriatçı” gelenekten gelenlerin kurduğu bir sendikanın yetkilisi söylüyor bunu, ama söylerken de zehri akıtmaktan geri durmuyor… “Türkiye Cumhuriyeti kurulurken merkezi devlet anlayışı” benimsenmiş de, besleme zenginler o zaman çıkmış ortaya. AKP dönemi nur âlem nur, öyle mi?

Efendi efendi! Eşeği olmayanlar, şimdi karı-koca altlarında mersedeslerle dolaşıyorlar, tüm Türkiye bunları biliyor ve görüyor. Bütün bunların ballı ihalelerle olduğunu da herkes biliyor.

Ve siz sendikacılığı sevmeyen bir ideolojiden geliyorsunuz, AKP döneminde sendikacılığın ne hale geldiğini körler ve sağırlar bile gördü ve duydu, tek duymayan, duymazlıktan gelen sizlersiniz. Bir bakalım İslam’da sendikacılık konusuna da çıksın ortaya suret-i haktan görünme tavrınız:

“İslam İktisadına Giriş”, yazarı Ahmet Debbağoğlu (Dergâh Yayınları). Bakın neler diyor bu ideoloğunuz bu bağlamda: “İslam toplumu bir işçi sınıfı kavramına yabancıdır. (…) İş üretenler bu görevlerini hakkıyla yerine getirmeleri gerekmektedir. İslam’ın nazariyesinde işçi sınıfı olmadığı için toplu iş bırakmalar (grev) bahis konusu değildir.”

KÜRT USULÜ KOMÜNAL EKONOMİ

PKK'nın üst kuruluşu, Demokratik Toplum Kongresi şubat ayının ilk haftası içinde gerçekleştirdiği çalıştayda “Demokratik özerklik” modelinin ekonomik ayağını “Komünal ekonomi” olarak belirlemiş.

Komünal ekonominin kuralları bellidir, kamunun egemen olduğu bir üretim ve ticaret ve kolektif çiftliklerin (kolhoz, sovhoz) olduğu bir tarım…

Bu mu isteniyor? Hayır: Şöyle formüle etmişler Kürt Usulü komünal ekonomiyi: "Özel mülkiyetçi bir rejimde, tekelleşmenin engellenmesi yoluyla, kapitalizmin sınırlanması."

Karma Ekonomi diyemiyor, geveliyor, "komünal ekonomi" diye... "Kapitalizmin sınıflandırılması" diyerek de kıvırtıyor… Gerçek bir komünal ekonomi getirsen, oradaki ağalık, şeyhlik ve besleme Kürt sermayesi mahvolur... Ayrıca PKK'nın kendisi bir büyük çok uluslu şirket... Esas faaliyeti de uyuşturucu ticareti, kaçakçılık ve de haraç... Uğraşı ve alışkanlığı bu olan bir örgütsel yapı, komünal yapı kuramaz, sınırlandırma yapamaz…

“Demokratik Özerklik” gibi bu da bir ütopya…